Uykusuz geçen uzun bir geceden sonra ikisi de sabaha karşı uykuya dalabilmişlerdi. Kumar’da gün geç başlamıştı. Ancak geç biteceğini kim bilebilirdi ki?
Sawyer’ın akşam yemeğinden kalkarken sarf ettiği sözcükler Ashley’nin aklını kurcalamış, tüm gece uyutmamıştı. Yeni güne gözlerini açtığında yine sarhoş olmuş gibi hissediyordu. Başı ağrıyor, vücudunda kırgınlık hissediyor ve içi daralıyordu. Kocasının sürekli ondan kaçıyor olması da pek yardımcı olmuyordu.
Uyandıklarından beri Sawyer Ashley’den uzak duruyordu. Mümkün mertebe kendini kaptan köşküne kapatıyordu. Ashley’nin onun için özenle hazırladığı kahvaltıya bile gelmemiş, genç kadın güverteye oturup denizi seyre daldığında gizlice mutfağa girip ayaküstü bir şeyler atıştırmıştı. Canı bir şey yemek istemiyordu. Vahşi, cesur karısının ondan korkuyor olması fikri genç adamı çileden çıkarıyordu. Böylesi çaresiz bir durumda kalmış olmaktan nefret ediyordu. Ashley’e korkacak bir şey olmadığını nasıl anlatacaktı? Bu basit birkaç kelime tüm gecesine pençelerini geçirmişti ve şimdi de zehrini beynine yayıyordu.
Sawyer haritayla uğraşıp basit rotalarını onlarca kez yeniden hesaplamıştı. Artık gözleri harita görmek istemiyordu. Oturduğu yerde eğilerek başını iki kolunun arasına sıkıştırıp sıktı. Ahşap duvarlar üzerine üzerine geliyor, içeride nefes almakta zorlanıyordu. Pencereden bakarak Ashley’nin güvertede olmadığına emin olduktan sonra kendini dışarı attı ve geminin en önüne oturdu. Dalgalı denizin düşüncelerini yatıştıracağını umuyordu.
Aslında Sawyer karısından kaçmıyordu. Ona düşünmesi için zaman tanıyordu. Ondan uzak duruyordu. Genç kadının biraz aklını toplamaya ihtiyacı vardı. Kısacık bir hafta içerisinde hiç tanımadığı bir adamla evlenmiş, ilk defa sarhoş olmuş, korsanlar tarafından kaçırılmış ve çileden çıkıncaya kadar sinirlenmişti. Ufacık bedenine bu kadar yük ağır geliyor olabilirdi. Belki biraz dinlenir ve Sawyer’dan uzak kalırsa zihni kendine gelir, bir şey yapmasına kalmadan kocasından korkmaması gerektiğini anlardı. En azından o böyle umuyordu. Genç adam derin bir nefes aldı ve düşünmeyi bırakarak kendini denizin köpüklü mavisine bıraktı.
Ashley kendi odasında kıvranıyor, kocasının ondan kaçması için mantıklı bir sebep arıyordu. Asıl sorun da burada başlıyordu. Kaçmasını gerektirecek bir şey yoktu ki! Burada öylece oturup kafa patlatmanın da Ashley’e bir faydası yoktu. Kendine gelmeli ve yine eski Ashley gibi olmalıydı. Eski Ashley bütün bunları düşünüp sözcüklerin altında anlam aramaktansa gidip doğrudan yüzüne derdinin ne olduğunu sorardı. Evet, yapması gereken tam olarak buydu.
Kararından güç bularak ufak aynası yardımıyla nasıl göründüğünü kontrol etti. Ashley kendini hiçbir zaman güzel bulmamıştı. Dudakları fazla büyük, gözleri fazla iriydi. Gece uykusuz kaldığından şiştikleri için daha da kötü görünüyorlardı ve altları morarmıştı. Elinden gelen bir şey yoktu, bunlara bir çare bulamazdı. Parmaklarıyla dağılmış koyu renk buklelerini bir düzene sokmayı denedi. Beceremeyince iç çekerek beline doğru serbest bıraktı. Yanaklarına ufak bir çimdik atıp renklenmesini sağladı. Neden böyle bir şey yaptığı hakkında bir fikri yoktu. Bunu kul beyinli kızlar yapardı. Ayrıca ondan kaçan bir adama neden güzel görünmeye çalışsındı ki?
Kocasını hiç çıkmadığı kaptan köşkünde bulacağını düşündüyse de birkaç dakika sonra ne kadar yanıldığını anladı. Güneş hemen hemen batmıştı, gemideki fenerler yanmıyordu. Köşkteki ışık eksikliği Sawyer’ın orada olmadığını belli ediyordu. Acaba uyumuş muydu? Yavaşça kapıyı aralayarak içeri bakındı. Ancak karanlıkta bir şey göremiyordu. El yordamıyla kocasının kullandığı gaz lambalarından birini bulmayı denedi.