Sarışın adam geniş verandadaki sandalyesine rahatça oturmuş, kararmakta olan göğü seyrediyordu. Olağanüstü güzellikteki manzarayla birleşen doğanın dinlendirici müziği, iyileşmekte olan derin yaralarla kaplı ruhuna çok iyi geliyordu. Hayat çoğu zaman oldukça güzeldi. Özellikle de ailenizle birlikteyseniz.
“Babaa!” Çığlık atan iki yumurcak kendilerini gülerek babalarının kucağına attı. Bukle bukle saçları yüzünün etrafına dağılmış minik oğlan elindeki tahta kılıcı yere fırlatarak babasının diğer dizine kendini yerleştirdi ve başını omzuna yasladı.
“Baba! Bize bir masal anlatır mısın? Lütfeeeen.” Küçük kızın kahverengine çalan bukleleri darmaduman olmuş, ela gözleri neşeyle babasını izliyordu. Genç adam çocuklarının kokusunu içine çekip bir an öylece kaldı. Onun için huzur buydu.
“Pekala, sizi küçük bıcırıklar.” Altı yaşındaki ikizlerinin yumuşacık saçlarına birer öpücük kondurup derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
“Bir zamanlar bir adam varmış. Bu adam ülkesi için birçok savaşa katılmış, hepsinden başarıyla çıkmış. Aynı zamanda çok da yakışıklıymış.”
“Senin kadar yakışıklı mıymış, baba?” diye araya girdi Olivia. Sawyer kıkırdadı. Minik kızı yine o geniş hayal dünyasına dalmış gibi görünüyordu.
“Evet, bebeğim, öyleymiş. Nerede kalmıştık? Ah, evet. Bu adam güzel bir aile kurup ölene kadar mutluluk ve huzur içinde yaşamak istiyormuş. Bir gün bir kız görmüş. Bu kız o kadar güzelmiş ki denizci ne yapıp edip onunla evlenmeye karar vermiş. Bir gün barda kızın babasıyla oyun oynamışlar ve babası oyunu kaybetmiş. Denizci borçlarına karşılık adamın kızını istemiş. Babası şöyle bir adamı süzdükten sonra onun kızı için uygun olduğuna karar vermiş. Birkaç gün sonra denizci gelip kızı evinden almış ve evlenmişler.”
“Hiç tanımadığı bir adamla mı evlenmiş?” Connor’ın ne kadar şaşırdığı minik yüzünden ve sesinden belli oluyordu.
“Evet. Başka çaresi yokmuş. Bu yüzden adamdan nefret etmiş. Öyle ki ağzından çıkan ilk sözler bile hakaret içerikliymiş.”
“Yalancı!” Evin içinden yarı kızgın yarı kahkaha dolu bir ses yükseldi. Elleri belinde gözlerini kısmış olan Ashley’nin kapıda belirmesi çok uzun sürmedi. Sawyer sırıtarak karısının dikkatle yanındaki koltuğa yerleşmesini izledi. Kocaman karnı fazla ayakta kalmasına izin veriyordu.
“Yaa. Ne demiş peki?”
“Evet, anne. Ne demiş?” Kendine çevrilmiş üç çift gözün merakla ışıldaması kadının yüreğini ısıttı.
“Tam olarak ‘Yeni kölenizde zeka olması sizi şaşırttı mı?’ demiş.” Burnunu kibirle havaya dikmişti. Çocuklar kıkırdadı.
“Akıl işte, başka unuttuğum yerler olursa bana hatırlat tatlım, olur mu?” dedi kocası hafif bir iğnelemeyle.
“Zevk duyarım, efendim.” Ashley de lafın altında kalmamıştı.
“Hadi, baba, devam et!”
“Pekala. Denizcinin gemisiyle birlikte okyanusa açılmışlar. Koskoca gemide sadece onlar varmış. Başka ne bir aşçı ne de bir tayfa. Hiç kimse! Adam tam bir çılgınmış. Ve karısı da aynı şeyi düşünüyormuş. Bunu her fırsatta dile getirmekten de çekinmiyormuş.” Ashley’ye göz kırpmak için duraksadı. “Başlarda den-”
“Hayatım? Sorun olmazsa ben devam edebilir miyim?” Işıldayan yeşil gözlerini meydan okur gibi kocasına dikmişti. Sawyer alayla kaşlarını kaldırdı.