Mert daha fazla dayanamayarak genç kızın siluetine yaklaştı. Gün ışığında da gece olduğu kadar şeffaflığını koruyordu. Böyle bir teknoloji mümkün müydü?
Elleri yavaşça genç kızın mermer yüzeyleri anımsatan yanağına uzandı fakat boşluktan başka bir şey yoktu. Elini görüntünün içine sokarken içgüdüsel olarak biliyordu ki nafile bir çabaydı. Elinin yüzeyinde herhangi bir ışık kırılması oluşmuyordu. Demek ki hologram değildi.
O zaman kesinlikle kafayı yemişti. Yıllarca aklını korumak için uğraşmış, binlerce ölüme ve mucizeye şahit olmuşken, hatta hayatının en kötü gününe dayanmışken şimdi durduk yere bu görüntüleri görmesini anlamlandıramıyordu. Madem hasta olmuştu tedavi yine kendisindeydi. Gördüğünün, duyduğunun gerçek olmadığını bilecek kadar aklı başındaydı daha. Arkasını dönerek yere düşen kırık porselen parçalarına baktı. Raftan yeni bir kupaya uzanırken ses tekrar yankılandı zihninde.
-Beni görüyorsun, duyuyorsun! Artık görmezden gelme lütfen. Neden buradayım? Ben, ben kimim?
Umutsuzlukla son bulan sesi genç adamın fısıltısını bastıramadı.
-Eylül!
-Benim adım Eylül mü?
Genç kız öğrendiği bu küçücük bilgiye ne kadar muhtaç olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Bilemediği zamanlardan beri öyle bir hiçliğin içindeydi ki bir zamanlar var olduğunun kanıtı bu tek isme, fısıltıya sıkı sıkı sarıldı. Onu tanıyan birileri vardı. Her şeyi zamanla çözecekti.
-Teşekkür ederim diye fısıldadı usulca.
Genç adamın ki artık isminin Mert olduğunu biliyordu etrafında sessizce dolaşmaya başladı. Daha fazla soru sormaya ne kadar istekli olsa da yaşayan bir varlığın hareketleri onu cezbetmişti. Adamın kahvesini içerken oynayan adem elmasını izledi. Onun hemen sağ tarafında derisini hafifçe titreten nabzını bile görebiliyordu. Adam onun bakışlarını hissetmiyormuş gibi bir sakinlikle kahvesini içse de gerginliği siyah mermer tezgaha çarparak bıraktığı kupadan belliydi. Arkasına bir kez bakmadan mutfağa açılan diğer kapıdan çıktı ve üst kata yöneldi. Genç kız onu takip edip etmemekte kararsızdı. Ya o günlerce hapsolduğu odada bırakmayı düşünüyorsa kendisini?
Yine de merakına yenik düşerek merdivenlerden hiç zorlanmadan süzüldü. İstekli takibi genç adamın odanın kapısını gürültü ile çarpması ile son buldu. Hala kapılardan geçebileceğinden emin değildi. Çaresizce kapının önüne oturdu ve günlerdir zihninin arkasında yankılanan müziği mırıldanmaya başladı. Aniden kapının açılması ile irkilse de adamın ona bakmadan çekip gitmesi ile hızlıca toparlandı. Genç adama yetiştiğinde kapıdan çıkmak üzere olduğunu gördü ve cesaretini toplayarak evin dışına adım attı. Bir anda benliğinde hissettiği sonsuz rüzgar ile başı dönse de sarsak adımlarla onu izlemeye devam etti. Onun bindiği arabayı gördüğünde ise başının döndüğünü hissetti. Tanımlayamadığı bağlantı kuramadığı anılardan biri daha aktı zihnine.
Yağmurlu bir gün, genç bir kız ıslanmamak için karanlık ve dar bir sokakta saçakların altına saklana saklana ürkekçe yürüyor. Yetişmesi gereken bir yer var. Kız adımlarını izliyor, sadece ayak uçlarına bakıyor çünkü bu dar sokakta etrafa bakmaya cesareti yok. Öfkeli fakat aynı zamanda ürkek, hüzünlü.
Genç kızın yanında bir araba duruyor. Genç kız kafasını çevirdiğinde onunla göz göze geliyorlar.
-Stajer, atla!
-Gerek yok gideceğim yer yakın.
Genç adamın gözleri sular süzülen saçlarından soğuktan titremekte olan dudaklarına kayıyor genç kızın fakat ısrar etmiyor ve geldiği gibi aniden uzaklaşıyor genç kızın yanından.
O kız kendisi! Evet artık onunda daha önce karşılaştıklarına ve kendisini tanıdığına emin. Genç adamın tanıdık gelen arabayla uzaklaşmasını izlerken zihnine doluşan anılardan kurtulan genç kız eve döndüğünde daha büyük bir şoka uğradı. Kapı kapalıydı!
İşte korktuğu başına gelmişti, şimdi nasıl girecekti eve. Ya da dışarda ne yapacaktı. Belki kendisini görebilen başkaları da olur diye evin bahçesinde dolaşmaya başladı fakat uzaklaşamadı. Sanki kendisini bu eve bağlayan güçlü bir şey vardı. Saatlerce ilk defa görüyormuşçasına toprağın üzerindeki binlerce canlıyı inceledikten sonra evin ön tarafındaki verandaya geri döndü. Gördüğü tik ağacından sallanan sandalyeye oturdu ve gökyüzüne daldı. Görüş alanına giren bir selvi dalını izleyerek onu sağlam köklerine bağlayan gövdeye kaydı bakışları.
Çok daha küçük bir kızın ağaç dalları üzerinde şarkı söyleyerek oturuşu, oldukça yüksek bir daldan sevgi dolu bir kadının kucağına atlayışı canlandı gözünde. İçi büyük bir özlemle dolarken varlığının havalandığını hissetti korkuyla. Bu sanki bir yaprak gibi rüzgara kapılmaya benziyordu. Kendisini o dalın üzerinde buldu. Burası daha iyiydi ve yüksek duvarların çevrelediği duvarların ötesini, dünyayı görebiliyordu rahatça.
Günün son ışıkları kaybolmaya başladığında arabanın sesini duydu ve tekrar rüzgara bıraktı kendisini. Onu arabadan inerken izledi ve varlığı ile eve kadar takip etti.
Genç adamın bütün bir rutinin parçaları olduğunu belli eden hareketlerini izliyordu. Onun kendisine yemek hazırlamasını ve yüksek mutfak taburesine oturmasını bekledi usulca. Genç adam çatalını eline aldığındaysa yavaşça mermer tezgahın üzerindeki yerini aldı.
-Afiyet olsun.
Genç adamın duruşundaki tek değişiklik ağzına yol alan çatalın bir an duraklaması oldu. Onun kendisini tekrar görmezden geleceğini anlayan genç kız mermerden atladığı gibi kalçasını masaya dayadı.
-Bugün bir şey hatırladım. Yağmurlu bir günde arabanla yanımdan geçerken bana seslendin.
Genç kızın konuşması genç adamın ayağa fırlaması ve elindeki tabağı çöpe atması ile kesildi.
-İyi de tabağın ne suçu vardı.
Yine aynı şeyi yaşıyorlardı, genç adamın odasının kapısı bir kez daha yüzüne kapanında cesaretini topladı ve içeriye süzüldü. Geriye dönüp baktığında sevinçle yerinde zıpladı, başarmıştı, kapıdan geçebilmişti. Fakat göz gezdirdiğinde adamı odanın içinde göremedi. Kapalı bir kapı daha vardı ve cesaretini toplayarak oradan da geçti. Geçti ve çığlık atmaya başladı. Adam duştaydı. Ellerini duşun mermer duvarına dayamış, tüm muhteşemliği ile suyun üzerinden akıp gitmesine izin veriyordu.
Genç kızın çığlık attığını duyan ve arkasını döndüğünü fark eden Mert eline geçirdiği havluya sarınarak odaya döndü. Ciddi anlamda yardım almasının vaktinin geldiğini düşünüyordu. Çünkü hala kendisinden özür dileyen Eylül'ün sesini duyabiliyordu.
Ona bakmadan giyinip evden çıktı fakat görmemek imkansızdı, işte şimdide arabanın ön koltuğuna oturmuş radyoda çalan şarkıyı mırıldanıyordu. Sinirle radyoyu kapattı.
-Ama neden kapattın, bu şarkıyı biliyorum ben.
Genç adam sinirle arabayı durdurdu ve ona bakmadan konuşmaya başladı.
-Bak, zihnimin bana oyun oynadığına eminim. Sürekli etrafımdasın fakat seninle konuşmamı bekleme. Of, Deliriyorum. Ben kime ne anlatıyorum ki!
-Mert!
Genç kız ilk defa ona ismi ile hitap ediyordu, Mert'in şaşkın bakışları ona döndü.
-Bu olamaz, bu kadar gerçek sanrılar!
-Ne söylediğini anlamıyorum fakat bana yardımcı olman lazım.
Artık genç adam kendi kendine konuşuyordu.
-Ona cevap verirsen aklını tamamen kaybettin demektir Mert. Gerçek değil, tüm bunlar gerçek değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUNA TUTSAK
RomanceHayata dair tüm zevkleri kadınların bedeninde tadan bir erkek, bir kadının ruhuna aşık olursa yaptıklarının bedelini imkansız ve acı bir aşkla mı öder? Dokunamadığı, belki hiç sarılamayacağı kadına aşık olmaktı Mert'in sınavı.