5 AY ÖNCE
-Hocam ben Beyin Cerrahi'de staj istemedim.
-Biliyorum Eylül, Mert Hocayla anlaşamadığını da biliyorum fakat çok fazla başvuru olduğundan kura yöntemi ile belirlendi stajerler.
-Hocam ben acilde çalışmaktan çok memnunum.
-Eylül, biliyorum Mert ile yıldızınız barışmadı fakat burada öğreneceğin her şeyi öğrendin. O çok iyi bir cerrah. Bu iki ayda ne öğrenebilirsen yanına kar.
Levent Hoca'nın odasından çıkan Eylül sıkıntıyla iç çekti. Olacak iş değildi. İnternliğine iki ay kala son stajı böyle olmamalıydı. Bu adam alim Allah geçirmezdi kendisini.
Allah'tan Elif'te çıkmıştı kurada ve tabi İpek. Şimdi yarım saat sonra onun odasında toplanmak zorundaydılar. Kendisine çay alırken Çağrı yanında bitti.
-Selam güzellik.
-Selam Çağrı, naber?
-İyidir, Mert Hoca yarım saate gelin dedi, vakit öldürüyorum.
-Kaç kişiyiz?
-5, amma şanslıyız ya!
-Ya, ne demezsin.
Odanın önünde biriktiklerinde içeri girip girmemek arasında kararsız kaldılar. İpek cesaretini toplayıp kapıyı çalmak üzereyken kapı aniden açıldı ve danışmada çalışan bir kız üzerini toplayarak odadan dışarı çıktı.
Eylül şaşkın gözlerle kızın dağılmış rujuna bakarken Mert kapıda belirdi. Yüzündeki çapkın ifadeyi silmeye bile yeltenmemişti. Genç kız utançla başını yere eğdi ve gözlerini adamın büyük botlarına dikti. Bu adam klasik doktor tanımının tamamen dışında kalıyordu. Tipi ben bir serseriyim diye bağırıyordu adeta. Kadınlarında böylesine bir adamla ne yapmaya çalıştıklarını anlamak güçtü.
O düşüncelerini toparlayamadan Mert yürümeye başladı.
-Takip edin beni!
Eylül adım atmıştı ki Mert dönerek gözlerini ona dikti.
-Sen değil stajer. Sen şimdi odaya giriyorsun, orada toz bezi olacaktı. Bir toparla bakalım ortalığı.
Eylül şaşkınlık içerisinde gidenlere baktı. Elif üzgün gözlerle ona el salladı.
Genç kız odaya girer girmez ağır kadın parfümünden öksürmeye başladı. Önce camları açtı, sonra gözleri odada dolaştı. Hastane ve fakültenin sahibi olunca biraz torpil bekliyordu açıkçası fakat diğer hocaların odasından farklı değildi. İşini çabucak bitirip Elif'e mesaj attı ve yoğun bakımda olduklarını duyunca oraya yöneldi.
Onları çıkışta yakaladı ve kaçırdıklarını öğrenmek için Elif'e sokuldu. Tabi Mert Hoca'nın kendisini hemen fark etmesini beklemiyordu.
-Hah, stajer geldin mi? İçeri geç, yoğun bakım dosyalarını topla. Hepsinden üç fotokopi, alfabetik sıra.
-Efendim?
-Bak stajer, bir şeyi bir defa söylerim. Hadi!
Eylül çekilecek çilesi olduğunu anlamıştı. Sonraki üç gün gündüzleri ayak işlerini yaparak geceleri Elif ile gün tekrarı yaparak geçti.
Adamın kendisine taktığını anlamıştı. Ne zaman onlarla derslere girecek olsa ya da hasta dosyasına bakacak olsalar adam ona bir ayak işi veriyordu.
Düzeltmesi gereken son dosyayı bitirdiğinde adamın tüm arşivi kendisine toparlattığından emindi. Alnındaki teri silerken kolundaki eski saate baktı. Evet acele ederse ameliyatın son saatine yetişebilirdi.
Tam ameliyathaneden girecekken vazgeçti. Kesinlikle kendisi için bir iş hazırlamış olduğuna emin olduğundan Mert'e görünmemeye çalışarak üst kattaki camlı bölmeye geçti. Evet, buradan da net bir şekilde görüyordu ameliyatı.
-Yani öncelikle beyin dokusunun tümörle ilişkilendirilen noktalarını tespit ediyoruz. İpek konuşma merkezi haritalanması yapmaya gerek var mı?
-Yok galiba hocam.
-Galiba mı? Çık dışarı, yarın tüm gün size verdiğim simülasyonları izleyeceksin.
İpek'in gözyaşları içinde ameliyathaneden çıkması üzerine Eylül dahada dikkat kesildi. Sorduğu sorulara kendi içinde cevaplar veriyordu.
-Şimdi MR'a sokmalı.
-Hastayı MR'a sokuyoruz.
-Temiz hocam.
-Ne dersin Elif Kapatalım mı?
-Hocam kapatmak avantajlı, enfeksiyon riski var.
-Doğru, gözle gördük, tümörü temizledik. Emin değilsek, gözlerimize güvenmiyorsak ki biz bilim insanıyız, her zaman somut verilere ihtiyacımız var, MR'a soktuk, temiz. Artık güvenle kapatın. Adamı enfeksiyondan öldürmeye niyetiniz yoksa tabi.
Eylül huzursuzca kıpırdandı ve mırıldandı.
-Hareket merkezi kontrolü yapmadan kapatılmaz!
O sırada Mert'in gözleri sanki yerini biliyormuşçasına yukarı kaydı ve Eylül'e odaklandı. Eli ile gelmesini işaret ettikten sonra beklemeye başladı.
Eylül içeri girdiğinde ona bakmadan konuşmaya başladı genç adam.
-Bir itirazımız var, konuş Eylül.
-Hareket merkezi kontrolü yapmalıyız.
-Ameliyatın başında yapmadıysak evet. Biz yaptık mı arkadaşlar?
-Yaptık hocam.
Eylül dayanamadı.
-Tümörü aldıktan sonra verdiğimiz zararın kontrolü amaçlı tekrar?
-MR'a soktuk.
Eylül Çağrıya döndü ve devam etti.
-Görüntüleme bir de sorun yoktu fakat tümörü taradınız, doku kaybı olabilir.
Mert bu arada kafatası kemiğini oturtmayı bitirmiş son kapatma işlemini devretmişti. Maskesini çekerek Eylül'ün karşısına dikildi.
-Evet, tecrübesiz bir doktorsan her şeyi teyit etmek istersin, tabi senin sağlamcılığın arada hastayı öldürür ama yaptığın her şeyden emin olursun sonuçta.
Mert ameliyathaneden çıktığında Eylül hiçbir şey anlamamıştı. Ameliyatın geri kalanını diğerleri ile birlikte izledi.
Eylül o gün kafası karışmış halde eve döndü. Nazlıcan'ı uyuttuktan sonra apartmanın çöplerini toplaması gerekiyordu. Kardeşini elektrikli sobanın önünde ders çalışırken bulunca yüreği mutlulukla doldu. Annesinin hatırası bu küçük kızı kendisinden bile çok seviyordu ve her şeye onun için katlanıyordu.
-Ablasının canı.
-Ablacımm, hoş geldin!
-Hoşbuldum birtanem. Yemek yedin mi?
Kız kardeşinin üzgün bakışlarını görünce mutfağa yöneldi. Dolabı açtığında bomboş bulunca sinirle dişlerini sıktı.
-Ben sana yemek yapıp bırakmıştım.
-Şey, abla. Babam arkadaşlarıyla yiyecekmiş. Tencereyi aldı.
Eylül sinir krizi geçirmek üzereydi. Nasıl bir baba arkadaşlarıyla kuracağı rakı sofrası için küçücük çocuğun yemeğini alır götürürdü. Yine de tüm ifadesini değiştirerek Nazlıcan'a döndü.
-Ben sana şimdi bir çorba yaparım ablacım, olur mu? Hemen olur, hadi sen devam et ödevine.
-Seni çok seviyorum ablacığım.
Küçücük kollarını kendisine dolayan kardeşini sevgiyle bağrına bastı ve cevap verdi.
-Ben de seni ablacığım, bir tanemsin sen benim, kıymetlimsin.
Onun minik kolları ile sarılması ve yanaklarını öpmesi bütün huzursuzluğunu alıp götürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUNA TUTSAK
RomanceHayata dair tüm zevkleri kadınların bedeninde tadan bir erkek, bir kadının ruhuna aşık olursa yaptıklarının bedelini imkansız ve acı bir aşkla mı öder? Dokunamadığı, belki hiç sarılamayacağı kadına aşık olmaktı Mert'in sınavı.