Genç adam odaya girer girmez kendisine bir içki daha doldurdu. Camdan izlediği karanlığın içinde farkında olmadan gözleri Eylül'ü arıyor, onun son cümleleri aklında dönüp duruyordu. Kendisine dokunmaya çalışan kadının çabalarını ise neredeyse hiç hissetmiyordu. Eylül haklıydı fakat başka türlü nasıl yaşanır bilmiyordu. Ona öğretilen tek şey buydu. Çok küçükken, annesi gitmeden önce farklı duygulara da sahipti.
Annesi ile şevkati, huzuru, gerçek sevgiyi tatmıştı. Fakat o gittikten sonra bunları yaşamamıştı. O kendisini babası ile bırakmıştı, babasına benzemek dışında elinden gelen bir şey yoktu. Çocuk sayıldığı yaşlardan itibaren kadınlar hayatında olmuştu hem de karşılık beklemeden. Bir kadına sahip olmak için hiçbir zaman bir şey vermek zorunda kalmamıştı. Sadece annesine sahip olabilmek için onun gibi olmaya çalışmıştı ama yetmemişti. O'nun gittiği gün de çabalamayı bırakmıştı zaten.
Bu saatten sonra değişemeyeceğine göre, ya da değişmek bir şey ifade etmeyeceğine göre fazla takılmaya gerek yoktu.
Yavaşça elleri mahrem noktalara ulaşmaya çalışan kadına döndü. Yüzünü görmek istediği söylenemezdi. Kadını yatağa ittikten sonra çekmecelerden bir göz bağı çıkardı. Üstünkörü kadına fırlattığında genç kadın ne yapması gerektiğini anlamıştı. Onun soyunmasını ve gözlerini bağlamasını izledi.
Gariptir ki bu bile işe yaramıyordu. Bir süre genç kadının kusursuz görünen vücudunu izledi, gözleri dudaklarına takıldığında ise tüm isteği ölmüştü.
Dudakları çok inceydi, kesinlikle tarzı değildi. Daha önce böyle bir takıntısı olduğunu hatırlamıyordu fakat önemli değildi. Odadan çıkarken ardında bıraktığı kadının son sözlerini duyamadı.
Boş sokağa çıktığında ayakları kendisini belki de gitmek isteyeceği son noktaya götürdü. Eskimeye yüz tutmuş mezar taşına dokundu usulca.
Yıllarca kendisini bırakıp gittiği için onu suçlamıştı, kendisiyle, onunla hesaplaşması neredeyse 20 yıl sürmüştü. Şimdi fark ediyordu ki alacağı cevapların hepsi onunla birlikte gömülmüştü. Usulca kurumaya yüz tutmuş toprağın üzerindeki dayanıklı çiçekleri okşadı. Bu konuda da kolayına kaçmıştı işin, böylece sık sık gelmesi gerekmiyordu buraya. Üzülerek onun öldüğü gün ne kadar hissiz olduğunu düşündü. Oysa terk edildiği gün ne kadar üzülmüştü. Sanırım hayata dair tüm uç noktalardaki duygularını o gün harcamıştı.
Yavaşça yerinden doğrulduğunda derin bir nefes aldı. Denizin kokusu sinmişti havaya. Dalgaların hafifçe salındığı sahile ulaştığında bir kayanın üzerine oturdu. Hiçbir şey düşünmek istemeyerek geriye uzandığında derin bir uykuya daldı.
Gözlerini açtığında uzun zamandır gitmediği çiftlikte olduğunu fark etti. Annesinin onun için kurduğu hamakta uyuyakalmıştı. Fakat bir değişiklik vardı, yeniden on yaşına dönmüştü. Anında rüyada olduğunu anladı fakat o kadar gerçekti ki. Annesinin yaptığı elmalı kurabiyenin kokusunu buradan bile alabiliyordu. Biraz daha bu rüyayı uzatmak istedi. Tekrar gözlerini kapatmak istediğinde belli belirsiz tartışma seslerini duydu. Yerinden yavaşça doğruldu ve mutfağın terasa açılan kapısına yöneldi. Babasının annesini azarladığını görebiliyordu. Annesi cevap vermek üzereyken kapıda onu gördü. Dolan gözlerini saklamaya çalışarak yüzüne gülümseme oturtarak ona yöneldi.
-Oğlum, uyandın mı sen? Gel bak sana ne göstereceğim.
Babasına bakmadan annesi ile tekrar bahçeye yöneldi. Annesinin gösterdiği şey ile içeride olan tartışmayı unutmuştu.
Minicik bir yavru kedi annesinin hazırladığı minik yatakta güneşleniyordu. Mert yerinde zıplayarak annesine döndü.
-Anneciğim alabilir miyim?
![](https://img.wattpad.com/cover/165688452-288-k613376.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUNA TUTSAK
RomanceHayata dair tüm zevkleri kadınların bedeninde tadan bir erkek, bir kadının ruhuna aşık olursa yaptıklarının bedelini imkansız ve acı bir aşkla mı öder? Dokunamadığı, belki hiç sarılamayacağı kadına aşık olmaktı Mert'in sınavı.