-Eylül sen ölmedin.
-Nasıl, bana bir baksana! Sence canlı mıyım?
-Bu imkansız, aslında değil. Of ne diyorum ben!
-Lütfen açık konuş.
-Şimdi bana ne hatırladığını anlat, emin ol bu çok önemli.
-Ben varlığımın farkına vardığımda buradaydım. Yaşlı bir kadının odasında.
-Ne zamandır buradasın?
-Bilmiyorum. O kadın kapıyı açmadan çok daha önce fakat vücudumu bulamamıştım. Sadece varlığımı biliyorum.
-Ne hatırlıyorsun?
-Seni fakat kopuk kopuk anılar. Arabanı hatırladım. Bir ağacın dalında şarkı söylediğimi. Ufak anlamsız anılar. Beni tanıyorsun söyle kimim ben?
-Sen Eylül Toprak, doktordun.
-Doktor mu?
-Yani henüz değildin ama olacaktın.
Eylül'ün gözünün önünde bir ameliyathane canlandı. Neşteri uzatırken kendisine göz kırpan Mert.
-Sen de doktorsun hatırladım.
-Evet.
-Peki bana ne oldu?
Mert kararsız kalmış gibiydi.
-Sen, sen bir kaza geçirdin Eylül. Şu an yoğun bakımdasın.
Eylül aklına gelen ihtimalle odanın içinde dolaşmaya başladı.
-Beyin ölümüm gerçekleşti mi?
Mert sessiz kalınca Eylül devam etti.
-Cevap ver!
-Hayır, gerçekleşmedi. Bitkisel hayattasın.
-Solunum desteği var mı?
-Tam destek ile hayattasın.
-Hayatta değilim Mert, hayatta değilim. Görmüyor musun, ruhum ayrılmış. O yüzden gidemiyorum. Beni bırakmıyorsunuz. Dur bir dakika, doktorum kim?
-Ben.
Bir sürü anı hızla Eylül'ün zihnine dolmaya başladı.
-Kız kardeşim, kız kardeşimi hatırlıyorum. Tanrım, babam! Kız kardeşim nerede hemen ona gitmeliyim.
Eylül heyecanlandıkça varlığı silikleşmeye başladı. Mert korku içinde Eylül'e uzandı fakat yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. Kelimelere güvenmek dışında.
-Kardeşin güvende Eylül, Eliflerde kalıyor. Sakin ol.
-Eylül'ün varlığı yavaş yavaş geri geldi. Geldiği gibide Mert'in üzerine yürüdü.
-Sen yalan söylüyorsun. Ben kaza geçirmedim. Vuruldum, başımdan vuruldum.
Mert şaşkınlıkla Eylül'e baktı.
-Her şeyi hatırlıyor musun?
-Evet, beni vurdu. O, o vurdu beni. O gece, senin bizi gördüğün gece.
Mert sıkıntıyla yatağa çöktü.
-Biliyordum, o olduğunu biliyordum.
-O'na ne oldu, yakalanmadı mı?
-Hayır Eylül, o günden beri kayıp, onun yaptığını kanıtlayacak bir delil de yok. Sen uyanmadığın sürece olmayacak da.
-Ne kadar oldu?
-4 ay.
-İmkansız olduğunu biliyorsun.
-Değil.
-İmkansız, bunu sen öğrettin bize. Kendimi görmek istiyorum.
-İyi bir fikir değil.
-Görmek istiyorum.
Yarım saat sonra Eylül Mert'in arkasından yoğun bakıma doğru yol alıyordu. Bedeninin uzandığı yatağa yaklaştığında gördüğü manzaraya hazırlıklı değildi. Saçları kısacıktı ve kurşun izi buradan bile görünüyordu. Teni ise hatırladığından daha beyaz ve yer yer morarmıştı.
İçinden kopup gelen hıçkırığı atabileceği göz yaşları yoktu. Ellerini çaresizce başının etrafına doladı ve sallanmaya başladı.
Mert aynı anda yatakta yatan Eylül'ün gözlerinden yaşlar süzüldüğünü fark etti ve içine çöreklenen acıya hazırlıksız yakalandı. Elleri ile gözyaşlarını kurularken rahatlatıcı kelimeler fısıldıyordu.
-Geçti, geçecek. Bir yolunu bulacağız. En zor zamanları atlattın. Ben sana inanıyorum, lütfen ağlama.
Eylül yavaşça sakinleşiyor ve bedeninin etrafında dönüyordu. Onun yatağın üzerine uzandığını gören Mert ne yaptığını sordu.
-Filmlerde olduğu gibi belki dönebilirim diye düşündüm.
-Saçmalama Eylül. Kalk oradan, bu kadar basit olamaz değil mi?
Eylül birden gülmeye başladı ve doğrulduğunda bedeninin de gülümsediğini gördü.
-Aa, bak bedenim de gülümsüyor.
-Bu da daha her şeyin bitmemiş olduğunun kanıtı. Bir yolunu bulacağız.
Ameliyathaneden çıkarken Eylül günlerdir zihninde yankılanan müziğin odadan geldiğini anladı. Mert'in arkasından kapıdan çıkmadan durakladı.
-Vivaldi.
Onun sesini duyan Mert de durakladı fakat arkasını dönmedi. Onun cevap vermediğini fark eden Eylül gülümsedi.
-Teşekkür ederim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUNA TUTSAK
RomanceHayata dair tüm zevkleri kadınların bedeninde tadan bir erkek, bir kadının ruhuna aşık olursa yaptıklarının bedelini imkansız ve acı bir aşkla mı öder? Dokunamadığı, belki hiç sarılamayacağı kadına aşık olmaktı Mert'in sınavı.