Değerli Okuyucularım,
Kimler Güzelim ve Sevdam'dan geldi bakalım buralara?
Yeni bir heyecan, yeni bir hikaye ve işte yine karşınızdayım.
Umarım çok beğenirsiniz. Sizi mutlu eden, hayatın gerçeklerinden bir nebze uzaklaştırabilen bir hikaye olmasını ve keyif almanızı arzu ettim en çok.
Bana sorunuz var ise buraya alayım? ➤ ⇝➤
Hikaye hakkındaki soruları da buraya...(Spoiler da verebilirim ona göre)➤⇝➤
Sizleri çok seviyorum ve burada olduğunuz için minnettarım.
Siz olmasanız bu hikayeler bir köşede sararıp solacaktı.
İyi ki varsınız ☀❤❤
Duyduğu tek ses bir müzikti. Sanki bütün varlığını çevreleyen müzik dışında hissettiği hiçbir şey yoktu. Benliği, vücudu, sesi ve hatta göz yaşları yoktu. Üzerine garip bir huzur çökse de hatırlayamadığı onlarca anı arasında savruluyor vücudunu bulmaya çalışıyordu.
Nereden gelmişti yada nereye gidiyordu? Ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Bilinçsizlik aleminden sıyrılmaya çalıştığı her an içinde garip bir korku peyda oluyor, atmayan kalbi atacakmış gibi bir heyecan duyuyordu. Günlerce aynı müziği, inişli çıkışlı notaları dinledi. Garip bir şekilde daha önce hiç duymadığı bu ses ona huzur veriyordu.
Sonra görmeye başladı, kendisi dışında her şeyi. İlk ne gördüğünü çok iyi hatırlıyordu. Bir insanın gözleri ile görmeye alışık olmadığı kadar büyük pencereden süzülen akşamüstü ışığını ve ışığın içinde müzikle dans eden toz zerrelerini fark etti. Bu kadar küçük varlıkların hareketlerinden ve hatta varlığından doğan merakla uzanmak istedi. Günlerdir olduğu gibi fark edemediği varlığının savrulması dışında çaresiz ve sonuçsuz bir çabaydı.
Tekrar görmeye başladığında aynı pencerenin önündeydi ve müzik hiç susmuyordu. Fark edebildiği diğer şey ise bir insan olduğuydu. Daha inatçıydı, kendisine hakim olması gerektiğini biliyordu artık. Nafile her çabada varlığını bilinçsizlik havuzuna sürüklediğini anlamıştı. Şimdi göremediği vücudunu hissederken dayanmalıydı. Karanlık ve ışıktan günlerin geçtiğini anlıyor ve pencerenin önünden ayrılmayı reddediyordu. Gariptir ki yorulmuyordu, hiçbir duygu yoktu benliğinde. Sadece müziğin getirdiği huzur vardı.
Müzik durduğunda aynı anda iki şeyi fark etti. Artık savrulmadan odanın içinde dolaşabiliyordu ve evin diğer odalarından gelen sesleri dinleyebiliyordu. Korkusundan odanın içinde kalmaya çalıştı, tekrar karanlığa gömülmemeye çalışıyordu, orası her neresiyse. İstese de odanın dışına çıkamayacağını fark etti. Kapı kapalıydı ve elleri yoktu. Kendisi yoktu.
Bir an yaşadığı panikle odada duran aynaya döndü, kalbi olsaydı yerinden çıkacakmış gibi atacağından emindi. Sadece bir boğulma anı yaşadı. Hangisinden daha çok korkuyordu, kendisini görmekten mi görememekten mi? Artık farkındaydı, aynada aksini göremediğinde varlığı günlerdir yapamadığı idrakı yapmıştı. Ölmüştü!
İnsanlar doğar ve ölürler. Ama nasıl? Öldüğünü artık biliyordu. Kalbin durması, beyine oksijen gitmemesi, yaşamsal fonksiyonların sona ermesi. O artık bir ruhtu. Odanın içinde hızlıca süzülmeye başladı.
-Demek ölüm bu!
İyi de kendisine öğretilenleri hatırlıyordu, kim olduğunu hatırlamasa da ölümden sonrası ile ilgili binlerce rivayet dinlemişti.
-İyi bir insan mıydım, kötü mü?
Tekrar tekrar sordu, cevap almak için değil konuşabildiği, bir şekilde kendi sesini duyduğu için. Acaba onu duyan var mıydı?
Saatlerce bağırdı, seslendi. Hiçbir cevap alamadığında, umudunun tükendiği bilinçsizlik alemine tekrar dalacağı noktada tekrar müziği duydu.
İçinde bir yerlere gitme arzusu tırmanarak yükselirken akşam güneşinin ışığına kattığı toz zerrelerine kaydı bakışları. Tüm gücünü toplayarak uzanmaya çalıştı. Bir önceki seferin aksine odada savrulmadı, varlığından sökülen büyük bir ağırlık pencereden süzülen ışığın içine daldı ve orada elinin silüetini gördü. Yavaş yavaş vücudu bir şekil alırken o ışığın içine daldı ve sevinç içinde zıplamaya başladı.
Sevinci arkasına döndüğünde bakışlarının aynaya yönelmesi ile son buldu. Güneş ışınları hiçbir kırılma yaşamadan içinden geçiyordu.
Aceleyle kapıya yöneldi fakat hiçbir şeyi tutamıyordu. Sonra anlık görüntüler geldi gözünün önüne. Duvarlardan kapılardan geçebilen hayaletler! Kapıdan önce elini uzattı fakat odadan çıkan kısmının bütünlüğünün tekrar bozulduğunu fark etmesiyle korkuyla geri döndü.
Artık zaman kavramını da hatırlıyordu. Vücudunu bulduğundan beri güneş yedi defa batmıştı. İnsanlığa dair bir çok şeyi hatırlıyordu fakat hangisi kendi anısı hangisi değil bilmiyordu. Hatırladıkları birbirinden oldukça bağımsızdı. Şimdi öldüğünden kesinlikle emindi. Çünkü hatırladıkları arasında bir insanın normal ihtiyaçları da vardı. Oysa o nefes bile almıyordu. Peki kimdi? Ve neden bu odaya hapsolmuştu? Kim evine kapısını hiç açmayacağı bir oda koyardı ki?
Odanın yaşlı bir kadına ait olduğunu anlamıştı. Çok tanıdık gelen çiçek desenleri, eski resimler, görünüşte sıcak fakat içinden acı kopan bir oda. Nedense odanın hüznü onu sarıyordu. Aynanın önündeki eski çerçevede kalan güzel kadının gözleri onu izliyordu sanki.
Belki de kendisi o kadındı. Kadın olduğunu biliyordu. Bir şeyler hatırlamak için neler vermezdi. Gerçi verebileceği bir şey olmadığından da emindi.
Bir gece odanın önünden gelen yüksek seslerle irkildi. Bakışları evin bahçesinde süzülüp yere düşmek üzere olan yapraktan kapıya kaydı. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Kapıya yaklaştı.
Kapı gürültüyle açılıp içinden geçince tekrar boğulduğunu hissetti. Bu sefer karanlığa kendi isteğiyle adım attı ve odanın koridoruna süzüldü. Kendisini kontrol etmeyi öğrenmişti.
Önce kadını gördü.
-Burada değil mi? Buraya sakladın onu!
-Canan kapat o kapıyı!
-Neden! Fahişeni bulmamdan korkuyorsun öyle mi. Seni mahvedeceğim Mert, beni başından kolay atamayacaksın!
Yaşanan arbedeyi şaşkınlıkla izlerken adamın bakışlarını hissetti ve tüm varlığı sarsılmaya başladı. Onu tanıyordu evet onu tanıyordu. O daha vücudunu bulamamışken genç adam birden ona döndü ve şaşkın gözlerle koridoru taramaya başladı. Neden burada olduğunu anlıyordu, bu adamı tanıyordu. Belki kim olduğunu ondan öğrenebilirdi fakat öncelikle kendisini duyurması gerekiyordu.
Genç adamı evin alt katına kadar takip etti. Canan denen kadını dışarı çıkarmasını izledi fakat adam da genç kadın ile çıkıp gidince bütün umutları suya düştü. Günlerdir ilk defa bir canlıya bu kadar yaklaşmıştı fakat eline hiçbir şey geçmemişti. Peşlerinden gitmek istedi fakat bu evi terk etmekten, bir daha kendisini bulamamaktan korktu.
Çaresizce evi dolaşmaya başladı. Ona sonsuz gibi gelen bir süre sonunda kapı açılıp genç adam içeri girince istemsizce etrafında süzülmeye başladı. Onda kendisini hatırlatacak bir işaret arıyordu. O kadar tanıdık geliyordu ki, onun sesini daha önce de duyduğuna emindi. Genç adamın evin giriş kapısından büyük bir kapı ve geniş bir hol ile ayrılan salona yönelmesi ile peşinden hareket etti. Onun yorgun bedenini doldurduğu içki kadehi ile koltuğa atmasını izledi. Onun yanına oturmaya ve tekrar hayali vücudunu bulmaya çalıştığında genç adamın irkildiğini ve kadehi tutan elinin sertleştiğini fark etti.
Belki de bir umut vardı, belki fark ederdi kendisini. Daha öncesinde ışığa uzattığı elini bu sefer adama uzattı. Parmak uçlarının görünmesi ile içi mutluluk ile doldu. Fakat ters giden bir şeyler vardı. Karşısındaki adamın kendisine yastıklarla saldırmasını beklemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUNA TUTSAK
RomanceHayata dair tüm zevkleri kadınların bedeninde tadan bir erkek, bir kadının ruhuna aşık olursa yaptıklarının bedelini imkansız ve acı bir aşkla mı öder? Dokunamadığı, belki hiç sarılamayacağı kadına aşık olmaktı Mert'in sınavı.