Min Yoongi'nin, Park Jimin'in ona yazdığı son mektubu almasının üzerinden, tam bir hafta geçmişti. Yoongi garip hissediyordu biraz, bilmediği bir şekilde. Normalde insanların nasıl hissetiğini pek önemsemeyen Yoongi, Jimin'in ağladığını öğrendiğinde kendine engel olamadan üzülmüş, yazdıklarını teker teker kafasından geçirmiş ve biraz sert çıkıştığını farketmişti. Ama her şey için artık çok geçti. Ne Yoongi yazdıklarını geri alabilir, Jimin'in yaralarını geri kapatabilirdi, ne de Jimin artık Yoongi'ye mektup yazardı.
Jimin, toparlanmak için, bir kaç hafta okula gitmemeyi bile düşünmüştü. Yoongi ona kötü davranmamıştı pekala ama, eskiden yaptıklarından ötürü nasıl bakabilirdi ki yüzüne şimdi? Çok utanıyordu ondan, ne kadar onu görmek isterse istesin asla karşılaşmak istemiyordu Yoongi ile.
Jimin bir hafta boyunca hep kaçtı Yoongi'den, bir kaç kere göz göze gelmelerinin dışında asla bir etkileşimleri olmadı, Jimin de zaten daha fazlasının olmaması için dua etti.
Hâlâ onu çok seviyordu. Hâlâ onunla beraber olmak, onu iyi biri yapmak istiyordu. Ama belki de Yoongi'nin söyledikleri doğruydu, o böyle biriydi ve değişmiyordu, değişemiyordu.
Teneffüs zilini işitmesiyle kendine gelmeyi başardı Jimin, düşüncelerinden sıyrılarak. Bugün matematik öğretmeni derse girmediği için Jimin zil çalmadan dakikalar önce bahçeye çıkmış, gözükmeyeceğini bildiği bir yere oturmuş ve Yoongi'yi iyi izleyebileceği bir pozisyon almıştı. Çünkü eğer işi yoksa her teneffüs dışarı çıkıyordu Yoongi, Jimin bunu çok önceden öğrenmişti.
Jimin tek bacağını sabırsızca sallamaya başlarken, gözlerini bir saniye bile olsun okul binasının girişinden alamıyordu. Sarı saçlarını eliyle düzeltti hafifçe, olduğu yere daha da sinerken.
Bir kaç dakika sonra Yoongi yanında bir kaç kız ve erkekle beraber binadan çıktığında, Jimin heyecanlı bakışlarıyla onu izlemeye başlamış ve gülümseyen yüzüne karşı kendisi de gülümsemeye başlamıştı. Ne olursa olsun, ilacını yine Yoongi'de bulması, onun sayesinde mutlu olması, belki de bu hayatın ona oynadığı kötü bir oyundu.
Aslında Jimin'in düşündüğünün aksine Yoongi'nin amacı arkadaşlarıyla takılmak değil, kendisini bulmaktı. Normalde ondan uzak durmasını pek takmıyordu Yoongi, ama anlayamadığı bir şekilde son günlerde çok fazla değişmişti kendine göre, bu yüzden Jimin'e söylemesi gereken bir kaç şey olduğunu düşünüyordu.
Yoongi gülerken çaktırmadan bakışlarını etrafta gezdiriyor, Jimin'i bulmaya çalışıyordu. Sınıfında olmadığını biliyordu, eğer şans eseri Jimin bahçede olmasa sınıfta karşılaşacaklardı, bu da Jimin için pek sağlıklı olmayacaktı tabii.
Jimin Yoongi'nin etrafa bakındığını farkettiğinde elinden geldiğince daha fazla saklandı olduğu yere, hatta öyle ki sıcağa rağmen giydiği kapüşonlusunu kafasına çevirdi. Ama görme yetisi pek bir iyi olan Yoongi, eli ayağına dolan Jimin'i farketmiş ve adımlarını yavaşlatmış, arkadaşlarının da durmasını sağlamıştı.
''Siz gidin, ben geleceğim.'' dedi Yoongi yanındaki kızıl arkadaşına yandan bir bakış atarak. Arkadaşları önce ona tuhaf tuhaf baksalar da, onaylayıp saniyeler içinde yanından uzaklaşmışlardı.
Yoongi yeniden Jimin'in olduğu tarafa baktığında, Jimin hemen başını eğmiş, heyecandan terleyen ellerini kotuna silmeye başlamıştı.
''Neden çıktıysam sınıftan...'' diye mırıldandı Jimin kendi kendine. ''Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım.''
Yoongi hâlâ Jimin'i izlemeye devam ederken, olduğu yerde dikiliyor, bilmediği bir nedenden ötürü yanına gitmeye çekiniyordu. En sonunda derin bir nefes verdi ve Jimin ona alttan alttan bakarken, yanına doğru ilerlemeye başladı. Yoongi'nin ona geldiğini farkeden Jimin'nin gözleri kocaman açılırken, onunla yüzleşmeye hazır olmadığını farketti ve kaçmak için ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
star in love with darkness ✔
Hayran KurguPark Jimin umutsuz bir âşıktı ve sevdiceğine hazırladığı minik hediyelerle ona mektuplar yollarken, acımasız Min Yoongi tüm bunları küçük görüyordu.