On gün olmuştu. Ama ne bir ses vardı ne de bir haber. Leyla delirmek üzereydi. Çalan her telefona, her kapıya büyük bir umut ve beklentiyle bakıyordu. Kafasını sürekli meşgul tutmaya çalışıyordu. Okuldaki çocuklarının daha da üzerine titriyor, dersleri daha da iştahla işliyordu. Ara sıra evde kısık sesle ağlama krizlerine girdiği oluyordu. Derin bir ruhsal çöküntüye girmişti ama bunu kimseye, özellikle okuldaki öğrencilerine, göstermiyordu. Yemek yemiyor, uyumuyordu. Bu yüzden gece gece ev temizliklerine bile başlamıştı.
Önceden sadece Dilşa'yı düşünüyordu ama şimdi aklı Mücahit'te de kalıyordu.
Bu halini herkesten saklamaya çalışsa bile Nazlı ve Bahar'ın görmemesi mümkün değildi. Leyla'ya destek olmak istiyorlardı ama kendilerinin de sevdiklerini merak etmekten içleri içlerini yiyordu. Daha kendilerine hayırları dokunmazken arkadaşlarına nasıl yardım edeceklerdi ki?
Derken... Bir gün telefon çaldı.
"Efendim Erdem Abi?"
"Leyla..." Sesi sıkıntılıydı.
"Tabura gelsen iyi olur. Nazlı ve Güler'le birlikte."
"Tamam abi, geliyorum."Leyla okuldan çıktı, Güler Hanımlar'ı arayıp olanları özet geçti ve beraber tabura gittiler.
Kapı açıldı, içeri girdiler ve işte tim Erdem Yarbay'la beraber karşılarındaydı."Dönmüşsünüz."dedi Leyla Mücahit'e bakarak. Dilşa'nın kaçırılmasından bu yana ilk kez yüzünde yorgun bir gülümseme belirdi. Mücahit de Leyla'ya gülümsedi.
Ama... Pek inandırıcı bir gülüş değildi bu.
Leyla çevresine baktı. Yavuz, Erdem Yarbay ve Güler Hanımlar kendisine bakıyordu. Bakışları endişeli ve rahatsızdı. Tepkilerini ölçüyorlarmış gibiydi. Feyzullah ve Ateş'le göz göze geldiğinde bakışlarını kaçırdıklarını fark etti.
"Leyla."
Başını merakla Erdem Yarbay'a çevirdi.
"Gel, benim odamda biraz konuşalım."
Leyla'nın midesi bulanmaya başlamıştı. Neler oluyordu?Erdem Komutan ve Leyla beraber yan yana yürüdüler ve sonunda odaya vardılar. İçeri girdiler. Yarbay makamına, Leyla misafirler için olan koltuklardan birine geçti.
"Nasılsın?"
"İyiyim abi sağ ol, sen?"
"Ben de iyiyim sağ ol."Bu ne kuru bir ses, bu ne düz ve yavaş ve klişe bir diyalogtu böyle. Leyla'nın midesi artık bulanmayı da geçip heyecandan kazınmaya başlamıştı. Bir şeyler oluyordu ve kendisine bir an önce söylense iyi olacaktı.
"Leyla operasyonu ben buradan bizzat yönettim. Timdeki herkes çok başarılıydı. Ama,"
Erdem Komutan böyle haberleri defalarca vermişti. İlk kez bu sefer nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Leyla'ysa aklına ihtimaller gelmesine rağmen onları yok saymayı seçti.
"Ama Dilşa'yı kurtaramadık."
...
"N-nasıl yani?"
"Timin geldiğini anladıkları anda Dilşa'yı öldürmüşler."Yani şimdi Dilşa bu dünyada değil miydi artık? Önünde uzun bir ömür varken? Leyla canla başla onu gelecekte sahip olacağı hayatın çetinliğine hazırlarken? Nasıl olurdu? Bir çocuk nasıl ölürdü?
"Eve gitmem lazım benim.". Leyla bu cümleyi hızla söylemişti ve aynı hızla evine gidecekti,
"Seni kızım gibi severim, bilirsin. Çok üzgünüm Leyla. Allah sabır versin."diye konuştu Erdem Yarbay.
"Biliyorum abi, teşekkür ederim. Amin."Leyla odadan çıktı. Adımları yavaş ve şaşkındı. Gözleri yerdeydi, dolu doluydu. Görüşü bulanıktı. Timin ve Güler Hanımlar'ın beklediği yere geldi. Kafasını kaldırdı ve buruk bir gülümseme gönderdi herkese. Herkesin boğazında bir yumru vardı. Kimse konuşmaya, Leyla'nın yanına gelip onu teselli etmeye cesaret edemedi. Askerlik hayatları boyunca her türlü vahşeti görmüş tim bile darmadağın bir haldeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN HANIM
FanfictionBu, çocukları için her şeyi yapabilecek bir Öğretmen Hanım'la kafasını şehitliğe takmış bir manyağın hikayesi... #22072018