Bölüm 18

425 17 2
                                    

🔄

"Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasının bir diğer nedeni de Hasan Sabbah liderliğindeki Batınilerin zararlı faaliyetleridir."

Genç Leyla kaşlarını hafifçe çattı. Yaslandığı sırasından doğrulup tarih defterine bu yeni maddeyi de yazdı. Sonra burnunun ucuna doğru kayan gözlüğünü bir parmak hareketiyle ittirdi.

"Peki kimdir bu Batıniler? Batıniler, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde ortaya çıkan dünyanın ilk terör örgütüdür. Hasan Sabbah tarafından İran'daki Alamut Kalesi'nde kurulmuştur. Amaçlarına ulaşmak için örgütün fedaileri çeşitli devletlerin çeşitli kademelerine sızmışlar, zamanı geldiğinde de taşıdıkları hançerlerle suikastler düzenlemişlerdir. Örneğin Vezir Nizamülmülk'ün ölümünden Batıniler sorumludur."

Leyla dirseğini masaya çenesini de avcuna yaslamış bir halde Tarih öğretmeni Ahmet Bey'i dinlerken hemen yan sırasında oturan arkadaşı Mert'e baktı. Çocuk etkilenmişe benziyordu ama Leyla gerilmişti. Ahmet Bey saate baktı. Teneffüse 5 dakikadan az kalmıştı.

"Hatta şöyle bir söylenti vardır:" diye devam etti.
"Melikşah'tan sonra tahta çıkan ve ilk işi Batınileri bitirmek için bir ordu göndermek olan Sultan Sencer, bir sabah uyandığında baş ucunda yatağa saplanmış bir hançer bulur. Hançerin kabzasına iliştirilmiş notta şöyle yazmaktadır: Bu hançeri kalbine saplayabilirdik.

🔄

Geçmiş olsun sevgilim. Bunu saymıyorum. En kısa sürede yine gel. Hediyeme bakıp beni hatırlamayı da unutma.

-Y

Leyla elindeki notu sanki kanlı bir pankreasmış gibi elinden attı. Kağıt aşağı doğru süzülürken o hala vazoya ve içindeki çiçeklere bakıyordu. Gözlerini ayıramıyordu. Sanki bir bombaymış ya da kendisine saldırmak üzere olan vahşi bir hayvanmış gibi.

Serumunun asılı olduğu askılığı kavradı sağ eliyle. Başı dönmeye başlamıştı. Bayılmak istemiyordu. Aceleyle pencereye koştu. Bahçeyi inceledi. Camı açtı. Vazoya döndü. Artık çiçekler o kadar da masum gelmiyordu Leyla'nın gözüne. Çiçeklerin kokusunu duymak istemiyordu.
'Ya bir çeşit ilaç sıktıysa?' diye düşündü. Vazoyu görmek istemiyordu, vazoyla aynı odada kalmak istemiyordu. Yere atıp parçalamak istedi. Vazgeçti. Vazoya dokunmak bile istemiyordu. Beynini hastalıklı düşünceler sarmıştı. Yılan'ın vazonun kenarına bir çeşit zehir sürdürmüş olması gibi...

Sedyenin karşısındaki dolabı açtı ve içinden bir havlu kaptı aceleyle. Vazoyu havlu eliyle vazo arasında kalacak şekilde ve burnundan olabildiğince uzakta tuttu. Kapıyı açtı, usulca dışarı süzüldü. Gözleriyle hastane koridorunun iki ucunu da baştan başa taradı. Şüpheyle insanların suratlarını inceledi. İçi kuşku doluydu.

Nöbetçi hemşirenin yanına doğru adımladı.
"Pardon, bu çiçeği kimin getirdiğini biliyor musunuz?"
"Sabaha karşı bir kurye getirdi onu."

Leyla gergince gülümsedi.

"Teşekkürler."

Çiçeği vazosuyla beraber koridorda gördüğü ilk çöpe attı. Her ihtimale karşı ovuştura ovuştura ellerini yıkadı. Ardından bekleme sandalyelerinden birine oturdu. Başını elleri arasına alıp düşündü bir süre. Ne yapacağını düşündü.

Yılan sanki normal bir insanmış gibi o çiçeği Çiçek Sepeti'nden sipariş etmiş olamazdı. Odasına, yatağına, başucuna kadar gelmişti. Üstelik o uyurken...

ÖĞRETMEN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin