Bölüm 20

335 13 17
                                    

Ordu Evi, Turan ailesinin hanesinden sadece birkaç kilometre uzaktaydı. Mücahit önce odasına yerleşmiş ardından duş alıp giyinmişti. Gardırobun kapağına montelenmiş aynadan kendine baktı. Basitçe, bir lacivert kot pantolon ve üzerine haki bir gömlek giymişti. Saçlarını düzeltti, parfümünü sıktı. Eksik bir şey olmaması için aynadaki aksini 3-4 kere inceledikten sonra, içinden

'İyi görünüyorum, iyi...' diye geçirip yatağının üstündeki ceketini aldı. Telefonunu ve oda anahtarını cebine attıktan sonra kapıyı çekip çıktı. Lobiden geçip bina girişinden dışarı adımladı. Taksisi yolun karşısına onu bekliyordu. Beklemeden taksiye bindi ve hareket ettiler.

Mücahit bir taraftan telefonundan Leyla'nın gönderdiği konumu takip ederken diğer taraftan 'Gerçekten de davulun sesi uzaktan hoş geliyormuş.' diye iç geçirdi. Bursa'ya, Leyla'nın ailesiyle tanışmaya, geldiği için asla pişman değildi; sadece heyecanını o akşamki pervasızlığıyla karşılaştırınca komik bir tablo geliyordu gözlerinin önüne.

Leyla o akşam kendisini Bursa'ya davet edince Mücahit'in içinde öyle bir enerji peyda olmuştu ki kanatlanıp uçabilir, çıplak elleriyle demirden kocaman bir dağı delebilir ya da kızgın bir boğa ile güreşebilirdi.

Fakat bu zahmetlere girmesine hiç gerek olmayacaktı. Tek yapması gereken Leyla'nın nın ailesini etkilemek, onaylarını almak ve güvenlerini kazanmaktı. Mücahit heyecanlıydı, derin bir nefes aldı ve işinin boğalarla güreşmek kadar zor olmamasını umut etti.

🍃

"Neden bu genç adamın geleceğinden haberim olmadı Leyla?"

'Çok haklı.' diye düşündü genç kadın. 'Hiçbir şey söylemedim.'

Yutkundu. Elindeki sarma tabağını masaya bırakırken Hasan Bey'e cevap verdi.
"Biraz ani gelişti baba."

Belki Hasan Bey bu yanıtı yeterli bulmayarak kızının üstüne biraz daha varabilirdi. Ama yapmadı. Çünkü Leyla zaten çok dermansız görünüyordu.

Leyla'nın annesi ve teyzeleri ellerinde tabaklarla mutfaktan salona girdiler. Masadaki bardakları düzeltip ekmek sepetinde yeterince ekmek olup olmadığını kontrol ettiler, ardından iki adet içi su dolu sürahiyi masaya koydular.

O sırada kapı çaldı ve masayı son kez kontrol etmekte olan Tijen Hanım işini bırakıp kapıyı açtı.
"Merhaba tekrardan."
"Merhaba oğlum, hoşgeldin. Gel, içeri geç."

Gelen Mücahit'ti. İçeri girdi, önce Hasan Bey'le tokalaştı ardından Ayşe Hanım'ın
"Hoşgeldin oğlum. Sofra hazır, bir an önce oturalım da yemekler soğumasın." demesiyle ev ahalisiyle beraber yemek masasına yöneldi.

Masaya oturduklarında Leyla Mücahit'e bir bakış attı. Genç adam çok şık görünüyordu ama Leyla'nın baktığı yer onun yeşil gözleriydi. Endişe doluydular. Leyla Mücahit'le göz göze geldiğinde adamın gömleğinin altındaki her bir kasının nasıl gergin olduğunu hissetti. Leyla da gergindi. Fakat yine de adama gülümsemekten kendini alamadı. Aslında biraz da bilerek yapmıştı bunu, Mücahit rahatlasın diye.

Ayşe Hanım kaselere çorba koyarken Emel Hanım konuştu.
"Okul nasıl Leylacığım? Bir türlü gelip göremedik öğrencilerini."

Leyla okulun ya da öğrencilerinin nasıl olduğunu bilmiyordu. Çünkü kaçırıldığı günden beri sadece bir kez görmüştü çocukları. Bu gerçek Leyla'nın Mücahit'in gelmesiyle yükselen moraline bir darbe vursa da genç kadın bozuntuya vermedi.

ÖĞRETMEN HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin