Gece, Karabayır'ın üzerine acem mavisi tül bir kumaş gibi zarifçe çökmüştü. Küçük bir yer olmasına rağmen geceleri o kadar da ıssız değildi Karabayır. Merkezi akşamın belli saatleri arası dükkanların ışıklarıyla aydınlık, insan konuşmalarıyla gürültülü olurdu. Ara sokaklar ise pek ürperticiydi geceleri. Bir ya da iki sokak lambasının aydınlattığı dar sokaklar; genellikle çok da tekin olmayan tiplere, işlere ve konuşmalara ev sahipliği yapardı.
Leyla ise bütün bunlardan uzakta, hastane odasının penceresinden geceyi gözlüyordu. Hava esintiliydi belki ama Leyla uzandığı sedyede üşümüyordu.
Gözlerini pencereden çekti ve 85. defa odayı kontrol etti.
Kendisinden başka kimse yoktu.
Tam da olması gerektiği gibi.
Kapı kapalı, hastanenin koridorunu gösteren pencerenin ahşap perdesi örtüktü. Elleriyle kulaklarını kontrol etti. İkisi de saçlarıyla kapalıydı. 67. kez uyuma umuduyla gözlerini kapattı. Ve saniyesinde geri açtı. Sedyeyle duvarın arasında kalan boşluğa baktı. Bu tür boşluklardan tuhaf bir şekilde ürküyordu geceleri. Leyla'nın nefesi sıkıştı. Sanki bir el onu sedyeden karanlığa çekecekti. Sanki Yılan hemen hastane koridorunda beliriverecekti. Kafasında dönen çarklar onu bu gece uyutmayacaktı besbelli. Leyla uyumak istiyordu. Uzun zamandır rahat bir uyku uyumamıştı.
Yattığı yerde huzursuzca kıpırdandı genç öğretmen. Yanındaki komidinin üzerinde duran telefona sıkıntıyla baktı. En sonunda telefonu kaptı. Tuş kilidini açtı ve parmaklarını hızla ekranda gezdirmeye başladı.
🍃
Aşkın en aciz esiri olan silah arkadaşlarına bile uğrayan uyku perisi o gece Mücahit'in gözlerini unutmuştu. Düşünceliydi Mücahit, perdenin arasından sızan ışıkla az da olsa aydınlanan karanlık odanın tavanını inceliyordu umarsızca. O bir askerdi. Ne zaman göreve gideceği belli değildi. Birkaç saniye sonra bile Yavuz Üsteğmen odaya dalıp bir operasyon için gür sesiyle uyandırabilirdi onları. Uyumalı, dinç olmalıydı.
Ama nafile, uyuyamıyordu.
Yorganını üzerinden çekip yatağından kalktı. Hırkasını giydi, telefonunu alıp yavaşça odadan çıktı. Taburun koridorlarında yürüyüp bahçeye ilerledi. Sırtını duvara verdi, yüzünde hafif rüzgarı hissederek göğü izlemeye başladı. Leyla, hastanede Erdem Komutan'ın görevlendirdiği birkaç asker dışında yalnız olduğu için içi rahat değildi. Bir an Leyla'yı canlandırdı hayalinde, herhalde şu anda uyuyor olmalıydı. Derin bir iç geçirdi. Sırtını yasladığı duvara başını da yasladı ve gözlerini yumdu.
Mücahit'in titreşen telefonu böldü gecenin sessizliğini. Arayan, hem de görüntülü arayan Leyla'ydı. Kadın tam rahatsız ettiği için mahçup olup kapatacakken adam telefonu açtı.
"Mücahit? Açacağını düşünmemiştim."
"Bu saatte neden uyanıksın sen?"
"Uyuyamıyorum."
"Kâbus falan mı gördün?"
"Kâbuslar bana görünmek için uyumamı beklemiyor. Uykuya dalmak için ne zaman gözlerimi kapatsam hep oradalar."Mücahit Leyla'nın gözlerinin eskisi kadar parlak olmadığını fark etti. Bakışlarını Leyla'nın yüzündeki darp izlerinde gezdirirken ne pahasına olursa olsun o parıltıları geri getireceğine dair ant içti.
"Uyumaya korkuyorum."diye fısıldadı Leyla yorgun bir sesle. Mücahit aniden
"Tamam."dedi. Sesi kararlılık kokuyordu.
"Şimdi üzerini iyice ört, kafanı yastığına göm ve gözlerini kapat." Leyla bunun işe yaramayacağını söyleyecekti ki Mücahit'in ne yaptığını bilen bakışlarına kayıtsız kalamadı. Bütün söylenilenleri eksiksiz yerine getirdi.
"Merak etme. Bütün gece hattın diğer ucunda olacağım. Seni gözleyeceğim." Keşanlı Leyla'nın uzun ve hacimli kipriklerine bakarken hafifçe güldü. Birazdan yapacağı şeye inanamıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN HANIM
FanficBu, çocukları için her şeyi yapabilecek bir Öğretmen Hanım'la kafasını şehitliğe takmış bir manyağın hikayesi... #22072018