Leyla ve Mücahit'i taşıyan uçak Karabayır'a ineli 3 gün olmuştu. Leyla o 3 günde önce elinden geldiğince uyuyarak yol yorgunluğunu atmaya çalışmış, sonra da okuldaki işlerine yoğunlaşmıştı. Fakat içindeki sıkıntı bir türlü geçmiyordu.
"Midemin üzerine oturmuş bir his var Ülker." dedi kahvesinden bir yudum alırken.
"Sanki kötü bir şeyler olacakmış gibi..."
"Bu o kadar normal ki Leylacığım." diye konuştu genç öğretmenin evinde görüntülü konuştuğu kadın. Ve ekledi,
"Üst üste yaşadıkların kolay şeyler değil. Bünyen hala alarm halinde." Leyla,
"Bu, neden yemek yiyemeyip uyuyamadığımı açıklıyor." dedi kendi kendine.
"'Travma sonrası stres bozukluğu' denilen şey bu mu?" diye sordu.
"Son zamanlarda travma sayılabilecek olaylar yaşadığın ve stres halinde olduğun doğru, ama henüz bir tanı koymak için erken." diye yanıtladı Ülker.
"Peki... Anksiyetemin bu yaşadıklarımla bir bağlantısı olabilir mi?"
"Olabilir tabii."
"Çok yuvarlak konuşuyorsun." dedi Leyla küskün bir sesle. Ülker,
"Kendimce sebeplerim var, inan bana." diye cevapladı onu.
"Bursa'dayken böyle değildim. Ama şimdi anlamaya başlıyorum, sanki uyuşmuş gibiydim. Şimdi bir uykudan uyanmışım da bütün her şey üstüme çullanıyormuş gibi hissediyorum."
"Bu duygu ve düşünceler bazen travmatik olaydan aylar hatta yıllar sonra bile ortaya çıkabilir."
Biraz sessizlikten sonra Ülker tekrar lafa girdi.
"Leyla, bu yaptığımız gerçek bir terapi değil biliyorsun değil mi? Her şeyden önce ben senin arkadaşınım. Bu ruh halin devam ederse benden başka bir psikologla görüşmen gerekir."
"Biliyorum, biliyorum. Sadece bu anlattıklarımı fark eder etmez bir uzmanın gözetiminde olayım diye aradım seni. Her ihtimale karşı..."
Ülker yanında olsaydı Leyla'nın elini tutardı ama maalesef değildi. Bu nedenle kelimelerle yetinmek zorunda kaldı.
"Düşüncelerini bastırmaya ya da kafanın içinde çevirmeye çalışma, yanındakilerle paylaş. Beni de her zaman arayabilirsin."
Leyla gülümsedi,
"Teşekkür ederim Ülker."
"Her zaman."
Kadınlar vedalaştıktan sonra görüntülü görüşmeyi sonlandırdılar.Leyla bir süre sessizliğin içinde bağdaş kurmuş halde oturdu. Evinin salonunda, kapalı televizyonun karşısındaki fuşya rengi kanepedeydi. Salon ne dağınık ne de topluydu ama kapalı havaya ek olarak çekili güneşlikler odaya boğucu bir hava katıyordu.
Az önce kucağına bıraktığı telefonunu aldı. Tuş kilidini açıp rehberden Mücahit'in numarasını buldu, numaranın yanındaki ahize işaretine dokunup telefonu kulağına götürdü.
Paylaşmak istediği kötü bir düşüncesi falan yoktu, sadece adamın sesini duymak istiyordu.
"Leyla." diye açtı telefonu genç asker.
"Mücahit."
"Nasılsın? İyisin değil mi?"
"İyiyim, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Operasyona gideceğiz, o yüzden hazırlanıyordum."
Leyla yüreğinin teklediğini hissetti.
"Öyle mi? Dikkat et kendine." dedi belli etmemeye çalışarak ama kekeleyip kekelemediğinden emin olamıyordu. Genç adam telefonun diğer ucunda gülümsedi.
"Tamam, sen de dikkat et."
Leyla da gülümsedi.
"Tamam."
Leyla Mücahit'i daha fazla tutmaması gerektiğini biliyordu ama telefonu bir türlü kapatamıyordu. İkisi de bir süre sessizce bekledi. Tuhaf bir şekilde bu sessizlikten memnunlardı.
"Benim artık kapatmam lazım." dedi Mücahit en sonunda.
"Görüşürüz." dedi Leyla.
"Görüşürüz."
Ve kapattılar.🍃
Bursa'dan döndükten sonra Mücahit'in hayatı, Leyla'yı daha fazla düşünmesinin haricinde, rutin akışında devam ediyordu. Karabayır'a vardıkları günden bu yana genç askerin dinlenmeye neredeyse hiç vakti olmamıştı. Şimdi gittikleri görev ise bir kurtarma göreviydi. Sınır ötesinde aralarında 2 Türkiye vatandaşının da olduğu 5 gazeteci kaçırılmıştı; bu kurtarma görevi kim bilir kadar uzun sürecek, kimbilir hangi tehlikelerle dolu olacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN HANIM
Fiksi PenggemarBu, çocukları için her şeyi yapabilecek bir Öğretmen Hanım'la kafasını şehitliğe takmış bir manyağın hikayesi... #22072018