Mücahit hiçbir şey hissetmiyordu. Daha önce onlarca operasyonda onlarca yara almıştı. Hepsini de gururla taşımış, acısını gururla hissetmişti. Ama şimdi hiç şey hissetmiyordu. Etrafında konuşulanları duyuyordu fakat tepki veremiyordu. Belki de bir tür psikolojik nörojenik şoka* girmişti. Emin değildi.
"Kurşunu çıkarttılar. Neredeyse akciğeri teğet geçmiş. Hasar çok fazla oluşmamış."diye konuştu Bahar Yavuz'a.
"Ameliyat az önce bitti. Yoğun bakıma aldılar.
Yavuz rahatlatmıştı, derin bir nefes verdi.
"Şükürler olsun."
"Ama yine de önümüzdeki 24 saat çok önemli. Bir anda hayati bir şoka girebilir."Bahar yoğun bakım ünitesinin camından etrafı kablolar ve borularla dolu olan Leyla'ya baktı ve dua eder gibi fısıldadı.
"İyi olacak."Az ilerde ise Erdem Yarbay ile Güler Hanım oturuyorlardı. İkisi de önlerinde rastgele bir noktaya bakıyordu dalgın dalgın. İkisi de ne yapacaklarını bilmiyordu. İçeride yatan birilerinin evladı olduğu gibi onlar da birilerinin annesi babasıydılar.
"Ailesini arayacak mıyız?"diye sordu Güler Hanım gözlerini odağından ayırmadan.
"Bilmiyorum. Arayacak mıyım, ne zaman arayacağım bilmiyorum. Ama asıl neyi bilmiyorum biliyor musun? Nasıl arayacağımı."
Erdem Yarbay yıllardır operasyonlarda ölümle burun buruna gelmişti ama asla korkmamıştı, şimdi telefonundan bir numarayı aramaya korkuyordu. Yıllardır şehit ailelerine al bayrağı teslim etmişti, şimdi Leyla'nın ailesiyle konuşmaya cesareti yoktu.Tim ise berbat bir haldeydi. Terörün kanlı dişlerini geçirdiği her masum sivil için canı yanıyordu her birinin. Ama Leyla sadece masum bir sivil değildi. Ailelerinden biri olmuştu onlar için. Kız kardeşleri olmuştu. Leyla şu bozulmuş Dünya'da şaşılacak kadar iyiydi. Nazikti. Cesurdu. Yardımseverdi. Ve kesinlikle dünyaya bu kadar erken veda etmesi gereken son kişilerden biriydi.
Nazlı annesiyle babasının önünden geçip Bahar'a doğru ilerlerken kendini çok kötü hissediyordu. Leyla'yı hiç sahip olmadığı kız kardeşi gibi görmüştü fakat şimdi o, belki de ölümle pençeleşiyordu.
"Ben Leyla'nın yanına girmek istiyorum."dedi Bahar'a selamsızca. Yüzü solgundu, sesi titriyordu. Bahar Nazlı'ya yavaşça ama sıkıca sarıldı ve bağrına bastı. Giremezdi ama "Giremezsin." demeyecekti.
Nazlı'dan ayrıldıktan sonra
"Bir hemşirelerle konuşayım."dedi ve bir tanesine doğru yürümeye başladı.🍃
Yoğun bakım odasının otomatik kapısı kayarak açıldı. Nazlı yavaş ve ürkek adımlarla içeri girdi. Odada tuhaf bir hastane kokusu vardı. Bu kokudan nefret etmişti. Sedyeye yavaşça sinerken üzerindeki yeşilimsi önlük hışırdadı. Leyla'ya elini uzattığı sırada kendisine giydirilen eldivenleri hatırladı. Sağ elindekini usulca çıkardı. Teninde bıraktığı pudramsı tozu önlüğüne sildi ve Leyla'nın elini tuttu.
Eli ne soğuk ne sıcaktı. Yanakları ve dudaklarındaki pembelik soluk da olsa hâlâ yerindeydi. Üzeri krem rengi bir pikeyle örtülü çıplak bedeni borular ve kablolarla işgal edilmişti sanki. Altın renkli buklelerine kendisininki gibi yumuşak bir bone geçirilmişti. Uyuyor gibiydi. Kirpiklerinden bir yaş düştü.
Acıyla Leyla'yı izlerken Nazlı'nın görüşünde bir anı belirdi. Küçük bir kızken annesiyle yumuşak bir yatak üzerinde oynarkenki bir anısıydı bu. Elinde ince ama minik boyuna göre uzun bir masal kitabı vardı. Açtığı sayfadaki bir resme heyecanlı gözlerle bakıyordu. Bembeyaz karın üzerinde açmış, karı delip güneşle buluşmuş bir kardelenin resmine.
Leyla da böyle görünüyordu işte. Üzerine yağan karı delip inatla açmaya çalışan bir kardelen gibi. Naif ve güçlü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖĞRETMEN HANIM
FanfictionBu, çocukları için her şeyi yapabilecek bir Öğretmen Hanım'la kafasını şehitliğe takmış bir manyağın hikayesi... #22072018