Bir Mazoşistin Günlüğü | 18.Bölüm

46.3K 1.5K 199
                                    

"Bekleyip durmayın ve bir şeyler yapın!" Ayağa kalkıp saç diplerimi çekmeye başladım, Fariza telefonu eliyle kapatıp bana doğru döndü.

"Tanıdığımız bir doktor var, onu çağırıyorum." Elini çekip tekrar telefonla konuşmaya devam edince Yazgı'ya döndüm. Kandan kıpkırmızı olan bez parçasını bastırmaya çalışıyor, bir yandan Doğu'nun nabzını kontrol ediyordu.

"Ne ara yaralandığını biliyor musunuz?"

"Çisem yaptı." Gözlerimi kaçırıp etrafıma bakınmaya başladım. Aklıma geldikçe umursamazlığıma sinirleniyordum. Eğer o an müdahele etseydik şuan bu durumda olmayacaktık.

"Doktor geliyor." Fariza telefonu cebine koyup Doğu'nun kireç gibi beyazlayan yüzüne baktı. Sesinde umutsuzluk var gibiydi.

"Bebek ağlıyordu en son, acıkmış veya altına yapmış olabilir." Alt dudağımı ısırıp dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Doğu bir kaç santim uzağımda bilinci kapalı bir şekilde yatıyordu ve ben hiç bir şey yapamıyordum. Ağlamak istiyordum, hıçkıra hıçkıra ağlamak ve bulunduğumuz duruma lanet etmek istiyordum. Fakat boğazımda ki düğüm dışında kendimi ağlayacakmış gibi hissetmiyordum. Son zamanlarda neden bu kadar hissiz olduğumu bilmiyorum, 'herşey olur ve biter' düşüncesi ile hareket ediyorum. Sanırım böylesi benim için daha iyi.

"Arabada bez ve mama olması gerekiyor." Yavaş adımlarla minübüsün yolcu koltuğu kapısına ilerledi. Koltuğa oturup torpido gözünden bez ve biberon çıkartışını izledim. Ne ara bu kadar hazırlanmışlardı?

"Arya sen Doğu'nun başında durur musun? Fariza bebeği yanlışlıkla öldürmesin." Yazgı, elini kanlı bezden çekip ayağa kalktı. 'Yanlışlıkla' kısmına arıyetten vurgu yaptığını elbette farketmiştim. Cevap vermeyip bezi soğuk bedene bastırdım. Ona Doğu diye hitap etmek istemiyordum. Çünkü Doğu asla yıkılmazdı ve gözlerini kapatmazdı. Bunun böyle olması gerekirdi.

Yazgı ve Fariza kendi aralarında dürtüşerek klübeye girerlerken gözlerimi boşluğa diktim. Hiç bir şey düşünmek istemiyordum, mantıklı planlar yapmak istemiyordum. Polisleri, ailemi, Tuana'yı, Levent'i, Doğu'yu, öldürdüğümüz diğer insanları ve onların ailesini de düşünmek istemiyordum.

Ben Arya Asilsoy'dum ve anı yaşıyordum.

Kaç dakika boyunca tüm gücümle o bezi oraya bastırdım bilmiyorum, kol kaslarım hiç kıırdamadan güç uyguladığım için ağrımaya başlamıştı.

"Merhaba." Arkamdan gelen dolgun ses ile aniden oraya döndüm. Tanıdık bir sima karşımda büyük, deri bir çanta ile dikiliyordu. Gözlerimi kısıp onu nereden tanıdığımı düşünmeye başladım. O da benim gibi şaşkın görünüyordu.

"Miraç?" Sesim abartılı bir şaşkınlık ile süslenince boğazımı temizleyip dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Arya?" Kaşlarını çatıp yanıma diz çöktü. Miraç, Levent'in seanslarından birine giderken bana araba ile çarpan, eski lise arkadaşımdı. Onun doktor olduğunu, hatta pis işlere bulaşan bir doktor olduğunu elbette bilmiyordum. "Senin burada ne işin var?" Cevap vermeme fırsat vermeden başka bir soru sorunca afallayacak gibi oldum fakat yüz ifademi sabit tutmaya devam ettim.

"Aynı soruyu benim sana sormam lazım."

"Ben bir doktorum."

"Peki bu yaptığın yasal mı?" Göz ucuyla vücudunu süzdüm. Son gördüğümden bu yana iyice kas yapmış gibi görünüyordu.

"Bu adamın nasıl vurulduğunu polislere anlatırsan, eminim benim işimden daha çok dikkat çeker." Gözlerini devirip elimi nazikçe kanlı bezin üzerinden çekti. Kaskatı kesilmiş bir şekilde Doğu'nun yarasına ve nabzına bakışını izledim. Az önce bana göz devirmişti ve ben ona muhtaç kaldığımız için susmak zorundaydım.

Bir Mazoşistin Günlüğü |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin