Media: Ataş
Büyüklerin hayat ile ilgili anlattığı şeyler bana hep dikkat çekme çabası olarak gelse de haklı oldukları bazı noktalar olduğunu farkettim. Mesela hayat gerçekten adaletsizdi, sonunda ne olacağını bilmediğinden, bir umut iyi gelişmeler olur diye bekliyordun.
Fakat hayat bir masal değildi ve sonu hiç bir zaman mükemmel bitmezdi.
Neyse ki mükemmelliyetçi insanlar değildik ve en azıyla bile yetinebiliyorduk. Sanırım bu yüzden asla vazgeçmeyeceğiz.
*
Yolun geri kalanını Yazgı'yı sürükleyerek geçirsem de en sonunda Istanbul'a girmiş, bir otel odasına yerleşmiştik. En sevdiğim kıyafetlerin Izmir'de ki bavulda kalmasına canım sıkılsa da çantada ki yedek kıyafetler ile idare edebilirdim.
Otele yerleşir yerleşmez duşa girip yaklaşık bir saat çıkmadım. Uçak kabininde neredeyse öleceğim için oldukça kirlenmiş, hatta zencilere benzemiştim. Duştayken aklıma hep geleceğime dair düşünceler gelse de zorlukla kendimden uzaklaştırıp akıp giden kire odaklandım.
Işim bittikten sonra zaman kaybetmeden yedek kıyafetlerimi giyip odaya girdim. Yazgı ve Doğu çift kişilik yatağa oturmuş plazma televizyonda gösterilen haberlere bakıyorlardı. Ikisi de pek ilgili görünmüyor, donuk bakıyordu.
"Saçlarını kurut, hava soğuk. " Doğu bakışlarını televizyondan ayırmadan konuşunca irkilsem de belli etmeyerek komidinin üzerinde ki kurutma makinesini elime aldım. Tam priz yerini arayacakken televizyonda ki spikerin içinde "uçak" kelimesi geçen bir cümle kurduğunu farkedip o tarafa döndüm. Yazgı ve Doğu da donuk halinden kurtulmuş, kumanda ile sesi yükseltmek ile uğraşıyorlardı.
"Dün akşam 8'de kalkan, Türk Hava Yolları'na bağlı 4113 numaralı uçak 9 civarı Istanbul yakınlarına düşmüştür." Yatağın kenarına oturup kadının lafa devam etmesini bekledim. "Polis yaptığı araştırmalar sonucu pilotun ve yedek pilotun öldürüldüğünü, katillerin ise arkalarında büyük bir kanıt bıraktıklarını bulmuşlardır." Cümle biter bitmez ekrana Doğu'nun telefonu ile çektiğim video gelmişti.
Tüm bedenim alev alacak kadar yoğun bir ısıyı beynime iletirken kulaklarımın uğuldadığını hissettim. Gördüğüm tek şey pilotun Doğu'nun adını söylemesi ve yüzüne yediği darbelerdi. Kamera çekmeye devam ediyordu, her saniyeyi bu kadar net bir şekilde kadraja almam evrenin bana yaptığı en anlamlı kazık olmalıydı.
"Eğer resimde ki insanlardan birini görürseniz lütfen polise haber verin. Tüm emniyet teşkilatı tarafından kırmızı alarm ile aranan bu gençler.." Cümlenin devamını duyamıyordum, sanki yer çekimi kalkmış ve midem ağzıma doğru yol almış gibiydi.
Ne ben, ne Yazgı ne de Doğu tek kelime etmeden ekranda beliren vesikalık fotoğraflara bakmaya başladık. Doktorlar, hastane belgelerimde yeni halimi görmek istedikleri için bir sene önce çekildiğim fotoğrafı koymuşlardı.
O gün anneme bana araba almaları konusunda ısrarcı davranıp kavga çıkartmış, evden kaçmak ile tehtid etmiştim. Bana, Levent Bey'in onayı olmadan böyle bir şeyin mümkün olmayacağını anlatmaya çalışsa da günlerce onunla konuşmamıştım. Şuan tüm ülke de aranan yüzüm de o güne aitti işte.
Gerçi ne bekleyebilirdim ki? Ben her zaman bir şeyler isteyen ve elde edemeyince surat asan bir pisliktim.
Annem ve babam bunları çoktan öğrenmiş, gittiğim için şükür namazı kılıyor olmalıydılar.
Keşke daha iyi bir evlat olabilseydim.
"Arya?" Doğu'nun sakin sesi beni düşünce denizinden çıkarttığından kafamı ona çevirdim. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak çok zordu fakat gergin olduğunu hissedebiliyordum. Sanki her an birisi tekmeyle kapıyı açacakmış gibi tetikte duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mazoşistin Günlüğü |
HorrorBir insan nasıl kendi acısından zevk alabilir? Soruyu düzeltiyorum; Genç bir kız gölgede sürdüğü hayatına kendisinden daha karanlık bir insanı nasıl sokabilir? - "Şu akan kanı görüyormusun? İşte bu benim tek eğlencem." "Biliyorum, benimkide sen ola...