Bir Mazoşistin Günlüğü | 44.Bölüm

18.4K 1.1K 241
                                    

Bölümde adı geçen kurum ve kuruluşlar gerçek olsa da elbette hikayede geçen olaylar ile bir ilgi/alakası yoktur. İyi okumalar :)


Gideceğimiz yer Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi olduğundan silahları olabildiğince hızlı bir şekilde otoparka indirip Porsche'nin ön ve arka bagajlarına sığdırdık. Yaralı kendi silahını koymaktan son anda vazgeçip arabanın torpido gözüne koyma kararı almıştı.

Doğu ve Yaralı yiyecek ve yedek kıyafet için tekrar üst kata çıktığında Levent, Tuana ve ben arabada bekliyorduk.

"Nasılsınız?" Ses tonum oldukça garip çıkmış olacak ki ikisi de birkaç saniye boyunca cevap vermek yerine yüzüme baktı.

"Nasıl görünüyoruz?" Levent cevaplamıştı.

"Ruh hastası gibi."

"Bu da bir şey." Sırıtıp arabanın koltuklarına sırtını yasladı.

"Sen ona bakma, şu sıralar fazla rahat. Haplardan olmalı." Tuana omuz silkip masum bir ifadeyle gülümsedi.

"Hap mı kullanıyorsunuz?" Kaşlarımı öyle çatmıştım ki ortasında çirkin bir çizgi oluştuğunu dahi hissedebiliyordum.

"Yaralı sağ olsun, bizi karamsar halimizden çıkartmak için hap önerdi. Artık çok daha iyiyiz." Kafasını Levent'in göğsüne yaslayıp elini artık bir anlam ifade etmeyen karnına koydu.

"Eminim öylesinizdir." Mırıldanıp kendimi arabanın en köşesine sokmak ister gibi cama kaydım. Boş otoparkın kasvetli duvarlarını izlemek onların yalan mutluluğunu izlemekten daha eğlenceli geliyordu.

İki şeyden emindim. Birincisi; ne onlar benim lafım ile hap içmeyi bırakıp karamsar hallerine dönecek kadar aptal, ne de ben onları içmemeye ikna edecek kadar vicdanlı birisiyim. Madem böyle mutlu olduklarını düşünüyorlar, devam etsinler.

Camı birinin yumrukladığını görünce hızla irkildim. Arabanın sürücü koltuğu açıldığında elim çoktan kapı koluna gitmişti fakat binenin Yaralı olduğunu görünce duraksadım.

"Bir daha bu arabayı yumruklarsan yolun geri kalanını yürüyerek tamamlarsın." Yaralı'nın cümlesi bittiğinde Doğu'da çoktan öne oturmuştu.

"Nasıl korktuğunu görsen sen kaputu bile sökerdin." Doğu'nun arsız bir sırıtışla omuz silkişini görünce burnumdan derin bir soluk verdim.

"Komik değildi." Başımı camdan tarafa çevirip otoparktan çıkışımızı izledim. Yaralı hiç gocunmadan anında gaza basmıştı.

"Komikti."

"Değildi." Yüzüne baktığımda halinden eğlendiğini belli eden bir ifade ile beni izliyordu.

"Önümüzdeki 4 saat boyunca böyle konuşacaksanız şimdiden söyleyin de kendimi aşağı atayım." Levent'in göz devirdiğini görünce yüzümü buruşturdum.

Yaralı, Doğu'nun veya benim cevap vermeme olanak tanımadan ekrandan son ses yabancı bir müzik açınca camı açtım. Rüzgar saçlarımı geriye savururken kararmak üzere olan gökyüzüne baktım. Havalar iyice ısınmış, her şey göze daha güzel görünmeye başlamıştı.

Uçan kuşları, tek tük görünen yıldızları ve yoldaki her çizgiyi nasıl geçtiğimizi izledim.

Serin hava çıplak kollarımı okşarken içimin değişik bir hisle kıpır kıpır olduğunu hissettim. Birkaç saatin sonunda hayatımın en büyük olayını yaşayacaktım.

-

Birinin sertçe sağ omzuma vurması ile gözlerimi açtım, görüş açıma giren ilk şey Tuana'nın bir zamanlar pembe olan fakat akıp çingene sarısına dönüşen bukleleriydi.

Bir Mazoşistin Günlüğü |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin