"Yemek hazır." Kafamı kapıdan dışarı uzatıp Yazgı'ya ve Doğu'ya baktım. Doğu daha bitmemiş sigarasından son bir nefes çekip yere attı. Göz göze geldiğimizde gözlerinde anlayamadığım bir ifade olduğunu farkettim. Her zamanki gibi hüzün dolu değil de, hevesli görünüyordu sanırım. Fakat bu Çisem'i öldürürken takındığı hevesli ifadeye benzemiyordu.
Daha fazla kafa yormak yerine kapının önünden çekilip önümden içeriye girmelerine izin verdim. Soğuk hava üzerlerine sindiği için sıcacık oda bir anda buz tutmuştu. İçeriye tamamiyle girdiklerinde kapıyı kapatıp kanepede yan dönmeye çalışan Ceylan'ı kucağıma aldım. Bu sabah dışında hiç ağlamamış olduğu için kendisine karşı bir sempati beslemiştim. Fariza ve ben yemek yaparken sessizce bizi izlemiş, arada eline tutuşturduğumuz telefonu çiğnemişti.
Masada kendi yerime geçip Ceylan'ı kucağıma oturttum. Hemen yanımda Doğu, karşımızda da Fariza ve Yazgı vardı. Masaya göz gezdirdiğimde 1 saat yorulmamıza deydiğini farkettim. Tamam, belki sadece makarna ve hazır mantı vardı fakat uzun zamandır atıştırmalık şeylerle hayatta kaldığımızdan bu bile gözüme ziyafet gibi görünüyordu.
Ceylan için hazırladığım çorbaya bir kaşık daldırıp üfledikten sonra dudaklarına götürdüm, itiraz etmeden kaşıkta ki çorbayı içti. Birkaç sefer daha aynı şekilde içirdikten sonra tam kaşığı tekrar tabağa daldırıcaktım ki Doğu'nun sesi durmamı sağladı.
"Sen aç kalıyorsun, bana ver." Ona doğru baktığımda beni görmezden gelerek kucağıma yerleşen Ceylan'ı havaya kaldırdı. Bir an bacağımda bir boşluk hissetsem de üstelemeden kendi yemeğime döndüm. Göz ucuyla Doğu'ya baktığımda Ceylan'ın kafasını onun göğsüne yaslayıp Doğu'nun yemek yiyişini izlediğini farkettim. Doğu bu haliyle tıpkı bir babaya benziyordu, kafasını yavaşça bana çevirdiğini gördüğümde onları izlemekten vazgeçip tekrar yemeğime döndüm.
Yarım saat sonra hepimiz karnımızı doyurmuş, sohbet etmeye başlamıştık. Ben her ne kadar sohbete pek dahil olmasam da onları dinlerken gülüyordum.
"Saat 7 oldu, yola çıkalım artık." Doğu'nun sesi ile masada bir anlık sessizlik olunca ona doğru döndüm. Ceylan'ın dudaklarında kalan çorba lekelerini peçete ile gelişigüzel temizleyip onunla birlikte ayağa kalktı. Fariza'nın yüzünde belirgin bir hayal kırıklığı vardı fakat nedenini tam olarak anlayamamıştım.
"Ceylan'ı napacağız?" Ses tonuna bakılırsa onun gitmesini hiç istemiyor gibiydi. Aslında bende gitmesini istemiyordum fakat bir çok işimize pürüz olurdu.
"Otogara gidiş yolunda bir hastane var, oraya bırakacağız." Bebek olanları farketmiş gibi yüzünü buruşturup cılız bir sesle ağlamaya başlayınca Doğu onu kendine çevirip kollarının arasında zıplatmaya başladı. Yüzünde halinden memnun bir ifade yoktu fakat sıkılmış da görünmüyordu. Bebek hemen herşeyi unutup gülmeye başlayınca masada ki gerginliğin azaldığını farkettim. Yazgı kolasından bir yudum alıp dış kapıya yönelince Fariza'da hemen arkasından çıktı.
Ceylan'ı saymassak odada sadece ikimiz kalmıştık.
"Tamda alışmıştım." Bir kaç adım atıp hemen yanında durdum. Gözlerim inatla ona bakmak istese de Ceylan'ın yüzüne bakmaya başladım. Utanmış olacak ki kafasını Doğu'nun boynuna koyup kirpik altından bakışlar atmaya başladı.
"Alıştığın her şey bir gün biter, Arya. Sakın kimseye alışma." Gözlerimiz birbirini bulduğunda asıl konunun Ceylan olup olmadığından emin olamamıştım. Bu cümleden bir sürü anlam çıkartılabilirdi elbette.
"Haklısın." Omuz silkip gözlerimi kaçırdım, ona fazlasını söylemek istiyordum fakat elimden hiç bir şey gelmiyordu. Oda daha fazla yorum yapmayacağımı anlamış olacak ki yavaş adımlarla klübeden dışarıya çıktı. Arkasından bir süre boş gözlerle baktıktan sonra kapının kenarında ki çantamı omzuma takıp ardından dışarıya çıktm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mazoşistin Günlüğü |
TerrorBir insan nasıl kendi acısından zevk alabilir? Soruyu düzeltiyorum; Genç bir kız gölgede sürdüğü hayatına kendisinden daha karanlık bir insanı nasıl sokabilir? - "Şu akan kanı görüyormusun? İşte bu benim tek eğlencem." "Biliyorum, benimkide sen ola...