Bir Mazoşistin Günlüğü | 45.Bölüm -FİNAL-

15.1K 927 238
                                    

Media: Benim en sevdiğim şarkı oluyor, finale saklamak istedim fakat bu bölüme daha da uydu sanki :)


 Birinin omuzlarımdan tutup bedenimi sarstığını hissettiğimde içinde bulunduğum zihinsel boşlukta bir delik oluşmuştu. Hissizlik kaybolup vücudumun her yanı ağrıyla kasıldığında gözlerimi kırpıştırdım, uzaklardan gelen sesler artık daha da yakınımdaydı. Küçük delik yavaşça büyüyüp beni gerçek dünyanın içine sokar sokmaz ciğerlerimi yakacak kadar derin bir soluk aldım.

"Arya, Arya uyanman lazım!" Görüntü iyice netleştiğinde karşımdaki insanın Yazgı olduğunu farkettim, sakalları onu olduğundan daha olgun görünmesini sağlıyordu. Gözlerindeki saf dehşete bakarken neden bu kadar korkmuş olabileceğini düşündüm. 

Ve tam o anda bayılmamdan önce olan tüm olaylar anlık gözümün önüne gelmişti. Savaşın tam ortasında kendimden geçmiştim.

"Diğerleri nerede?" Sesim çatlayınca yutkundum, dirseklerimin üzerinde doğrulduğumda hala bayıldığım yerde, dumanların arasında olduğumuzu anladım.

"Kalkarsan gideceğiz." Koltuk altlarımdan tutup ayağa kalkmamı sağladı, kolumu onun koluna dolayıp dumanın arasına yürümeye başladım. Yazgı'nın da yürüyüşü en az benimkisi kadar yavaş ve yamuk olmasına rağmen kısa zamanda koridorun başına varıp kapının önüne gelmiştik.

Dik merdivenlerden çıkarken bacak kaslarım isyan edercesine yanıyor, vücudumun her bir yanı bilinçsizlik için kıvranıyordu. Fakat acıyı sevdiğimden midir bilinmez kendimi her şeye rağmen dirençli hissediyordum.

Merdivenler bittiğinde binanın zemin katındaydık, koridorlar anormal derecede sessiz ve karanlıktı.

"Sence de bir terslik yok mu?" Fısıltım tüm koridoru himayesi altına aldığında Yazgı kirpiklerinin üzerinden bana baktı. Suratında ki suçlu ifadenin nedenini anlamak için ağzımı açacaktım ki koridorun başından gelen seslerle Yazgı ile aynı anda dış kapıya koştuk.

Biz binaya girmeden önce sadece gök gürüldüyorken  şuan şiddetli yağmur yüzünden bahçe kendini sele kaptırmıştı. Ayakkabımın içine su girince yüzümü buruşturup seke seke cezaevinin dış kapısına ilerlemeye başladım.

"Sen deli misin? Şuan kapıda onlarca polis bizden birinin çıkmasını bekliyor." Yazgı'nın sesiyle duraksayıp omzumun üzerinden ona baktım. Tam o sırada Yazgı'nın arkasında kalan binanın koridorları aydınlanmıştı. Yazgı gözlerimde her ne gördüyse arkasına bile bakmadan beni de çekerek binanın arkasına koşmaya başladı.

Koşarken istemsiz yağmur suları ağzıma ve gözlerime doluyordu, zorlukla gözlerimi aralayıp gittiğimiz yöne baktım. Ana binanın yanındaki yapay ormana gidiyorduk, çok geçmeden ağaçlardan birinin altında iki silüet dikkatimi çekmişti. Nefesimi tutup daha da hızlı adımlarla ağacın altına yaklaştım.

Doğu Yaralı'nın bacağına yatmış, gözleri kapalı bir şekilde iki elini kulaklarına bastırmıştı. Çatık kaşlarından hala uyanık olduğunu anlayabiliyordum. Yaralı elinde ki silahın namlusunu ıslak çimlere silerken bir anlığına bize baktı.

"Sizinde öldüğünüzü düşünmüştük." Sesi durumun kasvetine rağmen canlı çıkınca onu duymazdan gelip Doğu'nun yanına eğildim.

"Ona ne oldu?" Elimi yavaşça göğsüne koyduğumda gözlerini hızla açıp doğruldu, elleri hala kulaklarındayken göz göze geldiğimizde duraksadı. Ellerini yavaşça indirip yüzümün iki yanına koydu. 

"Bombayı dibinde patlattığımız için sağır oldu."

"Ne?" Sesim Yaralı'nın bir kez daha bana bakmasına yetecek kadar sert ve gür çıkmıştı. Nefesimin daraldığını hissedebiliyordum.

Bir Mazoşistin Günlüğü |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin