Media: Altan UĞUR
Saat oldukça geç olmuş olsada tarafımızca üç şişe devrilmişti, eskiden beri içki içtiğim için halen tam anlamıyla sarhoş olmasamda en aptalca cümleye bile güler duruma gelmiştim. Altan ve Yazgı ise benden çok daha önce sarhoş olmuş, konuşulmayacak konular üzerinde geyik yapmaya başlamışlardı.
"Meğer çocuk pilot eğitiminden bahsederken oynadığı bilgisayar oyunundan bahsediyormuş." Yazgı bardağı kafaya dikip gürültülü bir şekilde masaya vurduktan sonra ikiside kahkaha atmaya başladı. Komik olduğunu düşünmüyordum fakat içimden gelen gülme isteğini bastıramamıştım.
"Dur tahmin edeyim tüm uçaktan bir tek siz sağ çıktınız." Altan elinde ki bardağın dibini sallarken muzip bir ifadeyle Yazgı'ya bakıyordu. Göz ucuyla Yazgı'ya baktığımda saniyeler öncesinde yüzünde duran eğlenme ifadesi silinmişti.
"Hayır." Boğazını temizleyip terasın manzarasına, karanlık ufka doğru baktı. Yüzünün ifadesinden ne kadar acı çektiği bariz bir şekilde belli oluyordu. "Fariza öldü." Çakır keyif olduğumdan olsa gerek cümle üzerimde şok etkisi yaratmıştı.
Gözlerimi Yazgı'nın dalgın dalgın baktığı manzaraya çevirdim, bu zamana kadar sanki o hiç olmamış gibi davranmış, hiç oturup onun hakkında konuşmamıştık. Fariza bir uçak kabininde ölmüştü ve onu orada o gece unutmuştuk.
"Fariza kim?" Altan kaşlarını kaldırıp bir bana, birde Yazgı'ya bakınca onun Fariza'yı tanıma olanağına hiç erişemediğini hatırladım.
"Fariza.." Yazgı duraksadı, sanki ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. O an yüzünün ne kadar çöktüğünü farkettim, yanaklarını şişirip geri eski haline çevirdi. "Benim sevgilimdi, öldüğü gün ona ilk ve son defa onu sevdiğimi söylemiştim." Zolukla gülümsemeye çalışsa da yapabildiği tek şey yüzünü buruşturmaktı.
Altan verecek bir cevap bulamadığından olsa gerek kolunu Yazgı'nın omzuna atıp sıktı. Elimde ki bardağın dibinde kalan rakıyı da içtikten sonra oturduğum sandalyeden kalkıp terasın demirlerine yaklaştım, manzara bu zamana kadar gördüklerimin en iyisiydi.
Üçüncü katta olduğumuz için yüksekteydik ve ufuk çizgisini görebiliyordum, ağzımdan derin bir nefes alınca soğuk havadan dolayı öksürme isteği gelmiş olsada boğazımı temizleyerek bastırdım. Kendimi bir rüyanın içinde gibi hissettiğimden eskisi kadar üşümüyordum. Topuklarımın üzerinde Altan ve Yazgı'ya döndüm.
Altan'ın kolu hala Yazgı'nın omzundaydı ve bu sefer işi ilerletip şişeyi dikmeye başlamışlardı.
"Daha fazla içmeyin." Sesim bana bile yabancı gelecek kadar boğuk çıkmıştı.
"Bu delikte başka yapacak birşey mi var Arya?!" Altan aniden ayağa kalkıp bana yönelince refleks olarak bir adım geriledim. Ne tepki vereceğimi bilmez bir halde iri gözlerle ona bakıyordum. Altan yavaş adımlarla burnumun dibine kadar geldi. Benden uzun olduğu için kafamı yukarı kaldırmıştım.
"Sarhoşsun, pişman olacağın şeyler yapma." Sesim yine boğuk ve yayık çıkmıştı.
"Sizin yüzünüzden tek hayalimi, avukatlığımı kaybettim ben. Kötü insanları savunmayacağıma yemin ettiğim halde elime silah alıp kiralık katil rolüne büründüm. Hemde ne uğruna?" Gözünün beyazı denilecek yer kan kırmızısına dönmüş, gecenin sardığı siyah saçları dağılmıştı. Takım elbisesi hala üzerinde olmasına rağmen şuan eskisi kadar güvenilir görünmüyordu.
"İntikam için." Kurduğum cümle benide şaşırtmıştı, oysa cevap vermemeyi düşünüyordum.
"İntikam için." Dediğimi kafasını ağır ağır sallarken tekrarladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mazoşistin Günlüğü |
TerrorBir insan nasıl kendi acısından zevk alabilir? Soruyu düzeltiyorum; Genç bir kız gölgede sürdüğü hayatına kendisinden daha karanlık bir insanı nasıl sokabilir? - "Şu akan kanı görüyormusun? İşte bu benim tek eğlencem." "Biliyorum, benimkide sen ola...