Bir Mazoşistin Günlüğü | 41.Bölüm

25.2K 1.1K 296
                                    

1 Hafta dolmadan yeni bölümü yayınlıyorum, en son ardı ardına bölüm yayınladığımda bir önceki bölüme ilgi çok azdı. Yine aynı şey olmasın, 40.bölümü sevelim, koruyalım arkadaşlar. Okuyan herkeste yorum yapsın isterim çünkü ben yorumlardan gaz alıp anında yazıyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, zebanilerim. İyi okumalar :)

Kollarım Doğu'nun bedenini tamamen sarmış, kafam hızla atan kalbinin üzerindeydi. Dakikalarca birbirimize kenetlenmiş bir şekilde yemekhanede dikildikten nice sonra ayrılmayı başarabilmiştik.

"Seni buraya getireceklerini düşünmemiştim." Kaşlarımı çatıp göz ucuyla yemekhaneyi süzdüm, henüz varlığımızı sezen yoktu.

"En donanımlı yer burası olduğu için mecbur buraya getirdiler." Dudağının bir kenarı yavaşça yukarı kıvrıldığında derin bir soluk aldım.

"Saçların uzamış, gülüşün hala aynı." Buğulu gözlerle yüzüne baktım.

"Abartma istersen, sabah görüştük." Kafasını eğip kirpiklerinin arasından arsızca gülmesine karşılık dayanamayıp sırıttım.

Doğu ile aynı tımarhanedeydik!

"Bakıcılardan birisi 40 sene çıkamayacağımı söyledi." Dudaklarımı birbirine bastırıp karakolda giydirdikleri çirkin ayakkabımın ucuna baktım. Kafamın içinde tekrarladığımda daha çekilebilir geliyordu fakat şimdi tüm ömrümün heba olacağı gerçeği mideme oturmuştu.

"Ona kim olduğumuzu öğrenip tekrar yorum yapmasını söyle." Yüzüne bakmasam da sesinde ki muzipliği algılamamak olanaksızdı. "Yada dur, söyleme. Sürpriz olsun." Kafamı kaldırıp baktığımda bana değilde, arkamda bir yere baktığını farkettim.

Omzumun üzerinden bakışlarının sabitlendiği yere baktığımda bize doğru hızlı adımlarla yaklaşan takım elbiseli adam ve bakıcı kadınları gördüm. Koşmaya başlasak eminim yemekhaneden çıkamadan yakalanırdık. Doğu'da aynı şeyi düşünmüş olacak ki sabit bir şekilde bize yaklaşmalarına izin verdi.

"Sizin bir arada olmamamız gerek, ayrılın çabuk!" Takım elbiseli adam daha bir metre öteden bağırmaya başlayınca kafamı yana yatırıp yüzünü inceledim. Buranın müdürü olmalıydı.

"Hastalara bağrılmaz." Doğu kolunu omzuma atıp bedenimi kendine çektiğinde gururla göğsümü kabarttım. İşte Doğu buydu, her şeye ve herkese rağmen tuttuğunu bırakmazdı.

"Bu ikisini kim karşılaştırdı?" Müdür artık bize değil, yanında ki iki bakıcıya bağırıyordu. Kadınlardan birisinin yüzünü yere baktığı için göremesem de diğeri gibi onunda kıpkırmızı olduğundan şüphe yoktu.

"Yemekhane sandığınız kadar büyük bir yer değil, bugün olmasa yarın illaki birbirlerini göreceklerdi." Bakıcının temkinli cümlesi müdürü iyice sinirlendirmiş olacak ki kravatını gevşetip sert bakışlarını bana çevirdi.

"Eğer bir halt karıştırırsanız bu hastane biter, anladınız mı? O zamanda ben sizi bitiririm." Zehir saçan cümlelerin üzerine boş boş suratına baktım. Bu tarz cümleler artık komik gelmeye başlamıştı.

"Beğendim." Doğu'nun cümlesi müdürün afallamasına sebep olmuştu, birkaç saniye cevap vermek yerine ikimize baktı.

"Neyi?"

"Saçının rengini, fakat dip boyan gelmiş. Aksatma kuaförü."

"Ayrılın hemen!" Adam sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla üzerimize yürüyünce Doğu'nun kolunu omzumdan çekip kulağıma eğildiğini farkettim.

"Gece 12'de sizin koğuşun penceresinin altında olacağım, aşağı atlayacaksın." Sıcak nefesi boynumu yalarken tüm tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.

Bir Mazoşistin Günlüğü |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin