Media:Doğu GÜNDAY
İyi Okumalar!
Gözlerim açılıp açılmamak arasında kararsız kalmış gibi titreşirken dudaklarımın arasından belli belirsiz bir nida yükseldi. Göğsümün sol kısmında ki yanma hissi dışında boşlukta gibiydim.
Sanki birisi kalbimin ön tarafından bir şiş sokup arkasından geri çıkartmış gibi hissediyordum. Acayip bir şekilde hoşuma gidiyordu. Bu acı ile yıllar boyu yaşayabilirdim.
"Uyandığını biliyorum, açarmısın gözlerini?" Tanıdık ses, vücudumun hasret kaldığı duyguları bir kenara saklamama neden olmuştu. Dişlerimi sıkıp gözlerimi araladım. Beklediğim gibi ışık falan yoktu, tam tersi oldukça loş bir ortamdaydım.
Bakışlarım odağını bulduğunda karşımda gördüğüm yüz Yazgı'ya aitti. Biraz daha dikkatli baktığımda uzun bir direğe bağlı olduğunu farkettim. Kaşlarımı çatıp nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Fakat bende tam karşısında ki direğe bağlı olduğum için görüş açım oldukça kısıtlıydı.
"Neler oldu?" Kafamı geriye atıp derin bir nefes aldım, uzun zamandır yemek yemiyordum ve ağzımda iğrenç bir tat oluşmuştu.
"Dur bir düşüneyim." Suratına alaycı bir ifade yerleştirip düşünür gibi yaptı. "Ah, evet. En son kalbinden vuruldun ve hepimiz senin için geri döndük. Bil bakalım ne oldu?" Cevap vermediğimi görünce alaycı ifadesi kocaman ve şeytani bir gülümsemeye dönüştü. "Hepimizi kaçırdılar."
"Komik mi?"
"Değil mi?"
"Hayır." Kaşlarımı mümkünmüş gibi biraz daha çatıp yüz ifadesini inceledim. Normal olmayacak kadar sakin ve umursamaz görünüyordu. "Sana ne verdiler?"
"Sanırım.." Birkaç saniye duraksayıp devam etti. "Unicorn şurubu verdiler." Kendi cümlesine kahkaha atarken düz bir ifade ile suratına bakmaya devam ettim.
"Doğu ve diğerleri nerede?"
"Bilmiyorum." Dudaklarını büzdü. "Sanırım benimle idare etmek zorundasın."
Bakışlarımı karanlık odaya çevirdim, odadan çok bodruma benziyordu. Oldukça soğuktu ve zemin betondu. Uzun zamandır uyuyor olmalıydım ki vücudum fena halde uyuşmuştu. Beni vuran her kimse ölmemi istemiyordu ki iyileştirmiş ve göğsümü sargı bezi ile kapatmıştı. Vurulduğum an aklıma gelince yanağımın içini ısırdım. Bilincim kapanana kadar mükemmel hissetmiştim ama şuan içimde derin bir pişmanlık yatıyordu. Kendimi yaktığım yetmiyormuş gibi diğerlerini de kendimle birlikle sürüklemiştim.
Pekala, beni orada öylece ölüme terketselerdi eminim ki asla affetmezdim fakat şuan Doğu'nun da kötü bir halde olduğunu bildiğimden mutsuzdum.
Tam bir gerizekalı gibi davranmıştım.
Düşüncelerim ile boğuşmaya devam ederken arka tarafımdan gelen sesler dikkatimi çekti. Kafamı olabildiğince yana çevirip bir şey görmeyi denedim fakat karanlık buna engel oluyordu.
Gürültülü bir şekilde açılan kapının sesini duydum, haman sonra geri kapanmıştı. Adım sesleri tam kulağımın dibinde yankılanıyordu.
"Bakın burada kim var?" Yabancı bir ses alaylı bir ses tonuyla konuşurken bir yandan da görüş açıma girmişti. Yüzüne biraz daha dikkatlı baktığımda bunun öldürdüğümüz adam olduğunu farkettim.
Daha doğrusu öldürdüğümüzü sandığımız adam.
"Merhaba." dedim düz bir ses tonuyla. Kendimi oldukça yorgun hissettiğimden içimden bağırmak veya sert davranmak gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mazoşistin Günlüğü |
TerrorBir insan nasıl kendi acısından zevk alabilir? Soruyu düzeltiyorum; Genç bir kız gölgede sürdüğü hayatına kendisinden daha karanlık bir insanı nasıl sokabilir? - "Şu akan kanı görüyormusun? İşte bu benim tek eğlencem." "Biliyorum, benimkide sen ola...