''Bunu sormaları çok saçma değil mi? Ben Jin hyungu neden kıskanayım ki? Hah!'' sinirle mırıldandığımda Jimin'in dizine daha da yayıldım. Usulca saçlarımı okşuyor ve devamlı ellerimi öpüyordu.
Kalbim zor dayanıyordu sanırım.
''Ben sana inanıyorum hyung. Eminim ki kıskanmıyorsun.'' Sakin çıkan ses tonu ile gözlerimi ona diktim ve dizinden kalktım.
Oturur vaziyete gelince ona baktım. Başı hala eğik duruyordu. Bedenini yavaşça kendime çekip kucağıma oturttum. Bacaklarını kendime dolarken taptığım saçları alnına dökülmüştü ve muhteşem bir görüntü çıkmıştı ortaya.
Kafası hafif eğik dururken elimi çenesine koydum ve başını kaldırdım. Gözlerimin içine bakarken çok hafif gözlerinin dolduğuna şahit olmuştum. Buna asla dayanamazdım.
''Benim minik bebeğimin neyi var?'' dediğimde usulca bana sokulmuş başını göğsüme yaslamıştı.
Jimin'i o kadar seviyordum ki, bazen Jin hyungtan bile fazla sevgi gösterdiğini hissediyordum. Hatta bu sıralar Jimin'e karşı farklı gibiydim. Çünkü o da bana öyleydi.
Saçlarını okşarken usul usul öptüm. Çok güzel kokuyorlardı. Kollarını daha çok belime doladı ve kendini biraz daha bastırdı. Ardından kafasını kaldırdı ve yüzüme uzun uzun baktı.
Pekala şuan çok yakın duruyor olabilirdik.
''Hyungnim...neden kimse beni sevmiyor?'' dediğinde gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım ve şaşkınlıkla Jimin'e baktım.
Neden böyle hissetmişti?
''Jimin-ah? O nereden çıktı şimdi?'' dediğimde yavaşça omuzlarını silkmişti.
''Bir daha böyle söyleme. Sakın söyleme.''
Kendime çektim ve yanağımı yanağına yaslayarak sarıldım. Hafiften olduğumuz yerde sallanırken kollarımı daha da sıkılaştırdım.
''Ben seni seviyorum. Hemde çok fazla seviyorum.'' dediğimde yanağını hafifçe bana sürtmüştü.
Yavaşça geri çekilirken gözleri tam anlamıyla dolmuştu ve kalbime öyle bir ağrı girmişti ki. Dayanamıyordum. Onu üzgün görmeye dayanamıyordum.
''Hyung...'' dediğinde yanağıma birkaç kez öpücük kondurmuştu.
Saçlarını uzun uzun okşadım ve gözlerimi kapatıp alnını öptüm. Ardından dudaklarımı sürterek gözlerine ulaştım ve göz kapaklarını nazikçe öptüm. Uzanıp burnunu da öptüm. Nefes alış verişleri hızlanırken eğildim ve yanaklarına oradan da çenesine öpücükler kondurdum.
Onu öpmem iyi hissettiriyordu anlaşılan ki kollarını bana dolamıştı. Alnım alnına yaslı dururken nefesi yüzümü okşuyordu.
''Beni sevdiğine inandığım tek kişi sensin hyung.''
Gülümseyip geri çekilirken aniden dudaklarımda hissettiğim baskıyla gözlerim kocaman açıldı. Pekala tam olarak Jimin'le 7 yıla yakındır arkadaştık ama bu..bu ilk defa oluyordu. Bu çok garipti. Her zaman arkadaş olarak yaklaştığım minik bedenin şuan dudaklarını bana bastırmış olması çok garipti.
Gözlerim yüzünde gezerken asılı kalan gözyaşı yanağına doğru süzülüyordu ve o gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Kollarını biraz daha bana dolarken ne yapmam gerektiğini düşündüm. Diğer gözünden de yaş düşerken elimle yüzünü kavradım ve gözyaşlarını sildim.
İstemsiz bir şekilde gözlerim kapanırken bende dudaklarımı ona ittim ve çok hafifçe araladım. Anında bana karşılık vermeye başlayınca karnımda derin bir yumru hissetmiştim. Kollarım yavaşça beline dolanırken kucağıma daha da yerleşti ve dudaklarını ahenkle dudaklarım üzerinde dans ettirdi.
Dolgun dudakları benim gibi olan dolgun dudaklarıma karışırken ikimizde ne yaptığımızı bilmiyor gibiydik ama o sanki birşeyler içerisindeydi. Umursamadım ve öpmeye devam ettim.
Dudaklarının tadı gittikçe daha da hoşuma gitmeye başlarken hafifçe emdim. Dudaklarıma doğru derin bir nefes verdiğinde titremiştim. Kaç dakika o şekilde kaldık bilmiyordum ama yavaşça geri çekilen o olmuştu.
Gözlerimi açtığımda dudakları ve gözleri titreyen bir Jimin'le karşılaştım. Elleri de titriyordu. Hissediyordum.
''Hyun b-ben..ben çok ö-özür dilerim. Lütfen lütfen bana kızma. Benden uzaklaşma tamam mı? Lütfen hyung lütfen lütfen-''
Kendime çekip kocaman sarılırken gözlerim dolmuştu. Kırgın hissediyordu. Garip hissediyordu biliyordum.
''Şş bebeğim. Hyungun seni bırakmayacak tamam mı? Rahatla. Ben buradayım.''
Kollarını bana iyice sardığında kucağımda küçücük kalmıştı. Kafasını boynuma gömdüğünde saçlarını okşadım. Onu öyle çok seviyordum ki..
Kapının açılma sesiyle Jimin hafifçe benden ayrılacak gibi oldu ama kollarım buna izin vermedi ve kendime iyice sarmaladım. Adım sesleri yanımıza doğru yaklaşırken Jimin kimin olduğunu görmek istemediğinden yüzünü boynuma kapatmıştı.
Gerçekten kucağımda küçücük kalmıştı ve ben bir bebeği tutuyor gibi hissediyordum.
''Joon?'' Jin hyungun sesiyle ona döndüğümde yanında ki Dae Hee'nin elinden tutuyordu.
Dae Hee'nin diğer elinde ki tutacak dikkatimi çekmişti. Onunla geziyordu demek.
''Bir sorun mu-'' Parmağımı dudaklarıma bastırdım ve susmalarını sağladım.
Jimin'i kendime daha çok çekerken kaşları hafif çatılmış bize bakyıordu.
''Dae Hee birkaç gün bizde kalacak diyecektim.'' dediğinde kaşalrını çatan ben olmuştum ve kucağımda ki Jimin'le ona dönmüştüm. O ise hala kıpırdamadan bana sarılı duruyordu.
''Yani?'' dediğimde yanında ki bedeni sıkıca tutuyordu.
''Benim yatağımda yatamaz. Ayağı sıkıntılı biliyorsun. Senin yatacağını almamız gerek.'' dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetmiştim.
Bu da ne sikimdi böyle?
''Hyung ama ben-''
''Sende koltukta yatarsın. Ah, belki de buna gerek yoktur. Belki bizimkilerden birisi sana evini açar hm?'' Kucağımda ki Jimin'i göstererek konuştuğunda donuklaşmıştım.
Kovuyor muydu?
Jimin'i kendimden uzaklaştırırken sadece benim yüzüme bakıyordu. Gözlerinin içine baktım.
''Gidelim mi?'' dediğimde kafasını sallamış ve yanağıma uzanırken dudaklarımı ona uzattım. Dudağıma hafif bir öpücük bırakırken Jin hyung gözleri kocaman açılmış bir şekilde bakıyordu.
Jimin önden ilerlerken bende peşinden ilerledim. Aniden kolumda ki baskıyla yerimde sıçradım.
Jin hyung gözleri sinirden kızarmış bir halde kafasıyla mutfağı gösterince Jimin'e döndüm.
"Hemen geliyorum. " dedim ve önden mutfağa ilerledim.
Jin hyung kolumdan tutup en kenara çekerken acıyla tısladım.
"Hyung, ne yapıyorsun-"
"Az önce neler oldu hemen anlatıyorsun." Sert ses tonuyla yutkunurken gözlerine baktım. Sinirli görünüyordu. Cevap verebilecek bir halde değildim çünkü gerçekten korkutucu bakıyordu.
''Sana mesafeni ayarlaman gerektiğini söylemiştim değil mi Joon! Aptallık ediyorsun.'' Kolumu daha da sıkarken acıyla inledim ve kolumu kendime çekmeye çalıştım ama buna izin vermemiş biraz daha sıkmıştı.
''Cevap ver bana!'' bağırdığında yerimde sıçramış ve acıdan dolan gözlerimi ona dikmiştim.
''D-demek ki ayarlayamıyormuşuz.'' dediğimde şaşkınlıkla bana baktı.
''Ne?''
''İnsan kimi seveceğini bilemiyor işte! Tıpkı senin de kimi sevdiğimi bilemediğin gibi.''
Kolumu zorla ondan kurtardım ve sinirli bir şekilde yanından ayrılıp evden çıktım. Belki yanlış yapmıştım belki yanlış konuşmuştum ama eminim ki onun yanlışları daha çoktu. Bir kere hayatına aldığı Dae Hee başlı başına bir yanlıştı zaten.