Bir kaç gün sonra
Kamp alanından ayrıldıktan nerdeyse Jin hyungu görmüyordum.
Yoongi ve Hoseok sabahtan beri beni yemeğe çağırıyorlardı. Onları daha fazla sinirlendirmeden aşağı inmeye karar verdim.
Kapıyı aç- aç- açamadım. Kapı kilitlenmişti.
"Yoongi-ah! Hoseok-ah! Sanırım kapı açılmıyor!"
Kapıyı zorlamaya çalıştım ama yine de açılmadı.
Yoongi'nin gülme sesleri geliyordu. "Hey! Orda güleceğine bana yardım etsene!" Diye bağırdım. Ben bağırınca o daha çok gülmeye başladı.
"Üzgünüm Namjoon-ah ama Jin hyungcuğun böyle istedi."
"Ha?" Şaşkınca kapıya baktım. O sırada Jin hyung olarak tahmin ettiğim bir el omzuma dokundu.
Arkamı döndüğümde Jin yüzüme o kadar yakındı ki korkudan sıçramıştım.
"Höh yavaş, öcü müsün sen?" Aynı zamanda Jin'in omzuna da vurmuştum.
"Ne istiyorsun Jin?" Ona hyung dememeye karar verdim ve kararlıyım.
"Ben... özür dilerim."
"Ne için? Tam güzel bir anımız olacakken ya da harika bir zamandayken sevgilin aradıktan sonra beni terk ettiğin için mi özür dileyeceksin? Eğer o sebeptense... sinirleniyorum."
Elimi tuttu. "Bak Joon, ben gerçekten özür dilerim. Lütfen beni affet."
Elimi geri çektim. "Sana artık inanmıyorum. İstediğin gibi yaşa."
"Joon-" sözünü kesen şey Jimin'in banyomdan çıkmış olmasıydı.
Şaşkınca Jimin'e bakarken konuştum. "Artık şu odadan çıkarsan Jimin'de rahat rahat giyinir. Nasıl fikir?"
Sinirlendiğini anlamamak için aptal olmak gerekir. Hiç bir şey demeden ve yumruğunu sıkarak odanın kilidini açıp odamı terk etti.
Derin bir nefes verip yatağa oturdum. "Çok mu üstüne gittim?"
Jimin'e dolan gözlerimle baktım. "Hayır hayır, gerekeni yaptın."
"Emin misin Jimin?"Başıyla onayladı. "Evet. Evet eminim."
Daha sonra gelip bana sarıldı ve saçlarımın arasına öpücük kondurdu.
"Bu oyuna daha ne kadar devam edebilirim ki? Onu üzmek istemiyorum."
"Ama O seni üzerken düşünmüyor."
"Sanırım haklısın."
Tekrardan derin bir nefes aldım ve yatağa uzandım.
"Hadi üzerini giyin de aşağıya inelim. Çok acıktım."
Jimin güldü başıyla onaylayıp üzerini giyinmeye başladı.
Saat 22.30
"NAMJOON SENİ HAYVAN! NASIL OTURUP TÜM YEMEĞİ YİYEBİLİRSİN Kİ?! HİÇ Mİ BİZİ DÜŞÜNMÜYORSUN?! VİCDANSIZ! MİDE BEYİNLİ!"
Taehyung ve Jungkook birbirlerinin laflarını tamamlayarak beni kovalıyorlardı.
"BEN YEMEĞİN YARISINI YEDİM TAMAM MI? DİĞER YARISINA NE OLDU BİLMİYORUM!"
Diye bağırıp onlardan kaçıyordum. O sırada Hoseok araya girdi. "Çocuklar yeter bu kadar. Ben yeni yemekler yaptım zaten. Joon sen git ekmek al."
"Pekala ben alıp gelicem. Bensiz yemeyin ha!"
Taehyung bana baktı ve gözlerini kıstı. "Hiç acımadan hepsini mideme indiricem ve sen engel olamayacaksın." Diyip cadı gibi gülmeye çalıştı.
"Bir daha böyle gülme. Bırak o işi cadılar yapsın." Diyip evden çıktım ve markete yürümeye başladım.
Jin yine ortalıkta yoktu.
Önümdeki taşa vura vura markete vardım. Bir kaç ekmek alıp çıktığım sırada arkamdan biri ağzıma bez tuttu. O sırada elimdeki ekmek yere düşmüş ve gözlerim kapanmıştı. Yani bayılmıştım.
Saat 00.00 Jin'den
Telefonumu aldım ve adamlarımdan birini aradım.
"Nerdesiniz siz? Kaç saattir sizi bekliyorum."
"..."
"Bir Joon'u bana getiremediniz ha! Alt tarafı güzel bir süprizim vardı ona."
"..."
"Ne demek Joon yok!"
"..."
"Siz kaçırmadıysanız, kim kaçırdı lan!"
Elimde tuttuğum gül yere düşerken hızla bulunduğum yerden ayrıldım.