Seokjinle beraber nereye doğru gittiğimizi bilmeden deli gibi koşuyordu sadece. Arkamızdan gelen manyakların peşimizi bırakacaklar yoktu.
Koşarken sadece ne olduğunu anlamaya çalışıyordum bu adamlar kim ve seokjinden ne istiyorlardı. Seokjin ne yapmış olabilirdi ki...
Düşüncelerimin dağılmasını sağlayan ses havaya edilen bir el ateş sesiydi. Gerçekten korkuyordum hemde çok fazla korkuyordum.
Seokjin sanki gideceğimiz yeri biliyormuş gibi koşuyordu bense onh takip etmekten başka bir şey yapmıyordum. Terk edilmiş eski bir binanın içine girdik ve yukarıya çıkmaya başladık. Ölmek istemiyordum çünkü ölmek için çok yakışıklıyım.
En üst kata çıktığımızda seokjin durdu ve bana baktı.
"Korkuyor musun?"
Şaşkınlıkla ona baktım.
"Yok canım ne korkması her gün yaşadığım şeyler bunlar. Seokjin sen salak mısın yoksa taklit falan mı yapıyorsun? Peşimizde silahlı herifler var ve sen bana korkuyor musun diyorsun."
"Korkmana gerek yok ben burdayım." Dedi gayet rahat ve özgüvenli şekilde. Yüzüne yumruk atmamak için çok zor tutuyordum kendimi.
"Yanımda olduğun için daha çok korkuyorum zaten. Sorun yanımda olman. Ne işin var senin yanımda ya niye geldin ki? Unutmuştum ben seni. Sen hayırdır yani."
"Kelimelere dikkat et küçük adam." Dediğinde kafasına vurdum bir tane.
"Bunlar başımıza zaten senin Esra Erol izlemen yüzünden geliyor." Dedim sinirli bir şekilde.
Çatıya çıkan kapıya doğru yöneldi seokjin, onu izliyordum. Her ne kadar ona geri git falan desemde onu çok özlemiştim.
Bir güzel cümle kursa onu affetmeye hazırım. Ona her zaman hazırım. Ondan başka kimim kalmıştı ki... birkaç saat öncesine kadar olsaydı jimin var derdim ama artık o da yok. Onu kaybettiğim için cidden üzüldüm sonuçta her şeyden önce o benim en yakın arkadaşımdı. Ama seokjin...
Seokjin benim için her zaman farklı oldu. Onu yeniden görünce kalbim oluşan sizi sayesinde anladım ben omu unutamadığımı ve kendimi kandırdığımı... Saçının telini uzaktan görmek bile beni heyecanlandırdı.
Onu hep özledim hep bir yerlerde aradım hep geri gelmesini istedim. Geri gelmesini istediğim kadar gelmemesini de istedim. Geldiğinde ne hissedecegimden korktum.
Simsiyah saçları uzamıştı, gözlerinin önüne düşüyordu ve aşırı çekici gözüküyordu.
Daha fazla onsuz olmak istemiyordum. Gerçi hiç onu kazandım mı onu da bilmiyordum.
Çatının kapısını açıp bana döndü.
"Benimle konuşmaya gelmeyeceğini bildiğim için bu şekilde davranmak zorunda kaldım özür dilerim."
Şaşkınlıkla ona baktım. "Nasıl yani söylediğin her şey yalan mıydı?" Kaşlarımı çattım.
Hızla kafasını iki yana salladı. "Hayır doğru sadece bu adamları ben ayarladım. Seninle konuşmak istiyorum,"
Kafamı onaylar anlamda salladım ve birlikte çatıya çıktık. Deli gibi ona sarılmak istiyordum ancak yapamazdım.
Yere oturduk. "Seni dinliyorum."
Derim bir nefes verdi. "Aslında anlatacağım pek bir şey kalmadı. Kendimi nasıl affettiririm bilmiyorum... Seni seviyorum namjoon. Bunu en çok senden uzakta kaldığım anlar fark ettim. Sensizliğin ne kadar zor olduğunu."
"Bensizlik çok da zor bir şey değil. Herkes arkasına bakmadan çekip gidebiliyor aynı senin gibi."
Söylediğim cümleye üzülmüş olacak ki hiç beklemediğim bir cümle kurdu bana karşı.
"Böyle söylemek senin için ne kadar da kolay olmalı. Sen nerden bilirsin ki sensizliği, sen hiç sensiz kaldın mı?"
"Bilirim seokjin emin ol bilirim. Beni bensiz bırakan senken ben her şeyi çok iyi bilirim. Her şeyi ve herkesi göze alırdım bizim için. Ama sen bunların hiçbirini yapmadın. Her şeyden vazgeçebilirdim bizim için ama sen, seni aldatan sevgilinden bile vazgeçemedin. Ben bizim için kendimden vazgeçtim, her şeyimi sana vermeye hazırdım. Sense arkandan okumam için bir mektup bırakıp gittin. Bunların hiçbirini hak etmedim ben seokjin. Sende benim aşkımı hiçbir zaman hak etmedin."
Bunları söylerken deli gibi ağlıyordum. Seokjin yanıma geldi ve göz yaşlarımı silmek için elini uzatacakken elini tuttum ve aşağı indirdim.
"Sakın deneme bile. Senin yüzünden akan göz yaşlarımı silecek kişi sen değilsin."
Sesim titriyordu. Daha fazla konuşamayacaktım.
"Her şeyi telafi etmeye çalışacağım, bana son bir şans ver. Lütfen..."
Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim.
"Ben sana şans vermeyeceğim. Çok istiyorsan o şansı kazanmasını bilirsin."
Son lafımı söyledikten sonra koşar adımlarla ve ağlayarak eve gittim. Gerçekten ne yapacağını merak ediyordum tabi yaparsa...