İtiraf etmeliydim ki beklediğim sıradan bir uçuş değildi. Hele de saatler süren bir uçuş hiç değildi. Nasıl olurdu bilmiyordum ama Mısır'a ışınlanmayı falan bekliyordum. Ama beklediğim gibi olmamıştı. Ekonomi sınıfındaki sıkışık koltuklar arasında saatlerce uçmuştuk. Jiyeon yolculuk boyunca uyurken Jungkook kitap okumuştu. Ve ben ne mi yapmıştım? Hiçbir şey. Yani sıkılmak dışına hiçbir şey.Basıncın etkisiyle tıkanan kulaklarımın verdiği huzursuzlukla yere indiğimizde derin bir nefes almıştım. Yolculuğumuzun sadece bir kısmı bitmişti şimdi.
"Evet, çocuklar." demişti Jiyeon heyecanlı bir ses tonuyla. Bizi bizi ikna etmesi hiç de zor olmamıştı ve sorunsuzca Mısır'a getirmişti de. Şimdi düşünüyordum da biraz daha kararlı olmalıydık. Böyle sanki bunu bekliyormuşuz gibi olmuştu- Eh, bekliyordum da gerçi. Jungkook'un sevdiği güzel bir hayatımız olsa da aklım hala o olağanüstü zamandaydı.
"Hazır mısınız?"
Sırt çantasını takan Jungkook kaşlarını havaya kaldırarak Jiyeon'a bakmıştı.
"Ne için hazır mıyız?"
Kız kısık sesli bir kahkahayla cevap vermişti yalnızca arkadaşımın sorusuna.
"Zeki olanın sen olduğunu biliyordum."
Durun bakalım. Ben de zekiydim?
Zekiydim, değil mi?
Jungkook, "Ne demek istiyorsun?" dediğinde başını sallamış ve "Efendimizin huzuruna çıkmaktan bahsetiyordum." demişti. "Bunu anlamamış olamazsınız."
Ben anlamamıştım. Ne kadar söylediklerine inansam da olayın Taehyung kısmı gerçekçi gelmiyordu bana. O bir yarı tanrıydı. Elbette ki hala yeryüzünde olabilirdi ama öyle olsaydı çoktan Jungkook'u arayıp bulmaz mıydı?
"Bize açıklama yapmak zorundasın."
Jiyeon hiçbir şey söylemeden valizlerini alarak çıkışa doğru yürümeye başladığında arkasından bağırmışsam da beni duymamıştı. Havaalanı fazla kalabalık ve gürültülüydü. Jungkook omzumdan tutarak beni de beraberinde ilerlemeye zorlamıştı dakikalar sonra. "Bir şeyler söylemeli!" diye bağırdım elinden kurtulmaya çalışırken. İç çekmiş, "Bunu isteyen sendin." demişti.
Yoongi'yi ve diğer şeyleri görmek istiyor olmam bilmediğim yerlere gidebileceğim anlamına mı geliyordu?
"Acele et, kızı kaybetmemeliyiz."
Mısır'daydık ve buranın dilini bilmiyorduk. İngilizcemiz bizi ne kadar kurtarabilirdi, onu da bilmiyordum. Koşar adım Jiyeon'u takip ettiğimizde karşımıza beklediğimin aksine, çöl değil oldukça modern olan bir cadde ve arabalar çıkmıştı.
"Mısır'a hoşgeldiniz." dedi Jiyeon. Konuşurken gülümsemeye devam ediyordu. Gerçekten mutlu muydu yoksa bizi mi rahatlatmaya çalışıyordu, emin değildim.
"Şimdi ne yapacağız?"
Jiyeon elindeki hasır şapkayı başına geçirdikten sonra "Taksi." demişti. "Taksiye ihtiyacımız var. Gideceğimiz yer buraya yakın değil."
Hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliydim. Jungkook bu konuda takıntılı olduğumu düşünse de deve görmeyi ümit ediyordum ben. Arabalar ya da başka şeyler değil. Kendimi buna hazırlamamıştım ki.
Yaklaşık on beş dakika Jiyeon'un bizi istediği yere götürecek bir taksi bulmasını beklemiştik. Beklerken Jungkook etraftan bulduğu gazete ve broşürleri karıştırırken ben de çantama sakladığım bir paket krakere gömülmüştüm. Gizlice birkaç şey atmamın faydası olmuştı. Elimizdeki para, bu sefer, işe yarayabilirdi ama şimdiden harcayıp beş parasız bir şekilde Mısır'ın ortasında kalmak istemezdi kimse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semi-Gods Among Us - Yoonmin
Fanfiction''Seth'in oğlunu kurtarmanızı ve Apep'le savaşması için onu ikna etmenizi istiyorum." | Öncesi: Semi-Gods of Egypt Yan Hikaye: Children of the Gods