Ⅴ. Bölüm: Sevgilinin ve Ankh'ın Dönüşü

2.2K 262 69
                                    


"Davetimi kabul ettiğiniz için minnettarım. Geç olsa da, Mısır'a hoşgeldiniz!"

"Yaşıyorsun." demişti Jungkook. Karşısında bir yarı tanrı duruyordu ve akıllı arkadaşım onun söylediklerini görmezden gelmişti.

"Yaşıyorsun ve bir kez olsun karşıma çıkmadın."

Namjoon ikilinin arasından -Jungkook'u geriye iterek- geçtiğinde "Ah, tapınağım ne hale geldi.'' diye bağırmıştı. Ses tonunu değiştirdiği için gülmekten alıkoyamamıştım kendimi. Bu çocuk hep böyle komik miydi? Çünkü hatırladığım kadarıyla sinir bozucu bir tanrı çocuğu olmalıydı.

Kendimi toparlayarak "Jungkook!" diye bağırdım ona doğru ilerlemeden hemen önce. Her şeyden önce karşısında bir yarı tanrı vardı. Jungkook'un yaptıklarına ne tepki vereceğini bilmediğim bir yarı tanrı. Arkadaşımın yarım kalmış aşk macerası yüzünden ölmesini istemiyordum ben. En azından burada değil.

"Neden?"

Taehyung'un kanatları ortadan kaybolmaya başladığında Jungkook yavaş adımlarla önüne gelene dek yürümüştü. Öfkeliydi Haklı olduğu için yapacağım pek bir şey yoktu. Yoongi burada olsaydı ve beni arama, görme zahmetine girmemiş olsaydı karşılaştığımızda yapacağım ilk şey ona güzel bir yumruk hediye etmek olurdu. Yarı tanrı olması da umrumda olmazdı üstelik. Sonuçta daha önce de vurmuşluğum vardı Yoongi'ye. Jungkook'u durdurmamalıydım bu yüzden.

"Çocuklar." Jiyeon saçlarını düzeltiyordu konuştuğunda. Açık renkteki şortu artık koyu bir renk almıştı. Turist havasından esir kalmamıştı anlaşılacağı üzere.

"Kralımızı selamlayın, lütfen."

"Ne?"

Jungkook'la yanı anda, aynı tepkiyi vermemiz hoşuma gitmişti nedense. Ve neden özel olarak Taehyung'u selamlamamız gerektiğini anlamamıştım ve tabi kral kısmı da beni şaşırtmıştı. Çünkü hatırladığım kadarıyla büyük bir savaş olmuş ve Seth'in oğlu sayesinde Horus'un oğlunun tahtı Anubis'in oğluna kalmıştı. Ya da kalmış mıydı?

"Hiç değişmemişsiniz." Taehyung başını hafifçe sallayarak gülümsedi. Bu sırada asası az öncekinden daha küçük bir şekle bürünmüş, Taehyung'un cebindeki yerini almıştı. Küçülse de hala büyüktü ve nasıl o cebe sığabilmişti, anlayamamıştım ama şu an bunu düşünmemin zamanı değildi.

"Hala aptal, saygısız ve baş belası çocuklarsınız." Öne doğru atılarak "Artık çocuk değiliz." dedim. Pekala, o bilmem kaç yüz yaşında olabilirdi ama bu bizi çocuk yapmıyordu. İkimiz de birer yetişkindik, henüz olgun sayılmasak da.

Taehyung söylediğimi görmezden gelerek Namjoon'a "Jungkook'la konuşmak istiyorum." dediğinde Namjoon başını sallayarak geriye çekilmiş ve Jiyeon da kısa bir selamlamanın ardından beni kolumdan tutarak kapısı kapalı bir odaya doğru sürüklemeye başlamıştı.

"Dur, nereye gidiyoruz? Jungkook!"

"Merak etme, arkadaşın iyi olacak." demişti Jiyeon. İyi olacağından pek emin değildim ama aralarındaki sorunu çözmelerini uyuyordum. Arkadaşım yeterince üzülmüştü o adam için.

Jiyeon'un sürüklemesiyle az öncekine kıyasla çok daha küçük bir odada bulmuştum kendimi. Namjoon ya da hizmetkarları ortalarda gözükmüyordu. Bu yüzden rahatladığımı hissetmiştim. En yakınımdaki ilk koltuğa bıraktım kendimi. "Oh be." dedim başımı geriye atarak. Sandığımdan daha fazla yorulduğumu ancak fark ediyordum.

Semi-Gods Among Us - YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin