ⅩⅧ. Bölüm: Çölün Efendisi'nin Dönüşü

1.6K 168 55
                                    


Ortadan kaybolmalara karşı şaşkınlığımı yitirmiştim ama yine de Jungkook'u merak ediyordum. Benden daha az tehlikedeydi belki de, Hoseok buradaydı çünkü, ama benden daha şanslı değildi. Ya da şanssız, her neyse.

''Sen Horus'un oğlusun. Onun nerede olduğunu bulamaz mısın?'' dediğimde aklıma gelen şey ile durmuştum. ''Bunu nasıl fark edemedim?'' Jungkook'la uğruna türlü tehlikelerle karşılaştığımız Horus'un gözü neredeydi?

''Böyle bir insan Mısır Kralı'na çirkin suratıyla bakma cüretini gösteriyor. Kıyametin yaklaşmasına şaşırmamalı.''

Hoseok hoşnutsuz bir tavırla konuştuğunda Taehyung'u incelemeyi kestim, bunu yaptığımın farkında bile değildim.

''Söylesene, şu meşhur göz nerede?''

Taehyung cevap verip vermeme konusunda tereddüte düşmüştü kısa bir anlığına.

''Onu bir yerlere bırakmış olamazsın değil mi?'' dediğimde sol elini kaldırarak gözlerini kapattı. Saniyeler içinde eli indiğinde karşımda iki altın küre duruyordu. ''Hadi canım!'' 

Öncesinde tacında olan göz artık Taehyung'un gözlerindeydi. Göz bile sayılmazdı. Çünkü Seth Horus'un gözlerini oyduğunda Thoth onun için ay ışığından bir göz yapmıştı. Jungkook sayesinde biliyordum bunu. Ve Taehyung'un o gözleri nasıl oraya yerleştirdiğini bilmek istemezdim ama Horus gibi istediği her yeri görebiliyor miydi, bunu bilmek isterdim. Jungkook'u ve beni Ölüler Diyarı'nda öylece bırakan Yoongi'nin nerede olduğunu bulabilirdik.

Söz vermemi istemesinin ardından bunu yaptığı için Yoongi'ye kızgın olmalıydım. Ama değildim. Sanırım onun kim olduğunun bilincindeydim artık ve yaptıkları şaşırtmamaya başlamış olmalıydım.

''Güzelliği karşısında diz çökmelisin.''

Karanlık odanın ardından geçtiğimiz büyük odada yalnızca biz yoktuk. Dakikalar önce işini düzgünce yapmadığı için Taehyung'dan azar işiten Mino, adının Victoria olduğunu öğrendiğim bir kadın ve tanrı Thoth'un oğlu Namjoon da vardı. Ama bu ses onlardan birine ait değildi.

''Sen-''

''Uzun zaman oldu, değil mi? Herkes buradayken benim olmamam biraz absürt kaçardı.''

Uzun zaman önce karşılaştığımız, bize az da olsa yardımı dokunan tapınak görevlisiydi o.

''Davetli olmadığın bir yerde işin ne?''

Namjoon her zamanki kendini beğenmiş tavrıyla konuştuğunda adam elini hızlıca sallayarak güldü, ''Beni özlediğini biliyordum.''

Mino suskunluğunu bozarak oturduğu yerden doğruldu, ''Tanrıça Sekhmet'in Tapınağı'na hoş geldin, Horus'un yardımcısı.''

Horus'un yardımcısı da ne demekti? Karşılaştığımız andan beri sıradan bir insan olduğunu düşündüğümüz kişi bir tanrı çocuğu olamazdı, değil mi?

Üzerine düşünmem ve ardından şaşırmam gereken ne çok nokta vardı böyle!

"Yaptıklarından sonra hala tek parça olabilmen merak uyandırıcı, Tanrı Anubis'in oğlu. Bir sırrın var mı?" Seokjin'in gülümsemesi büyürken Mino'nun bakışları kararmaya başlamıştı.

Söylediklerinde haklı sayılırdı aslında. Mino'nun dahil olduğu birçok sorunla uğraşmak zorunda kalmıştı Taehyung. Ben de bu sorunlardan biriydim.

İkilinin arasındaki gerginliği hissetmiş olmalıydı ki araya girerek, ''Oldukça misafirperversin, Sekhmet'in oğlu.'' demişti Victoria, dudaklarınla belli belirsiz bir gülümseme ile. Sanırım diğer herkes gibi o da Hoseok'un misafirperverliğinin sebebini biliyordu. Taehyung buradaydı.

Semi-Gods Among Us - YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin