"Kafanı eğ! Kafanı eğ ve sakın kaldırma!"Sadece kafamı eğmedim, koltuğun önüne çökerek dizlerimi kendime doğru çektim, kafamı da ellerimin arasına aldım. Koltuğun altı girebileceğim bir genişlikte olsaydı bu korkuyla düşünmeden altına girerdim.
Engin silahını çıkardı, tetiği çekti ve bize art arda kurşun yağdıran adamlara doğru silahını ateşledi. Hem atılan kurşunlardan arabasını sakınmaya çalışıyordu hem de sınırlı sayıdaki mermisinin boşa gitmemesi için isabetli atışlar yapmaya çalışıyordu. İşini kolaylaştırmak için arabayı kullanmayı teklif etmeye düşündüm ama başımı bir milim havaya kaldırmama laf ediyorken arabasını kullanmama izin vermeyeceğine o kadar emindim ki söylemeye bile yeltenmedim.
Engin bakışlarını kısa bir anlığına bana çevirdikten sonra telsizden bulunduğumuz yere takviye ekip istedi.
"Arka koltukta çelik yelek var, al onu, üzerine giy."
Dediğini yapmak için olduğum yerde yükseldiğimde eliyle başımın üzerine bastırarak, dişlerinin arasından tıslarcasına "Başını kaldırmadan!" diye uyardı beni. Başımı tamam anlamında salladım, onunla zıtlaşacak bir zamanda değildim.
Elimi uzatarak zor da olsa çelik yeleği aldım, başka yok mu diye bakmak için başımı hafif uzattığımda Engin tekrar homurdanmaya başladı.
"Burada bir tane var, sen giymeyecek misin?"
"Benim üzerimde var, giy sen."
"Yok, değil mi, yalan söylüyorsun."
"Var dedim sana, giy şunu artık!"
Onun sabırsız çıkan sesiyle ağırlığı neredeyse benim kadar olan çelik yeleği giyindim. Ağrıyan kollarım ve atılan kurşunlara açık hedef olmamak için çömeldiğim dar alan çelik yeleği giymemi eziyet hâline getirmişti. Zorlukla yeleği kollarımdan geçirip fermuarı kapattığımda Engin'e dönerek "Yakıştı mı?" diye sordum. Gelen kurşunun benim tarafımdaki dikiz aynasını kırmasıyla cevabımı çok net bir şekilde aldım.
Aslında göründüğüm kadar rahat değildim hatta korkudan bacaklarım titriyordu. Sadece ben korkunca ya da heyecanlanınca saçmalardım.
Arkamızdaki arabanın önümüze geçmeye çalışmasıyla Engin arabayı önüne kırdı fakat arkamızda sadece bir araba yoktu; iki araba vardı, hatta belki de üç. Biri bizi sağ taraftan sıkıştırmaya çalışırken diğeri sol taraftan sıkıştırmaya çalışıyordu.
"O kadar övdüğün araban ancak bu kadar mı basıyor?!"
"Üç tekerlekle ancak bu kadar." Kurşun sesiyle araba yalpaladı ve Engin sinirle gülümseyerek "Artık iki..." dedi.
Kafamı kaldırarak arkamızdaki arabalara bakacağım sırada Engin sanki bunu bekliyormuş gibi "Kafanı sok yerine!" diye bağırdı. Solukları hızlandı, bilekleri direksiyonun üzerindeyken silahının şarjörünü çıkararak kalan mermi sayısına baktı, sonra da hiçbir tepki vermeyerek şarjörü geri taktı.
"Köşeyi döndüğümüz an arabayı durduracağım ve sen ağaçların arasına doğru koşup saklanacaksın. Tamam mı?"
"Sen? Sen gelmeyecek misin?"
Araba hızlı bir manevrayla döndüğünde Engin sertçe "Fırla!" diye bağırdı ve ben de bir saniye olsun sorgulamadan, sorgulayamadan ağaçlık alana doğru koştum. Bahsettiği köşeyi bu kadar hızlı döneceğimizi düşünmemiştim.
Silah sesleri bir an olsun kesilmedi, aksine ben geniş bir ağacın arkasına saklanana kadar sıklığını arttırdı. Ağacın arkasına geçip arkamda bıraktığım adama baktım. Arabadan inmişti, dizinden destek alarak yere çömelmiş, silahını kontrol ediyordu. Mermisi bitmiş olmalıydı ki sinirle silahını yere doğru fırlattı, sonra da başını bana doğru çevirdi. Benim durduğumu ve ona baktığımı görünce kaşlarını derince çattı; gözlerinden yayılan sinirini aramızdaki metrelerce uzaklığa rağmen görebildim. Kasılan çenesini "Git," dercesine oynattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polis Şakaya Gelmez
RomanceŞakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma olmaz. En azından benim öyle olmadı. Yayınlanma tarihi: 14.06.2019