(30)

183K 10.5K 3.2K
                                    


...

...

Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Sinyal sesind-

Sesli bir nefes alarak çağrıyı sonlandırdım. Sabah sekizde aradığımda da operatör aynı şeyi söylemişti, akşam beşte aradığımda da. Gergince dudaklarımı ısırırken bize Engin'e şaka yapmamız için gelen arkadaşı, Burak'ı aradım. Onun telefonu ise daha çalmadan kapanmıştı.

Bahar dışarı çıktığı için evde beni sakinleştirecek tek kişi bile kalmadı ve ben kendimi stres üstüne strese soktum. Ona bir şey olmasından korkuyordum, çünkü normalde telefonlarımı açmasa bile "Meşgulüm, arama, yeter, iyiyim," diye, bir kelimelik de olsa bilgilendirici mesajlar atardı.

Oysa sabahtan beri ne aramalarıma geri dönüyor ne de kısa bir mesaj atıyordu.

Son çare olarak merkeze gidecektim fakat ondan önce aklıma nezarete düştüğüm gün Engin'in amirinin verdiği kendi kartviziti geldi. Hemen gidip çantamdan kartviziti aldım ve numarayı girdim.

Engin'e bir şey olmadıysa da bana her an bir şey olabilirdi.

Telefon ikinci çalışta açılınca sesimi incelterek "İyi akşamlar," dedim. "Ben Beril, Engin'in kız arkadaşıyım."

"Merhaba Beril, hatırladım seni. Yılbaşını nezarette geçirmiştin, değil mi?"

Nezaketen güldüm fakat çok kısa sürdü bu. "Evet, evet," dedim geçiştirir gibi. "Ben sabahtan beri Engin'e ulaşamıyorum da, nerede olduğundan haberiniz var mı?"

Amirinin "İhbar gelmişti, ona bakmaya gittiler en son," demesiyle bin bir senaryo geçti aklımdan.

"Bir şey oldu ona, değil mi? Bana söylemiyorsunuz." Gözlerim ihtimaliyle bile doldu, boğazımda oluşan düğüm nefes almamı dahi zorlaştırdı. Konuşmamın sonlarına doğru sesimin titremesinden dolayı olmalı ki, amir beni sakinleştirmeye çalışırcasına hızlı hızlı "Yok, kızım," dedi. "Bir şey olsaydı hemen haber gelirdi."

"Ama bir şey olmasa Engin de bana dönerdi, kesin bir şey oldu, benden saklıyorsunuz." Hıçkırmaya başlamamla birlikte amirin sesli bir nefes aldığını duydum, sonra kısa bir duraksama yaşadı.

"Bekle, anons edeyim telsizden, ulaşırız şimdi, korkma." Görmeyecek olsa bile başımı salladım. Birkaç cızırtı sesi çıktı. "45 40, 45 40, Engin yanınızda mı?"

"Buradayım, amirim."

Engin'in sesini duymamla dudaklarımda kocaman bir gülümseme oluştu ama o gülümseme hiç de uzun sürmedi. Engin yaşıyordu, muhtemelen yaralanmamıştı ve bu demek oluyordu ki ben artık bir ölüydüm, en iyi ihtimalle yaralı...

"Sevgilin sana ulaşamamış, beni aradı. İyisin, değil mi?" Engin'in uzun süre sesi gelmese de, arkasından düzensiz birkaç kahkaha sesi işittim.

Ben kesin öldüm.

"Sıkıntı yok, iyiyim, amirim. Şahsı yakaladık, merkeze geliyoruz."

"Sen izinlisin, kız arkadaşının yanına git."

İtiraz etmek için dudaklarım aralandı ama tek kelime edemedim. Gelmese daha iyiydi, amirim. Hatta uzunca bir süre gelmese çok daha iyiydi, amirim. Engin'in sesi kesildi ve amir dinç çıkan sesiyle "Duydunuz mu, küçük hanım?" diye konuştu.

"Duydum, amirim, çok teşekkür ederim."

"Rica ederim, başka bir isteğin var mı?"

"Aslında..." diye mırıldandım. Söyleyip söylememek arasında kararsız kalsam da en sonunda pes ederek dudaklarımı yaladım. "Şey, o telsizden ben de alabilir miyim?"

Polis Şakaya GelmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin