"Kook.. Ne lisa lisaya ne oldu jennie niye ağlıyor"
vücudum titriyordu telefonu zar zor duyuyordum zaten.
Gözlerim kendini tutmaya çalışıyordu.
"unnieeeeeeeee bizi bıraktı unniee"
Jennie'nin sesini duyduğumda bacaklarım beni taşımıyordu.
Yere çökmüştüm telefon benden uzak bir yere fırlamış.
Ayaklarımı kendime çektim. Bir ileri bir geri sallanıyordum.
"Jisoo. Jisoomm"
jin. sesiyle kafamı çevirdim.
Gözleri kıpkırmızı olmuş. Ağlamış...
Tanrım ağlamış...
"Jiiiinn"
Bağırmam tüm odayı doldurduğunda jin gelip yanıma çöktü.
Hıçkırarak ağlıyordum. Kafamı jinin omzuna gömdüm.
"Jisoo k-kalk hastaneye giit"
"H-Hayıırr!! Ne hastanesi ya? ne hastanesinden bahsediyorsun. Eve gideceğim jin. Lisamı görüp geleceğim."
"Jisoo Yapma"
Tanrım...
"N-nerde.."
"Taksi var k-"
Sözünü bitirmesini beklemeden çıktım. Koşarak taksiye atladım. Hıçkırarıklarım taksinin sessizliğini bozuyordu.
Hastanenin önünde derin bir nefes alıp içeri koştum.
2. kata çıktığımda koridordaki manzara.
Ah....
Jennie yere yatmış hem ağlıyor hem bağırıyordu. Tae onun başında sadece bakıyordu.
Rose elleriyle kulaklarını kapatmış başını sallıyor jungkook duvarı yumrukluyordu.
"unniee"
Ağlamaktan sesi çatlamış jennienin.
Koşarak geldi.
Kucağıma düştü.
Beraber düştük.
Peşinden rose'da gelip yanımıza çöktü.
"unnie neredeydin he geç kaldın! Geç kaldık geç kaldık"
Hayır....
Hayır..
"Gitti unnie ben.."
Yutkundu.
Jennieyi ilk defa böyle görüyordum.
"Ben aaahh"
Çığlık attı gözlerimi kapattım.
Kahretsin.
"Ben ilk defa onu kanlar içinde gördüm.. Sapsarı o saç-saçları kıpkırmızı olmuş unnie... Gözündeki göz yaşını ellerimle sildim unnie. Ellerimle yemek yedirdiğim kızı kanlar içinde hastaneye yetiştirdim"
Gözlerimi sıktım.
"Jennie o.. o nerede?"
"Yok.. artık yok"
Benim küçük pamuk prensesim.....