Bölüm 26:

420 16 8
                                    

Bölümü telefondan ekledim yanlışlarım varsa şimdiden özür dilerim. Umarım bölümü seversiniz :) !

Bölüm 26:

Kocaman bir salona girmiştik. Zar zor nefes alırken ayaklarım titreyerek ilerliyordu. Beni uzun kırmızı elbiseyi giymeye zorladığı için kız kardeşime dua ettim. Her ne kadar elbise yere sürtünmeye başladığında ona bela okusam da şuanda titreyen bacaklarımı kimse görmediği için mutluydum. Bu stres dolu salonda biraz rahatlayabilmek için Dash'e sarıldım. 5 yaşındaki çocuğu korku tüneline soktuğunuzda nasıl annesine yapışıyorsa ben de aynı o şekilde Dash'e yapışmıştım. Sakinleştirmek için elini belime koydu. Ama bu kalbimin daha hızlı atmasına sebep oldu. Garip bir şekilde Dash olması gerektiğinin aksine çok rahattı. Kulağına yaklaştım. Ve kırmızıya boyanmış dudaklarım neredeyse ona değmek üzereyken fısıldadım.

"Herkes bize bakıyormuş gibi hissetmem normal mi ?"

Gülümsedi. Ve küçük bir kahkaha attı.

"Hayır. Ama bu kadar sık nefes alman da normal değil."

"Elimde değil. Astım krizi geçiriyormuş gibi hissediyorum." Sesim çığlık atıyormuşum gibi çıkıyordu.

Salondaki bazı insanlar klasik müzik eşliğinde dans etmeye başlamıştı. Dash beni elimden tutarak ileri ittirdi ve dans edermiş gibi bir tur çevirdi. Sonra belime az öncekinden de daha sıkı sarıldı. Sırtımdaki dekolte sayesinde direk ona temas ediyordum. Ve evet bir saniyeliğine her şeyi unuttum. Alex'i... Baloyu... Çevremdeki her şeyi...

"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun. Her an kariyerimiz son bulabilir."

"Sen yanımdayken kariyerim son düşündüğüm şeylerden biri."

Ona doğru döndüm ve gözlerim bir anda onunkilere kenetlendi. Onunkiler de bana. Her şey kararıyordu ki... Bir anda hoparlörden gelen ince cızırtıyla kendime geldim. Ve Alex sahnedeydi. Her şey bitmek üzereydi. O konuşmaya başlayana kadar son saniyelerimi saymaya başladım.

Bir... İki... Üç... Dört... Beş...

***

4 gün önce:

Gözlerimi açmaya çalışıyordum. Ama baş ağrım buna engel oluyordu. Ve her açmayı başarabildiğimde çevremde dönen Dashlere bakmaktansa pes edip gözlerimi geri kapıyordum. Dash ise sırtımı dürtükleyip duruyordu.

"Cara... Hey... Uyan ! Cara !" İsmimi bağırırken başımda yeni sancılar oluşuyordu. En sonunda bir şey beni kavrayıp ayağa kaldırdı. Ve sanırım hareket ediyordum. Kafamdan aşağı buz gibi su dökülene kadar her şey bulanıktı. Ve soğuğun etkisiyle bir anda gözlerim açıldı. Dash kahkaha atıyordu.

"İşte böyle. O son şişeyi içmene izin vermemeliydim."

Kendime geldiğimde duş başlığını elime verdi ve dışarı çıktı. Üç kez kusup duşa geri girmemi ve bir kere ayağım kayıp yere düşmemi saymazsak gayet rahatlatıcı bir sabah banyosuydu. Kıyafetlerimi giydim ve banyodan çıktım. Dash beni görünce pis pis sırıtmaya başladı.

"Vay... Ayıksın."

Ona ters ters bakmaya başladım.

"Söylenme beni sarhoş eden sensin."

"Hmm doğru. Omlet ?"

Omlete döndüm ve yüzümü buruşturdum.

"Şuanda mideme bir şey koymak istediğinden emin değilim. Bana bir saat ver ve çalışmaya başlayalım olur mu ?"

"Bu saçma sapan dosyalarda bulabilceğimiz bir şey yok."

Kahvaltı masasında duran dosyalardan birini yavaşça yere doğru ittirdi.

KABUL ET : Seviyorsun !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin