Yemek yedikten sonra ailecek aksiyon filmi izlemeye karar verdik. Salona geçerken abimle abur cuburları alıp sehpaya koyduk. Ve L koltuğuna gelişi güzel kurulduk.
Babam ve annemde içecekleri getirince abimin filmi başlatmasını bekledik. Annem sağıma babamda soluma oturdu. Abimde filmi başlattıktan sonra annemin yanına oturdu.
Şuanlık sorun hallolmuş gibi görünüyordu.
.
.
Nihayet beklediğim gün gelmişti. Kamp için gerekli olan her şey tamdı. Sorun babamın karşı gelip gelmeyeceğiydi. Ama kararımı vermiştim. Ne olursa olsun bu kampa bende gidecektim.
Zulamı da çantama koyup üstüme eşoftman takımı giydim. Şapkamı da takınca tam hazır olmuştum. Abim benden daha erken çıkıp eksiklikleri tamamlayacaktı. Arkadaşı Serdar ile onun arabasıyla gidecektik.
Çantamı alıp odamdan çıktım. Aileme ilk defa karşı gelişim olacaktı ve açıkçası korkuyordum. Ama bir şeyler elde etmek istiyorsam sonuçlarını da göz önünde bulundurmak zorundaydım. Kendi kendime telkinler verip merdivenlerden inmeye başladım.
En fazla ne olabilirdi ki? Babam esip gürlerdi annemde sakinleştirirdi. Mutfağa geçtiğimde babamla annem kahvaltı masasındaydı. Babamın sinirli hali aneminde gerginliği gözümden kaçmamıştı. Omuzları kaldırıp sırtımı iyice dikleştirdim.
"Günaydın gençlik." Dedim. Sadece annem mırıldanıp beni cevaplarken babam sessiz kalmıştı. Bu beni biraz daha germişti ama geri dönüş yoktu.
Çayımı koyup yerime geçtim ve kahvaltımı yapmaya başladım. Muhtemelen kahvaltımı bitirdikten sonra başlayacaktık. Bu yüzden karnımı doyurmaya baktım. Alttan alttan annemlere bakınca onların yemediğini gördüm. Tam bende yemeyi bırakacaktım ki babam kahvaltımı bitirmemi söyledi.
Kahvaltım bittikten sonra babam salona beklediğini söyleyince anneme bakıp çaresizce peşinden gittim. Pes etmek yoktu. Yapabilirsin Dolunay. Kendi kendime telkinlerimi yine verip babamın karşısındaki tekli koltuğa oturdum.
"Nereye gidiyorsun Dolunay? Sana gidemeyeceğini söylemiştim. Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum." Diyen babam kendini sinirlenmemek için kontrol etmeye çalışıyordu. Ama anlaşılan bu pek mümkün olmayacaktı.
" Sen kendi kendine anlaştın baba. Ben hala aynı fikirdeyim. Aksine ben seninle anlaştığımızı..." daha lafımı bitiremeden babamın bağırmasıyla daha çok kükremesiyle yerimden sıçradım.
"Ben senin babanım ve benim kurallarım geçer ufaklık. Senin bu konuda ne düşündüğün umurumda bile değil." Sözlerini bir bir sıralarken ayağa kalkmış tabiri caizse deli danalar gibi sağa sola gidiyordu. Acaba şuan düşüncelerimi duysa beni öldürür müydü? Yok canım o kadar da değil.
Başımı iki yana sallayıp bende ayağa kalktım. Aklıma uyarsam ciddi olamazdım.
"Bende senin evladınım. Çalışanın ve ya evcil hayvanın değil. Beni kısıtlayamazsın. Ne kadar daha beni böyle koruma adı altında evde hapis tutacaksın. Okula bile annemin zoruyla gönderdin. Senin amacın ne söyler misin? Sakın bana.." yine lafımı kesmişti babam ama sözleriyle değil.
Sol yanağımın sızlamasıyla bana tokat attığını o zaman fark ettim. Yere kan damlamasıyla burnumun kanadığını düşünmüştüm ama sağ yanağımda sıcaklık hissedince elim oraya gitti.
Elime bulaşan kanı görünce daha büyük bir hayal kırıklığı yaşayamayacağımı düşündüm. tokatın etkisiyle savrulup kafamı sehpaya çarpmıştım.
Ama babamın sözleriyle yanıldığımı anlamam kısa sürmüştü.
"Eğer o kapıdan adımını dışarı atarsan döndüğünde kendini klinikte bulursun. Bilmiş ol."
Başımı kaldırıp babama bakınca hala kızgın olduğunu gördüm. Kızgınlığı bana mı yoksa kendisine mi bilemiyordum ama umurumda değildi. Gözlerinden pişmanlık geçse de dönüşü artık yoktu. Sanırım benimde değerim bu kadardı. Gözüm ellerine kayınca sağ elini yumruk yapmıştı.
Ellerimle yerden destek alıp ayağa kalktım. Annem yanıma geldi ağlıyordu ama umursamadım. Üzüleceğini bile bile "Neden ağlıyorsun ki? Sende onun gibisin." Diyerek yanından geçerek mutfaktan çantamı aldım.
Onlara son kez bakıp dışarıya doğru yürümeye başladım. "Umarım pişman olmazsın baba. Ben o tokattan sonra pişmanlık duydum çünkü. Madem bu kadar sorunum sizin için, dilerim ölürüm. Ama cesedimin bile size yük olmasını istemem. Umarım sonsuza kadar yok olurum ve siz rahat yaşarsınız." Sessizce kendi kendime mırıldanıp kapıyı çekip çıktım.
Bahçeden dışarı çıkarken Serdarların arabası önümde durmuştu. Abim arabadan inerek yanıma geldi. Yüzümün halini görünce telaşa kapıldı. Ne olduğunu sorunca babamın izin verdiğini acele ile merdivenden inerken düştüğümü söyledim.
Abim ikna olmamıştı ama üstelememişti de. Benim için daha iyiydi. Babama kızgın olmasını istemiyordum. Hele ki benim yüzümden.
Abimle arka koltuğa geçip oturduk. Serdar'ın beyaz sportif bir arabası vardı. Abim kadar olmasa da uzun boylu ve kumral biriydi. Mavi gözleri vardı. Yüzünden küçük benler vardı ama kötü durmuyordu.
Yol yaklaşık dört saat sürmüştü. Kamp yapılacak alana geldiğimizde araba yavaşça durdu. Abimle aynı anda inip bagaja yöneldik. İçinden çantalarımızı ve eşyalarımızı çıkarıp biraz ileriye bıraktık.
Serdar da arabasını park edip yanımıza geldi. Eşyaları yüklenip kamp alanına gidince okulun çoğunluğu gelmişti. Bizim sınıfın çoğunluğu da buradaydı.
Benim sarışın bombada gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Sahi ben neden hiç birinin adını bilmiyordum. Abimin "Çadırı şuraya kuralım." Demesiyle dikkatimi gösterdiği yere verdim.
Ağaçlara daha yakındı. Diğerlerine nazaran biraz daha uzaktı. Ama iç içe olmak istediğim son şeydi. O yüzden abimi onaylayıp o yöne doğru gittik. Serdar ve abim sanki hep yapıyormuş gibi çadırlarını kurdular.
Bana döndüklerinde "Ne? Ben daha önce hiç çadır kurmadım. Tabi ki benimkini de siz kuracaksınız?" kendimi savunmaya geçtim. İkisi de gülüp benim çadırımı da kurduktan sonra eşyaları yerleştirdik.
Çadırdan çıkan ilk ben oldum sonra da abimler. Tuğçe'nin bize doğru geldiğini görünce "Ah! Başıma ağrı girdi." Demem bir oldu. Abim hemen yanıma gelip çenemi tutarak başıma baktı.
"Pansuman yapmamız gerekiyordu. Neden itiraz ettin ki?" Serdar'a bakıp" ilk yardım çantasını getirebilir misin dostum?" dedi. Serdar da başıyla onaylayıp arabasına doğru gitti.
Abim beni tam çadıra yönlendiriyordu ki Tuğçe'nin sesini duydum.
"Ah. Akın'cım neden bu kadar uzağa geldiniz ki? Ben çadırımın yanını sizin için ayırmıştım." Konuşurken ağzını şekilden şekle sokması yok muydu? Seksi olduğunu falan mı sanıyordu.
Serdar'ın ilk yardım çantasıyla yanımıza gelmesiyle bu salağın çığlık atması bir oldu. Galiba birileri ona bir şeyler yapıyordu şuan. Kulaklarım sağır oldu resmen.
"Akın'cım neyin var yaralandın mı? Doktora gidelim mi?" abim bunalmış gibi iç çekip ona döndü.
"Kardeşim yaralandı. İzin verirsen onunla ilgileneceğim." Demesiyle Tuğçe bozuldu ama belli etmemeye çalışarak yanımızdan uzaklaştı.
"Dostum bu kızdan hala ayrılmadın mı? Her gittiğimiz yerde karşımıza çıkıyor. Sence de artık bitmesi gerekmiyor mu?" Serdarın sözlerine abim göz devirmekle yetindi.
O gittikten sonra pansumana her ne kadar gerek yok desem de abim dinlememişti.
Yemek kaynaşma falan derken herkes yavaştan çadırlarına gitmeye başlamıştı. Bende gidip bir an önce uyumak istiyordum. Çadırıma girip üzerimi değiştirip yatağıma girdim. Umarım rahat ederdim.
Annemle babam ne yapmışlardı acaba. İnşallah benim yüzümden kavga etmemişlerdir. Daha fazla düşünmemek için gözlerimi sıkıca yumup uykunun kollarına bıraktım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN GÖZÜ
Teen Fiction"Onu bul ve koru." karanlığın içinden gelen ses oldukça sert ve pusluydu. Adam anlam veremeden çevresine bakınıyordu. Aynı ses tekrar yankı buldu gecenin karanlığında. "Onu bul ve koru." Adam cesaretini toplayıp boşluğa doğru bağırdı. "Kimi bu...