Bilincim uyandı ama gözlerimi hala açamamıştım. Yatağım çok rahatsız geldi. Sırt üstü yatıyordum ve bu nedense çok rahatsız ediciydi.
Yan dönmek isterken yüz üstü ıslak yatağa kapaklandım. Abim şaka yapıyorsa hiç komik değildi. Islaklıktan pek hoşlanmıyordum. Bunları düşünürken yaşadıklarım zihnimi işgal etmeye başladı.
Gözlerimi aniden açınca yerde yatıyordum ve kesinlikle yatağımda değildi. Ormandaydım. Acaba gördüğüm rüyalardan biri mi diye düşündüm ama hayır gerçek gibiydi.
Kollarımdan destek alarak ayağa kalktım. Ah! Her yerim tutulmuş gibiydi. Ellerim çamur olmuştu. Üstüm başımda öyle. Etrafa göz attığımda kamp alanındaki ormandan eser yoktu. Bu orman kızılağaçlar ile doluydu.
Çevrede kimse de yoktu. Kalbim yine bağımsızlığını ilan etmiş gibi hızlanmaya başladı. Sakin olup panik yapmamalıydım.
"Akın! Serdar! Hey nerdesiniz?" çevreme bakınıyordum ama hiçbir ses gelmiyordu. Orman çok ıssız gibiydi. Onları bulmak ümidiyle ilerleme başladım. Her yer aynı gibiydi ve bu beni çaresizliğe sürüklüyordu.
Yürürken aynı zamanda seslenmeyi de ihmal etmiyordum. Kabus olmasını dilemekten başka çarem yoktu.
Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama iyice umutsuzluğa kapılmıştım. En son Serdar'ın yaralandığı aklıma gelince gözlerim doldu. Akın'da yaralanmıştı. Acaba durumları nasıldı.
Tam ağlama moduna girmiştim ki birinin iç çekişlerini duyar gibi oldum. Bu beni çok mutlu etmişti ama aynı zamanda da tedirgin olmuştum. Sonuçta o kadar bağırmıştım ve hiçbir tepki almamıştım.
Tuzak olabileceği aklıma geldi ama kaybedecek bir şeyim olmadığını fark ettim. Ve sesin olduğu yöne ilerlemeye başladım. Bildiğim bütün duaları içimden ediyordum.
Bir ağacın dibinde kalın bir dal görünce iş görür diye elime aldım. Temkinli adımlarla ilerlerken ses daha netleşmeye başlamıştı. Ağlayan kimse kendi kendine konuşuyor gibiydi.
Ağaç dalını daha sıkı kavrayarak geniş gövdeli ağacın arkasına biranda atladım. Gördüğüm şey karşısında donakaldım.
" Sen insan mısın? Sen insansan ben neyim?" ciddi anlamda şaşırmıştım. Sözler istem dışı ağzımdan çıkmıştı. Ama karşımdaki afet pek oralı olmamıştı ya da duymamıştı.
Kızıl renginin bu kadar mükemmel olabileceğini hiç düşünememiştim. Evet, beni fark etmemişti. Çünkü beni fark edince irkilip kollarını bacaklarına sarıp şiddetle ağlamaya başlamıştı.
Kıza dikkatli bakınca saçlarına bulaşmış yemek artıklarını fark ettim. Kıyafetleri de oldukça eskiydi ve çürümeye yüz tutmuştu. İçim burkuldu birden. Elimdeki dalı yere bıraktım ve önünde diz çöktüm.
Neler yaşadığını tahmin etmek pek de zor olmamıştı. Nedense içimde hafif bir öfke belirdi ama kızın gözlerini gördükten sonra ikinci afallamamı yaşadım. Gözleri yeşilin en güzel tonuna sahipti. Kaşları ve kirpikleri bile kızıldı. Yüzünde ve burnunun üstünde çiller vardı. Bu onu çok sevimli gösteriyordu.
O da beni inceliyordu. Burnu hafif kalkık ve dudakları yüzüne orantılıydı. Küçük ama dolgundu. Gözlerinde takılı kaldım. Gözlerinin ardında acılar belirgindi. Bunu fark edince onu koruma iç güdüsüyle dolup taştım.
Elimi uzatarak "Merhaba. Ben Dolunay." Diye tanıttım kendimi. Önce yüzüme sonra da elime bakınca gözleri irileşti. Şaşırmıştı ama neden şaşırdığına anlam veremedim. Elim havada asılı kalınca bozuntuya vermeden elimi yavaşça geri indirdim. Kimi kandırıyorsam artık.
"Pekala, sanırım tokalaşmayı sevmiyorsun. Burada ne işin var. Orman ıssız ve tehlikeli. Yırtıcı hayvanlar olabilir." Hala bana cevap vermeyince oflayarak ayağa kalktım.
"Diğerleri nerede? Seni kamp alanında görmedim. Okulda da görmemiştim. Hem burası kamp alanından çok farklı. Nerdeyiz sen biliyor musun?" bana hala aval aval bakınca ellerimi saçlarıma daldırıp sağa sola adımlamaya başladım.
Kendi kendime konuşuyordum ve cevaplar alamayınca gerginliğim artıyordu.
"Sen şu yeni çocuk olmalısın?" sesini duyunca ona döndüm. Sesi çok naif ve yumuşaktı. Ama asıl takıldığım nokta neden bahsettiğini anlamamıştım. Yüzümden de anlamış olacak ki sözlerine devam etti.
"Okula yeni biri gelecekti. Buraya yabancıymış. Ve yüzünün haline bakılırsa senin haberin yok gibi." Sözlerini kestim.
"Ne saçmalıyorsun? Zaten benim okulum var. Lanet olsun burası neresi?" artık sesim yükselmeye başlamıştı. Karşımdaki kızılın korktuğunu fark edince özür dileyip yanlış anlaşılma olacağını söyledim ama o başını sağa sola sallayıp yanıldığımı söyledi.
Sanırım deliydi. Başka bir şey aklıma gelmiyordu. Ayağa kalkıp yürüyünce bende peşine takıldım. En azından ormandan beni çıkarmasını umut ediyordum.
Yaklaşık bir saat sonra kasaba gibi bir yere geldik. Ve filmlerde gördüklerimle uzaktan yakından alakası yoktu. Evler bahçeli ve çoğu eski evlerdi. Sanırım deliren bendim.
Bazı evleri sarmaşıklar tamamen kaplamış durumdaydı.
Aklıma lanet edip çantamdan telefonumu aramaya koyuldum. Bulunca sevinçle yerimden zıplamamak için kendimi zor tuttum. Telefonun çekmediğini fark edince yüzümdeki gülümseme silinmeye başladı.
Başımı telefondan kaldırınca kızılı göremedim. Bir an panik yaptım ama onu sarmaşıklarla kaplı eski bir eve girdiğini görünce peşinden koşar adımlarla gitmeye başladım.
Çok güzel kapıyı suratıma kapatmıştı. Kapıyı yumruklamaya başladım. "Hey! Kapıyı aç. Burası neresi? Telefonum çekmiyor. En azından ev telefonun varsa kullanmama izin ver. Burası beni korkutuyor. Burası bana yabancı ve kimseyi tanımıyorum. Lütfen kızıl, kapıyı aç ve bana neler olduğunu açıkla en azından. Lütfen."
Sesim sonlara doğru fısıltı halinde çıkmıştı. Amcam bana anlattıklarında haklı mıydı? Beni bunun için mi hazırlıyordu yoksa? Ama aklım karışıktı ve tek bir düşünceye odaklanamıyordum.
Çantamı ayaklarımın dibine bırakıp kapının pervazına oturdum. Nasıl olsa kızıl da haklıydı. Beni tanımıyordu ve evine neden alsın ki? Nedense üşümeye ve acıkmaya başlamıştım.
Uzun bir süre geçmesine rağmen kızıl kapıyı açmadı. O da yetmezmiş gibi yağmur da yağmaya başlamıştı. Yağmurla beraber göz yaşlarımıda serbest bıraktım. Belirsizlik en çok korktuğum şeydi.
Ve bende şimdi tam ortasındaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN GÖZÜ
Ficção Adolescente"Onu bul ve koru." karanlığın içinden gelen ses oldukça sert ve pusluydu. Adam anlam veremeden çevresine bakınıyordu. Aynı ses tekrar yankı buldu gecenin karanlığında. "Onu bul ve koru." Adam cesaretini toplayıp boşluğa doğru bağırdı. "Kimi bu...