17. Bölüm Hafıza Kaybı

30 15 16
                                    

Başım şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Başımı ovmak için elimi kaldırmak istedim ama bütün kemiklerim kırılmış gibiydi.

Ağzımdan kaçan inlemeler bile ağrı yapıyordu.

"Kendine gelmeye başladı. Nasıl hissediyorsun?" duyduğum ses sanki beynime balyoz etkisi yapıyordu. Birden bire midem ağzıma geldi. Bana seslenen kişinin yardımıyla yatağın kenarında kusmaya başladım.

Artık sesler boğuk ve uzaktan geliyordu. Beynim kutuplarda kalmış gibi üşüyordu. Daha fazla dayanamayıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

***** ***** ***** ***** *****

Ara sıra kendime gelip tekrar uykuya dalmalarım azalmıştı. Gözlerimi açıp eski tarz evlere has bir tavanla bakışıyordum. Ahşaptan yapılmaydı sanırım.

Beynimin içi bomboştu. Sanki bir boşluktayım ve ne yöne gideceğimi bilemiyordum. Ne olduğumu kim olduğumu bilmiyordum.

Her şey boştu. İyi olan tek şey çabuk iyileşmemdi. Arada bazı görüntüler görüyordum ama ne olduğundan tam emin olamıyordum.

Aykan adında birinin evindeydim. Sanırım doktordu. Çünkü içtiğim ilaçlar sayesinde toparlanabilmiştim.

"Uyandın mı ufaklık?" Aykan denen adamın bana seslenmesiyle gözlerimi devirdim. Ben içimden ona övgüler yağdırırken o bana ufaklık diyordu.

Her neyse gözlerimi devirmemden sorusundaki saçmalığı anlamış olacak ki mahcupça bakmaya başladı.

"İyiyim sağ ol. Ne zaman ayağa kalkabileceğim?" tuhaf ama kendimi burada rahat hissetmiyordum. Başka evim var mıydı? Şuan bilemiyorum ama kesin bir ailemin olması gerekiyordu.

"Artık kalkabilirsin ufaklık ama kendini zorlamaman gerekiyor. Bir şeyler hatırlayabildin mi peki?" kafamı olumsuz anlamda salladım. Çünkü gerçekten bir şeyler hatırlamıyordum. Sadece belirsiz görüntüler vardı. Bunu ona söyleme gereği duymadım.

Sarışın, mavi gözlü, uzun ve yapılıydı. Aslında yakışıklıydı ama nedense bana itici geliyordu. En büyük sebebi ismi olabilirdi.

Beraber masaya geçip yemek yemeye başladık. Yemek yedikten sonra beni liderlerine götürmek zorunda olduğunu söylemişti. Organ mafyasının eline ve ya başka bir mafya türüne karışacağım için çok korkmuştum.

Hatta bir ara kendimi mafya bile sanmıştım. Ama sonra Aykan bol kahkahalarından sonra durumun öyle olmadığını bölgede belirlenen liderler varmış. Beni ise en büyük lidere götürecekmiş.

Yinede tedirgin olmama engel değildi bu durum.

Nihayet yola çıkmıştık. Tuhaf bir şekilde şehirler aydınlıktı ama ormanlık alanlar gece gibi karanlık görünüyordu.

"Neden ormanlar şehirlere göre daha karanlık duruyor? Ağaçları kesmediğiniz için mi?" bu soruma gülerek başını sallamıştı. Cevap vermeyeceğini düşünüp önüme döndüm ama o konuşmaya başladı.

"Hangi türden olduğunu anlayamadım ama tuhaf bir enerjin var. Ormanlara gelirsek oralarda ağaç kesemezsin. Ormana kolay kolayda girilemiyor. Çünkü orman cinleri bundan pek hoşlanmıyor. Anlarsın özel mahremiyet."

Yüzüne baktım ciddi mi değil mi diye ama gayette ciddiydi. "Ne yani her orman mı böyle?" yüzümdeki ifade nasıldı bilmiyorum ama onu eğlendirmişti.

"Aslında her orman değil. Öyle olsaydı kar yağdığı zaman buradakiler soğuktan ölebilirdi değil mi?" son cümlesinde alay tınısı fark ettim ama pek üstünde durmadım.

Daha sorular soracaktım ama arabanın durmasıyla geldiğimizi anladım. "Burası bir şato mu yoksa bana mı öyle geliyor?" sırıtarak başıyla beni onayladı.

Şatonun etrafı uzun duvarlarla örülüydü. Bazı yerlerde kule tarzı ekler vardı. İçinde de korumalar daha doğrusu gözcüler bulunuyordu.

Karşıdan iki kişi gelip kimlik doğrulaması yaptı. Daha doğrusu bana iğrenç bir şeymişim gibi bakıp başlarıyla onaylamışlardı. Arabayı tekrar hareket ettirip duvarın diğer tarafına geçtik. Bu ne evmiş be yol bitmedi bir türlü.

En sonunda araba durunca kendimi dışarıya attım. Çevreme bakınınca buranın ıssız ve çok cansız olduğunu düşündüm. Bahçe gerçekten güzeldi ama ruhu eksik gibiydi.

Düşüncelerimi Aykan'ın beni çekiştirmesiyle havaya karıştırdım. Onu takip ederek merdivenlere tırmandık. Kapıda bizi bekleyen orta yaşlarda bayan hizmetçi karşılamıştı. Forma tarzı kıyafeti vardı. Siyah beyaz karışımı ilginçti.

Hizmetlinin bizi salona yönlendirmesiyle kocaman devasa salona geçtik. Evde neden koruma olduklarını anlamış olmuştum. Çoğu şey altın kaplamaydı. "bu biraz görgüsüzlüğe girmiyor mu?" kendi kendime mırıldanmıştım ama içerideki bütün gözler bana dönünce bir an hepsinin duyduğunu düşünmüştüm.

Tabi ki öyle bir şey olamazdı. Ben bile zor duymuştum. Sadece yabancıyım diye bakıyorlardı.

"Hoş geldiniz Aykan." Sesin geldiği yöne bakınca boyu iki metre olan iri yarı esmer birini beklemiyordum. Bunları neyle besliyorlardı böyle. Adamın gözleri mavi mi yeşil mi ayırt edemedim ama oldukça yapılıydı. Ürkütmedi desem yalan olurdu.

Koltukta yan yana oturan bir kadın ve bir genç vardı. Diğer adamla karşılaştırınca baba oğul oldukları apaçıktı. Onun genç hali gibiydi. Sadece adamın bakışlarında içimi ürperten bir şey vardı. Oğlu her ne kadar sert baksa da onun kadar ürkütücü değildi.

Gözüm kadına takılı kaldığında gözlerinde boğulmak istedim. Gözleri yeşil ve bal rengi karışımıydı. Siyah benekler ise güzelliğine güzellik katmak için gözlerini daha da bir güzel yapmıştı.

Esmer tenine oranla simsiyah saçlara sahipti. Kaşları kavisli gözleri hafif çekikti. Burnunun üzerinde çok az belli olan çilleri vardı. Burnu sanatçının elinden çıkmış gibi kusursuzdu. Dudakları tanrım dudakları vişne gibi kırmızı ve dolgundu.

Boynu ince ve uzundu. Tam ısırmalık. İçimden kendime bir yumruk atıp kadını incelemeye devam ettim. Beli inceydi. Kalçaları ve göğüsleri ise dolgundu. Daha önce illaki görmüşümdür ama bu kadın çok ama çok güzeldi. Şanslı piç. Yüzümde olan sırıtışın farkında değildim.

Ta ki Aykan beni dürtene katar. Rüyadan uyanmış gibi oldum. Sanırım birilerini sinirlendirmiştim. "Yekta Bey sana soruyor?" boş boş yüzüne bakıp " Ne soruyormuş ki?" Dedim. Ben tam bir maldım. Aykan bu kadar tedirginken benim rahat olmam cidden mallıktı.

"Adın nedir?" Yekta denen adamın bana sormasıyla 'bilsem burada olmazdım herhalde' diye homurdanırken Aykan'dan dirsek yemem aynı zamanlı oldu.

"Bilseydim burada olmazdım herhalde." Aykan'ın korktuğunu anlamak pekte zor değildi. Kötü bir şey söylemediğim halde neden bu kadar korktuğunu anlamadım.

"Küfür etmedim. Neden bu kadar korkuyorsun ki?" bana içinden resmen küfür ediyordu. O bakışlarda neydi öyle.

"Hiçbir şey hatırlamıyor efendim. Onu ormanın derinliklerinde bulduğumda ölmek üzereydi. Yaşamasını pek ümit etmiyordum ama beni yanılttı. Ne olduğunu ise anlayamıyorum. Tuhaf bir enerjisi var." Aykan laflarını bitirdiğinde Yekta Bey oturmamı istedi.

"Yemek yok mu acaba? Ben acıktımda." 

ŞEYTANIN GÖZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin