9. Bölüm Oklar

60 18 33
                                    

 Amcam kendimi koruyabilmem için çantamın yanımda kalması gerektiğini söyledi.

"Çantanı yanına al. Kolyeyi tak ve ne olursa olsun seni bulacağım evlat. Sana öğrettiğim şeyleri sakın unutma. Umarım korktuğum şey olmaz. Çünkü seni bulmam zaman alabilir. O zamana kadar hayatta kal lütfen. Seni seviyorum."

Amcam benden daha duygusaldı anlaşılan. Gerçi korkudan başka hissettiğim bir şeyde yoktu.

"Yaşarsam eğer beni bulacağını biliyorum. Ama geç kalma lütfen." Sanki bir daha göremeyecekmişim gibi hissetmiştim. "Sana güveniyorum baba."

Daha fazla bir şey söylemeden telefonu kapattım. Yavaşlayıp çantamı yanıma aldım ve kolyeyi boynuma takmak için çıkardım. Güzel bir parlaklığı vardı. İlk gördüğümde böyle değildi ama çok düşünme gereği duymadım.

Telefonumu da çantama koyup gazı tekrar kökledim. Kamp alanına girince ölü bedenler görmeyi beklemiyordum. Tuğçe'nin abime saldırdığını görmemle beynime kan sıçradı.

Direksiyonu çevirip onun üstüne sürdüm. Beni gördüğüne şaşırmış olmalı ki çarpana kadar fark edemedi. Ama bu beni durdurmadı. Arabayı geriye sürüp öldüğünden emin olduktan sonra el frenini çekip arabadan indim.

Çantamı omzuma takıp bagaj kapısını açtım. Serdar zulasını sürekli yanında bulunduruyordu anlaşılan. İki tane kurt işlemeli hançer ve birde levye vardı.

Hepsini alıp hızlı bir şekilde abime doğru hançerlerden birini fırlattım. Serdar'a baktığım zaman iki kişiyle dövüşüyordu. Abime bakıp sonra diyerek Serdar'a doğru gittim.

"Hey. Sizi aptallar. Evet size söylüyorum. Salak gibi bakacağınıza neden biriniz benimle ilgilenmiyorsunuz? Korktunuz tabi haklısınız."

İnsanları kızdırmakta uzmanım sanırım. Kısa boylu tipsiz olanın bana doğru gelmesiyle Serdar'a hançerini atıp bana doğru gelenle dövüşmeye başladım.

Hareketlerini tarttıktan sonra ne olduğunu bile anlamadan adam önüme yığılmıştı. Serdar'ı görünce biraz da olsa rahatlamıştım ama arkasındakini fark etmemişti.

Serdar'ın ensesinden kavrayıp sıçrayarak adama tekme atıp geri savurdum. Kendimi birden süper güçlü hissettim. Ama uzun sürmedi.

Çok kalabalıklardı ve öğrencilerin çoğu yaralanmış bazıları ise yoktu. Akın ve Serdar bana siper oldular. Akın bana söylenmeyi ihmal etmiyordu.

Yine aynı fısıltılar kulağımda çınlamaya başladı. Abimlere sorduğumda öyle bir şey duymadıklarını söylediler. Daha dikkatli odaklanınca bu sesin beynimde yankılandığını fark ettim.

Onu dinlemeye karar verince fısıltılar anlam bulmaya başladı. Ormana gitmem gerektiğini söylüyordu. Çevreme bakınınca pek şansım olduğunu da sanmıyordum.

"Beyler biliyorum saçma gelecek ama ormana gitmemiz gerekiyor." Abim sözlerimi şaşkınlıkla karşıladı. Serdar'ı bilmiyordum çünkü sırtı bana dönüktü.

"Biliyorum saçma geliyor ama ses oraya gitmemizi söylüyor. Amcamlar birazdan gelir. En azından o zamana kadar hayatta kalırız dimi?"

Abimin kararsız ifadesini fark ettim ama haklı olduğumu o da biliyordu. Başıyla onaylayıp Serdar ile birbirlerine baktılar. Üç deyip aynı anda ormana doğru koşmaya başladık. Tanrım ciğerlerim patlamasa iyi. Arkama bakamıyordum çünkü orman karanlıktı ve düşmek gibi bir aptallık yapmak istemiyordum.

Abim güvenli bir yer bulup dinlenmemizi söyledi. İlerde geniş bir ağaç gövdesinin yanına varınca durduk. Biraz daha koşsaydık sanırım yığılıp kalırdım. Kalbim patlamasa iyi olur çünkü ölmek istemiyordum.

"Bu olanlarda neydi böyle. Onlar sizi öldürmeye çalıştılar. Delirdiler mi?" nefeslerimden dolayı sözlerim kesik kesikti. Onlara bakınca birbirine attıkları bakışlardan hiç hoşlanmamıştım.

"Biri bana ne olduğunu an.. Siktir! Ok mu o?" utanmasam altıma kaçıracaktım. Dehşete düşmüştüm. Neden bizi öldürmek istediklerini bilmemekle beraber anlamıyordum.

Resmen oklar üstümüze yağıyordu. Abim ilk bulduğu fırsatta başka yöne yönlendirdi bizi. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Sanırım bu ormanda ölecektik. Sebebini bilmediğim bir neden dolayı hemde.

İlerlerken karşımıza şu koç bozuntusu çıktı. Etrafımız yavaş yavaş çevriliyordu. Amcamların bir an önce gelmesi için dua ediyordum. Yoksa bu pislikler bizi öldürecekti.

Koç elindeki yayı gerip oku abime doğru isabet alınca korkum daha da arttı. Bana ormana gel dedin geldim ama sen ortalarda yoksun. Bizi öldürmek için mi buraya yönlendirdin. Beynimdeki sese sesleniyordum. Umarım beni duyardı.

Zaman sanki ilerlemiyordu. Koç tam oku bırakacakken kafasına isabet eden levyeyle kanlar içinde yere yığıldı. Amcamların geldiğine sevinip arkamı döndüm ama kimse yoktu.

Bir dakika ben levye mi dedim. Abime bakınca yüzü allak bullaktı. "Bunu nasıl yaptın Dolunay?" yüzüne boş boş bakınca her neyse diyip önüne döndü.

Onu ben mi atmıştım. Ama ben hatırlamıyordum. Fark etmedim bile.

"Ben attım." Diyen ses tabi ki de beynimden geliyordu. Ne sanmıştım. Süper güçlerimin olduğunu falan mı?

Koçun ölme ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Sonuçta kim katil olmak ister ki. Koçun durumu diğerlerini kızdırmış olmalı ki oklar beni hedef aldı.

"Hadi ama. O kadar kalabalık olmanıza rağmen bizden korkuyor musunuz? Biz sadece üç kişiyiz. Neden teke tek dövüşmüyoruz?"

İşe yarayacağını düşünmüyordum ama yanılmıştım. Birkaç kişi okları bırakıp bize yöneldi. Buda iyi bir şeydi.

Abimler yine beni koruma altına alırken. Zayıf halka ben olduğum için beni sona bırakmak istediler. Harika piskopatların elinde fare olacaktım.

Serdarlar dövüşürken bende ağaç dalı falan arıyordum. Ensemden tutulup ağaca yapıştırılmam ile inledim. Bu acıtmıştı. Karşımdaki adam iğrenç sırıtışıyla bana bakarken boynundaki tuhaf dövmeler dikkatimi çekmişti.

Bugün kurtlarla ilgili daha ne kadar saçma şeyler görecektim merak ediyorum. Dövmedeki kurda dev bir yılan sarılıydı. Kurtta acı çekiyor gibiydi.

Boynumu sıkması nefes almamı zorlaştırıyordu. Amcamlar nerede kalmıştı. Çoktan gelmeleri gerekiyordu. Serdar adamı arkadan hançerle vurunca adam ayaklarımın dibine yığıldı. Bunu hak etmişti.   Abimler biraz olsun onları püskürtünce tekrar kaçmaya başladık.

Abimin haykırışıyla sağıma döndüğümde omzundan okla vurulmuştu. Beyaz tişörtünde kanı görünce nedensizce titremeye başladım. Beynim buz etkisindeymiş gibi üşümeye başlamıştım.

Soğuk terler döküyordum. Serdar'ın beni sarsmasıyla kendime geldim ve abime yardımcı olmaya çalıştım ama izin vermedi. Serdar'a beni buradan götürmesi için talimat verdi.

Serdar beni dinlemeyip farklı yöne sapınca abim için çok korkmuştum. Beş kişi karşımıza çıkınca duraksamak zorunda kaldık. Vakit kaybetmeden Serdar'a saldırdılar. Serdar'ın hiç şansı yoktu.

Serdar iki kişiyi rahatlıkla alt etti ama diğerleri onu fazla hırpalamaya başlamıştı. "Serdar bıçağa dikkat et." Demem ile Serdar'ın göğsünden yaralanması aynı zamanda oldu. Zaman algımı kaybetmiştim artık.

Serdar bana yönelip beni hızla geriye savurunca ayaklarım yerden kesildi. Tabiri caizse uçuyordum. Yoğun bir şekilde titreşimlere maruz kalınca gözlerim benden bağımsız kapandı. Ve bilincim ona itaat edip kapandı.

ŞEYTANIN GÖZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin