Hava iyice kararmıştı ve ben donuma kadar ıslanmıştım. Sokakta kalmış kedi yavrusundan farkım yoktu. Üşümeye de başlamıştım. Sanırım burada ölecektim. Bilmediğim bir yerde ölecektim. Acaba boyut mu atlamıştım. Yoksa bir roman karakterini mi canlandırıyordum.
Bir filmde görmüştüm. Çocuk çatıdan düşüp yüzyıllar öncesine yolculuk yapıyordu. Görevini tamamlayınca yaşadığı yere geri dönüyordu. Okuduğum çoğu kitapta da öyleydi. Belki bu da öyle bir şeydi.
Ya ölürsem ne olacaktı. O zaman cesedim burada mı kalacaktı. Yine saçma sapan düşünceler zihnimi meşgul edince başımı sağa sola salladım. Ne filmde rol alıyordum ne de bir kitapta. Zaten çok saçma. Mantık dışı bir durum. Kabus görüyordum. Kesinlikle kabus.
Arkamdaki kapı açılınca alınmış gibi ayağa kalkmadım. Sonuçta saatlerdir buradaydım ve beni içeri almamıştı.
"İçeri gelmeyeceksen kapıyı kapatacağım. Dışarısı soğuk ve tehlikeli." Oralı olmadığımı görünce kapıyı kapatıyordu ki panikle ayağa kalkıp onu durdurdum.
"Tamam. Tamam geliyorum. İnsana trip bile attırmıyorsun. Hem neden kapıyı geç açtın. Ne halde.." bana bakışlarını görünce sözlerimi yutmak zorunda kaldım. Sonuçta beni kapı dışarı edebilirdi.
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Onu takip ederken bir yandan da evi inceliyordum. Ev gerçekten eskiydi ve iyi bir bakım gerektiriyordu. İçeride nem kokusu çok fazlaydı ama kızıl bunu dert etmiyor gibiydi.
Sağ tarafta mutfak bulunuyordu ve oldukça küçüktü. Sol tarafta ise salon bulunuyordu ama salonda küçüktü. Kanepe ve iki tane tekli koltuk vardı. Küçükte bir masa. Eşyalarda oldukça eskiydi. Kızıl dışında kimseye rastlamamıştım.
Sanırım yalnız yaşıyordu. Salonun ilerisinde iki kapı daha vardı. Biri banyo ve diğeri de yatak odasına ait diye düşünüyordum. Kızıl yatak odası diye tahmin ettiğim yere gitti. Bende hala etrafı inceliyordum. Tek başına korkmuyor muydu veya ailesi neredeydi acaba? Diye düşünürken suratıma atılan şeyle irkildim.
Bana havlu atmıştı. Çantamı yere bırakıp havluyla saçlarımı kurutmaya başladım. Neyse ki yedek kıyafetlerim vardı. Çantamdan çıkarıp kızıla sormadan odasına gidip üstümü değiştim. Salona geri dönerken bana ateş saçan gözlerle bakıyordu.
"Ne? Alt tarafı üstümü değiştirdim. Odanı yemedim ya. Beni görmek istediğini bilseydim burada da değiştirebilirdim." Üstüme doğru yürüyünce korkmadım değil yani. Sonuçta tanımıyorum.
Bana odasından battaniye ve yastık getirip üstüme atması elbette beni şaşırtmamıştı. Ve sanırım konuşmayı pek sevmiyordu. O odasına doğru giderken teşekkürler dedim ama cevabı bir kapı çarpması oldu.
Sanırım ben arsızdım. Çünkü tepkisi beni nedense rahatsız etmedi. Sanırım bu iyi bir şeydi. Yani umarım.
Bütün gece uyuyamadığım gibi sırtım ve açlığım beni çok rahatsız etmişti. Bana yemek bile vermemişti. Misafirdim sonuçta. Onu kızdırmamak adına yattığım yeri toparladım. Lavaboda işlerimi halledip mutfağa geçtim. Sanırım burada kaldığım sürece onu kızdırmamak adına ev işlerinde yardımcı olabilirdim.
Çaydanlığı ocağın üstünden alıp su koymak istedim ama su çok az geliyordu. Sanırım sular kesilecekti. Suyu koyduktan sonra ocağı biraz uğraşlar sonucu yakabilmiştim. Geniş kap tarzı bir şey bulunca musluğun önüne koyup dolması için açık bıraktım.
Dolaba yönelince elimde elimde kalmasından korktum. Dolapta zeytin ve çok az peynir dışında bir şey yoktu. Çok güzel. Acaba parası mı yoktu? Belkide kimsesi yoktu? Sonra düşünürüm diyerek sağa sola baktım. Bir yumurta ve soğan dışında bir şey bulamadım. Bunlarla idare edecektik artık.
Yarım saat sonra kahvaltı hazırdı ama moralim çok bozulmuştu. Ekmek bile küflenmeye başlamıştı. Küf yerlerini kesip tavada dilimleyip ısıtmıştım. Tam uyandırmaya gidecektim ki kapıdan beni izlediğini gördüm. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı ama onu izlediğimi görünce hemen toparlandı.
Sandalyeyi çekip oturması için reverans yaptım. O da bana uyup sandalyeye oturdu. Çayları koyup kahvaltı yapmaya başladık. Çaktırmadan onu inceliyordum. Kıyafetleri yine eskiydi. Onu incitmek için çoğu sorularımı yutuyordum. Sonuçta birbirimizi tanımıyorduk.
Teşekkürler diyerek masayı toplamaya başladı. Yardım etmeme izin vermemişti. Bende salona geçip onu beklemeye başladım. Konuşmam gereken şeyler vardı.
Çok geçmeden o da yanıma gelince nereden başlayacağımı bilemeyerek aval aval suratına bakıyordum. Çok güzel bir kızdı. Ama kaderi kötüydü sanırım.
" Biliyorum tanışmamız çok saçma bir şekilde gerçekleşti ama bu yaşadıklarım bana rüya gibi geliyor. Burası İstanbul'a hiç benzemiyor. En son kamp alanındaydım ve saldırıya uğramıştık. Gözümü açtığımda seninle karşılaştığımız ormanda buldum kendimi. Bana açıklama yapmazsan delirdiğimi düşüneceğim."
Cümleler tek solukta dudaklarımın arasından çıkmıştı. Kızıl bana gözlerini açmış bakıyordu. Yüzüm tepkisiyle düşmeye başladı. Bana açıklama yapmayacağı açıktı.
"İstanbul neresi bilmiyorum ama orayı duymuştum. Her türü barındıran bir yer. Ama o boyuta sadece izni olanlar ve mertebesi yüksek olanlar gidebilir. Sen normal bir insansın. O boyuttan nasıl gelebildin ki buraya?" kızılın sözleriyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki.
Ben delirdiğimi ya da kabus olduğunu düşünüp kendimi avuturken başka bir boyutta nereden çıkmıştı.
"Normal insan derken? Hayvana benzer bir tarafım mı var? Ayrıca normal olacağım tabi ki. Anormal olacak halim yok ya." Kızıl sözlerimi takmamış gibiydi. Aramızda uzun bir sessizlik oluştu.
"Peki. Diyelim ki doğruyu söylüyorsun ki bana çok çok saçma geliyor. Boyut atladım diyelim. Buradan da benim boyutuma gidilebiliyor. O zaman beni gidilen yere götür ben geri döneyim."
Kızıl sözlerime gülmeye başladı ama gerçek bir gülmeden çok uzaktı. "Bu imkansız. Çünkü boyutlar arası yolculuk uzun zamandır yasaklandı. Yakalananlar ölümle cezalandırılıyor."
Sanırım cinnet geçirecektim. Ne saçmalıyordu bu böyle.
"O zaman ben nasıl geldim buraya. Ben izin falan almadım. Kara delik gibi bir şey beni içine aldı. İsteğim dışında gerçekleşti bu durum. Benim geri dönmem lazım. Ailem beni merak eder. Annemle babam kafayı yemiştir şimdi. Abim ve arkadaşlarım yaralandı. Çoğu ise öldürüldü. Ben buraya ait değilim burada duramam."
Kızılın bana acıyan bakışlarını yakalayınca olduğum yere daha çok gömüldüm. Bu eşek şakası olmalıydı.
"Senin adına üzüldüm. Ama dediğim gibi yasaklar var ve seni fark ederlerse öldürülürsün. Buraya alışmaya çalış ve umarım seni fark etmezler. Sözlerinden de anlaşılıyor ki kalacak yerinde yok. Burada kalabilirsin. Yarın okul var. Kendini ona göre ayarla. Buraya uyum sağlamaya çalış yoksa öldürülürsün."
Söz söylememe izin vermeden odasına geçişini izledim. Aklım bomboştu. Ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Nereye düşmüştüm ben böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN GÖZÜ
Teen Fiction"Onu bul ve koru." karanlığın içinden gelen ses oldukça sert ve pusluydu. Adam anlam veremeden çevresine bakınıyordu. Aynı ses tekrar yankı buldu gecenin karanlığında. "Onu bul ve koru." Adam cesaretini toplayıp boşluğa doğru bağırdı. "Kimi bu...