Siz hiç beyazlar arasında siyahlık aradınız mı? Ben aradım. Benim nazarımda siyah, beyazdan daha temizdi. Beyaz bütün renkleri yansıtırdı lakin siyah sadece beyazı. Ben siyahıma bulanan beyazımı arıyordum. Onu siyahımda temizlemek için. Eski rengime kavuşmayı, kendim olmayı..
Şifacı kendine gelmiş ve Yekta Beyle konuşmuştu. Ne konuştuklarını bilmiyordum ama benim gönderilmem için emir verilmişti.
Şimdi gecenin bir vakti Nerva'dan ayrılıyordum. Aykan beni bulduğu yere geri bırakacaktı. Beni bulğu yer Nerva ve Mera'nın sınırıymış. Sınırı izinsiz geçerseniz eğer öldürülürmüşsünüz. Sanırım ben bir istisnaydım.
Sessiz bir şekilde ilerlerken nihayet sınıra varmıştık. Aykan'ın ilk zamanlar bahsettiği karanlık büyülü ormanlardan biriydi.
Araba durunca kapımı açıp çıktım. Aykan'da arabadan inip yanıma geldi.
"Yolculuğumuz burada sona eriyor. Kendine dikkat et. Mera'da herşeyin farklı olduğunu duymuştum. Orada yaşayanlar burada yaşayanlardan daha tehlikeli ve saldırgan. Bunu al. Kendini koruman gerekirse asla tereddüt etme." sözlerinin ardından Aykan bana sarılmıştı.Başımla onu onaylayıp karanlık ormana adım attım. Bir adımımda bile atmosfer değişmişti. Fısıltılar duyuluyordu. Aykan'a bakmak için döndüğümde onun arabasına binmiş olduğunu gördüm.
En azından gözden kaybolana kadar insan bir beklerdi. Nedir yani hemen gitmek. Düşüncelerime omuz silkip ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladım.
Ne kadar süredir yürüdüğümü bilmiyorum ama saatler geçmiş olmalıydı. Sanırım yolumu kaybetmiştim. Her hangi bir yolada rastlamamıştım. Orman saatler geçmesine rağmen karanlıktı.
Dinlenmek için kalın bir ağaç gövdesinin dibine oturdum. Aykan'ın verdiği sandiviçten alıp yemeye başladım. Bitirdikten sonra suyumu içerken bir ses duydum. Hışırtı gibiydi.
Bir an yılan olmasından korktum. Etrafı dinleyince sesin sol tarafımdan geldiğini farkettim. Sessiz bir şekilde pozisyon alıp ağacın köşesinden bakmaya başladım. Ses birden ayaklarımın dibinden gelince kendimi bir metre ileriye yere doğru attım.
Kendimi toparlamaya çalışırken çantamı kurcalamaya çalışan bir sincap olduğunu gördüm. Tanrım bir sincap için az daha kalpten gidiyordum. Galiba ödüm bir taraflarıma kaçmıştı.
Sinirlerim boşaldığı için deli gibi gülmeye başladım. Kendimi biraz olsun toparlayınca sincabın hala çantamla uğraştığını gördüm.
Benden korkmaması ilginçti. Artık yola koyulmam gerektiğini düşünüp çantamı almaya çalıştım. Bu lanet sincabın nesi vardı böyle. Resmen benimle çantam için kavga ediyordu.
Savaş çantamdaki fıstıklı çikolatayı ona vermemle nihayet son bulmuştu. Nereye gideceğimi bilemediğim için sincabı takip etmeye başladım. Nasıl olsa kaybedecek birşeyim yoktu.
İyiki de takip etmiştim. Beni bir anayola çıkarmıştı. Issız bir yol gibi duruyordu. Şansım bugün harikaydı sanırım. Zamanım kısıtlıydı. Bir an önce Kızılı bulmam gerekiyordu.
Yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Umarım doğru yoldayımdır diye düşünmeden edemiyordum. Artık uykumda gelmeye başlamıştı.
Sincabın hala beni takip ettiğini gördüm. Buranın hayvanları bile tuhaftı. " İstersen sırt çantamın üstüne çıkabilirsin. Senin sırtına binemeyeceğime göre sen benimkine binebilirsin. Auvv." sözlerimi daha bitirmeden beni anlamış gibi sırtıma tırmanmıştı.
" sana çantama tırman dedim. Saçlarımı yol demedim. Bir daha saçlarımı yolarsan seni sırtımdan atarım."
Delirmiştim. Evet, kesinlikle delirmiştim ve bir hayal aleminde yaşıyordum. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Bir sincapla kavga ediyordum resmen.
Nihayet bir araç sesi gelince durdum. Gelen bir otobüs görünce elimi sallayıp durmasını bekledim. Nihayet önümde durunca bindim. Otobüste birkaç kişi vardı. Şoföre param olmadığını söyledim fakat bir şey demeden arabayı hareket ettirdi.
En arka kısma doğru giderken ense tüylerim diken diken oldu. Otobüstekilerin hepsi orman kaçkını gibi bir şeydi. Bir an binmese miydim acaba? diye düşündüm. Sonra kendi kendime omuz silkip yerime oturdum.
Yaklaşık on dakika sonra sincabın huysuzlanmasıyla her ihtimale karşı Aykan'ın verdiği hançeri elime aldım.
Sincabın saçlarımı çekiştirmesi canımı acıtıyordu. Sincabı elime alıp tüylerini okşadım. Biraz sakinleşince çantamı açıp onu içine koydum. Ağzınıda açık bıraktım.
Sanırım ben bela mıknatısıydım. Hayır yani burdakiler bana bulaşmaktan ne anlıyordu anlamış değilim.
Adamlardan hafif göbekli ellerinde dövme olan yanıma doğru gelmeye başladı. Başlıyoruz diye içimden geçirdim. Adam bana saldırmadan ben ona saldırdım. Elimdeki hançerle boydan boya kolunu kestim.
Boğazımı sıkıp tek eliyle beni kaldırınca, panikle sol kolunun dirsek kısmından hançeri sapladım. Beni bırakınca tekmeyle suratına vurup geriye savurdum.
Arkasından gelen adamın yumruğuyla kafam koptu sandım. Adamlar kendi aralarında birşeyler konuşuyordu ama algılayamıyordum.
Aklım çok karışıktı. Gözlerimin önüne cesetler geliyordu. Sonrada benim kanlı yüzüm. İrkilip kendime gelmeye çalıştım. Yüzümün dibinde adamın iğrenç sırıtışını görünce, o çirkin suratına tüm gücümle kafa attım.
Sanırım kusacaktım. Adamın burnu resmen içine çöktü. Kafam o lanet burna değmişti. Bu çok iğrenç.
Karnıma yediğim yumrukla nefesim kesildi. Bu sırada otobüs ani fırenle durunca, biri kollarımı arkama doğru büküp beni hareketsiz bıraktı. Diğerleride ne olduğuna bakmaya gitti.
Arkamdakinin beni bırakmasıyla öne doğru savruldum. Düşmekten son anda kurtulup kendimi toparladım. Arkama döndüğümde adamın dizlerinin üstüne çökmüş acıyla haykırdığını gördüm.
Ellerini kanayan gözlerine siper etmiş haykırıyordu. Dizlerinin dibinde kanlı bir gözü yiyen sincabı görünce durumu kavradım.
O küçük canavar adamın gözlerini yemişti. Fark ettiğim şeyle gözlerim dehşetle açıldı. Tanrım o lanet şey göz yemişti. Hani sincaplar vejeteryandı.
Sonra sincabın beni kurtardığını kendime not edip çantamı aldım. Beni kurtarmışta olsa o lanet sincabı kucağıma almayacaktım.
O kanlı ellerini saçlarıma ve yüzüme dokundurduğunu düşününce öğürmeye başladım. Sümüklü böceğin yüzüme yapışmasıyla eşdeğerdi. Araçtan iner inmez kusmaya başladım.
Hangi salak düşüncelerle kendini kustururduki. Sanırım türümün tek örneğiyim. Hala çöktüğüm yerden kalkmamıştım.
Sesler artık kesilmişti. Yanıma yaklaşan adım seslerini duyuyordum ama öğürmekten kendimi toparlayamıyordum.
Öğürmelerim ayak sesleriyle eş zamanlı kesilmişti. Görüş alanıma ilk ayaklar sonrada bir kol girdi.
Ayaklarımdan destek alıp ayağa kalktığımda bana tanıdık gelen tehlikeli bir çift karanlık gözle karşı karşıya geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANIN GÖZÜ
Teen Fiction"Onu bul ve koru." karanlığın içinden gelen ses oldukça sert ve pusluydu. Adam anlam veremeden çevresine bakınıyordu. Aynı ses tekrar yankı buldu gecenin karanlığında. "Onu bul ve koru." Adam cesaretini toplayıp boşluğa doğru bağırdı. "Kimi bu...