Arkadaşlar, kitap işinde şöyle bir aşamaya geçtim. Yapay zekayla kitapları sesli kitaba dönüştürüp, Youtube'a yüklüyorum. Şimdilik biraz mekanik oldu ama zamanla daha iyi olacaktır... Da bana bana biraz destek lazım. Youtube kanalına abone olup, beğenip, yorum yapıp, paylaşırsanız epeyce yol kat edebilirim. Zira bu iş ormanda bir fidan dikmeye benziyor. Kimse yeni fidanı görmüyor. Anca böyle motor çalışıncaya kadar biraz iteklicez ;)
Cejn uzun boylu, dar omuzlu, devamlı yük taşıyormuş gibi kambur duran, kuzguni saçlı, otuzların başındaki bir adamdı. Amerikalılardan aldığı kamuflajın üzerine taktığı çelik yeleğe ellerini asmış çatık kaşlarla eski bir aşk şarkısını mırıldanıyordu. Suriye'nin kuzeyinde Kurulacağını vaat ettikleri toprakları Suriyelilerden almak için bir buçuk senedir durmadan savaşıyordu. İstanbul'da inşaat işçiliği yaparken örgütle tanışmış, özgürlük ve yeni bir vatan vaadiyle buraya gelmişti. Şimdi işler biraz daha iyiydi, dün nöbet tuttuğu kayalığın arkasında kalan toprak havaalanına bir C130 inmiş, onlara hallerinde bile göremeyecekleri malzemeler getirmişlerdi. Bu malzemelerle, Suriyelileri, sonrada Türkleri dize getirebilirlerdi. Cejn gözlerini kısıp kıs kıs gülerek, "Köpekler gibi yalvaracaklar..." diye fısıldadı karanlığın içine bakarak.
Yanındaki ufak kayalık cebe sinip, kalın bir battaniyeye sarılmış olan Jiyan esneyerek, "Ne saçmalıyorsun yine?" dedi Kürtçe.
"Türkler," dedi Cejn. "Hepsi sokak köpekleri gibi yalvaracaklar."
Uzun sakalları neredeyse göğsüne gelen, geniş omuzlu, göbekli, esmer adam battaniyesini içinde saatini kontrol edip, kalkarken, "Bu ne zaman olacak kardeş?" dedi. Kırk yaşlarının ortasındaki adam, uyurken yastık olarak kullandığı beresini başına takarken ağzına çıkan buharlar metrelerce uzuyordu.
Cejn neşeyle ona sırıtıp, "Uçaktan gece görüşleri ve silahları alınca elbette."
Jiyan genzini çekip gürültülü bir şekilde tükürerek, "Saçmalama," diye homurdandı.
"Niye be usta?" dedi Cejn kalbi kırık bir şekilde. Yüzündeki iki haftalık sakallarını hararetli bir şekilde. Jiyan kamptaki gerillalar arasında saygıyla anılacak kadar uzun bir zamandır savaşıyordu. Pek çok kampı basmış, gerek Suriye'de, gerek Türkiye'de pek çok askeri ve polisi öldürmüştü. Jiyan gerilip karalıktan önce arkasındaki havaalanına, sonra da karşılarında kalan pusun içindeki kayalık araziye bakarak, "Bu pis iş dayımın oğlu. Almanlar bize üç dört oyuncak veriyorlarsa bizden ya kolumuzu isterler, ya bacağımızı..." diye homurdandı.
"Olsun sonunda zafer kazanacaksak ne gerekirse feda etmeyecek miyiz?" dedi Cejn umutla.
Jiyan bir şeylerden huzursuz olmuş gibiydi. Battaniyesinin yana, kayalara yasladığı AK47'sini alırken, "Dedenin dedesinin dedesi doğmadan önce siyaset yapan adamlarla aynı masaya oturacaksan ne istediklerini bileceksin dayımın oğlu. Yoksa seni Türklere yem olasın diye gönderirler..." derken duraksadı. Sanki havayı kokluyor, sessizliği dinliyormuş gibiydi. "Bu da siperin ardından, tüfeği çıkarıp gelişi güzel sıkmaya benzemez..." diye eklerken neredeyse mırıldanıyordu, gözlerini birer çizgi oluncaya dek kısmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...