Çetin sokağın serinliğine çıktığında derin bir nefes verdi, eve uzun zamandır gelmemişti. Apartman kapısının önündeki ekip otosuna ve ona bakan polislere başıyla selam verip, "İyi nöbetler beyler, hayırdır?" dedi.
Arabasının camını açan genç polis memuru, "Başınız sağ olsun Çetin Bey, soruşturma bitinceye kadar Müdür sokağı göz altına alıp sizi de korumamızı istedi," dediğinde Çetin başını sallayıp gülümseyerek, "Rutin nöbet noktası yani," dedi. Polis gülümseyerek başını salladı. Çetin yeniden onları selamlayarak yürümeye başladı. Sokakta bekleyen polisler işleri zorlaştıracaktı ama ona engel olamazlardı. Ondan önce birilerinin evi girip araması onu çok sinirlendirmişti ama bunu Emre'ye belli edemezdi. Aklından Emre'nin o sırada okul çantasına atılması geldi, kaşları çatıldı. Okul çantasında bu kadar önemli ne olabilirdi ki? Cebinden çıkardığı ufak taşa baktı, onu havaya atıp tutarken önünden altına led şeritler takıl, alçaltılmış, arkasına kanat takılmış bir Tofaş Kartal geçti. İçinde dört genç oturuyor, etrafa tehditkar bakışlar saçıyorlardı. Arabadan sokaktaki binaların duvarlarına yankılanacak kadar yüksek sesle Türkçe Rap geliyordu. Çetin onların uzaklaşmasını izledi, bu sırada arabanın döndüğü köşedeki bakkalı görüp gülümsedi. Elindeki taşı cebine koydu ve bakkala doğru yürüdü.
Bakkal ufak tefekti, içine girenler onun, yani dükkanın kendisinin eski zamanlardan kalmış olduğunu fark ederlerdi. Sanki dükkana veya sahibine kimse zaman içinde değişmesi gerektiğini söylememişti. Raflar sıkış tepiş mahallelinin ihtiyaçlarıyla doluydu. Eski model, tüplü bir televizyon kasanın karşısındaki duvara asılıydı. Her zamanki gibi devlet televizyonu açıktı. Çetin ufak bakkala girerek tezgahın arkasındaki, kısa boylu, göbekli, bos bıyıklı ve başının üzerinde saç kalmamış yaşlı adama bakıp, "Dursun ağabey beni tanıdın mı?" dedi sevecen bir sesle.
Orta yaşlı adam çatık kaşlarla, "Muhtar mıyum ben her geçenu tanuyum, sen kimsun?" dedi mahallelinin alışık olduğu aksi tavrıyla.
Uzun boylu adam, "Ben Çetin, Yaman'ın kardeşi," dedi gülümseyerek.
Dursun kaşlarını kaldırdı, burnunun ucuna düşmüş, kalın çerçeveli gözülüğünü düzeltip, gülümseyerek, "Uyy pok yiyenun uşağı, gücükken hep gofletlerimu çalardın, abinde gelir parasunu verirdu..." dedi Çetin'e yaklaşmasını işaret edip kollarını açarken.
Çetin yaşlı adama sarılırken, "Öyle mi yapardı?" dedi şaşkınca.
Dursun yeninde kaşlarını çatıp, "He oyle yapardu, iyi uşaktu, toprağu bol olsun. Senu cenazede göremedum?" dedi direk olarak hesap sorma duruma geçerek.
Çetin'in gülümseyişi acı bir tebessüme dönüştü, "Geç geldim ama yetiştim ağabey."
Dursun yarım bir tebessümle elini Çetin'in omzuna vurarak, "Olsun, yetiştiysan iyu, biz varduk, gelmişsun yine de. Emre nerede seninle mu?" derken tezgahının arkasına yeniden geçmişti.
"Benimle," dedi Çetin.
"İyu iyu," derken Çetin gülümsedi ve aklındaki mutfak eksiklerini Dursun'a tek tek söyledi. Dursun bazılarını arkasındaki raflardan aldı, bazılarını da Çetin'e alması için işaret etti.
Çetin elindeki iki torbayla bakkaldan çıkarken kendinden biraz daha kısa, esmer, dalgalı saçlı, otuzların sonundaki güzel kadınla karşılaştı. Soğuk yüzünden kaşe montuna sarılmış olan kadın gerçekten kusursuz bir güzellikte ve zarafetteydi. Uzun topuklu ayakkabılarıyla neredeyse hiç zorlanmadan yürüyordu. Yanında yürüyen, ondan biraz daha kısa, sarışın bir kadınla neşeli bir konuşma içindeydiler. Çetin esmer kadında bakıp şaşkınca gülümseyerek, "Feride?" dedi.
Feride düzgün kaşlarını önce çattı, sonra normalden büyük gözleri daha da büyüyerek, "Çetin?" dedi melodik bir sesle.
Çetin samimi bir ifadeyle, sanki onu incitmekten korkarcasına sesini yumuşatarak, "Merhaba," dedi heyecanla.
Feride de aynı şekilde heyecanlanmıştı, "Merhaba..." dedi tebessümle, hemen sonra bunun uygunsuz olduğunu düşünmüş olmalı ki, "başın sağ olsun," diye ekledi.
Dostlar sağ olsun.
Burada olduğunu bilmiyordum. Yaman Ağabey en son, "Yurt dışında demişti."
"Evet halletmem gereken bir havaalanı işi vardı..."
"İnşaatçı mısın?"
"Ah yok, bir petrol şirketinde çalışıyorum, yanlış giden ileri düzelten bir birimdeyim, uçak yanlış yere inmişti. Konuyu yetkililere anlatıp durumu düzelttik."
Heyecanlı bir iş olmalı,"
"Pek değil, oradan oraya dolanıp duruyorsun işte," dedikten sonra, "Peki sen burada ne arıyorsun? Üniversiteyi filan kazanmıştın?"
Feride omuz silkerek, "Burada yaşıyorum, lisede öğretmenim," dedi gülümseyerek. Çetin Feride'nin yüz ifadesinden çok çok uzun bir hikayeyi bir kaç kelimeye kadar kısalttığını anlayabiliyordu ama onu bu konuda zorlamanın sadece Feride'yi üzeceğini düşünerek, "Bizim okulda mı?" dedi.
Feride tebessümle başını sallayarak, "Bizim okulda..." derken onları ilgi ve meraklı bir gülümseyişle izleyen sarışın kadın, "Feride bizi tanıştırmayacak mısın?" dedi. Oval yüzü meraklı ve heyecanlıydı. Çetin mavi göz lensi takmış olan, otuzlarındaki kadının kendini baştan aşağı süzdüğünü fark etti. Feride ölçülü gülümseyişine ve kabuğuna geri dönerek, "Bu arkadaşım Şenay, Şenay bu Çetin, beraber büyüdük."
Şenay aheste bir şekilde Çetin'e elini uzatarak, "Çok şanslıymışsın Feride'cim," derken yanlarından Niko'nun en güvendiği adamı Şefik ve Tuncay geçti. İki kadın da suskunlaşırken adamlar onlarla ilgilenmeden bakkala doğru ilerlediler.
Şefik'i hatırlarsınız, bu vücut geliştirmeci dev. İri kıyım, genç adam neredeyse bakkalın kapısı kadardı. Feride rahatsız olmuş bir şekilde gerilerken Şefik'in ardından Tuncay da çevreye bakıp, yere gürültülü bir şekilde tükürdükten sonra bakkala girdi. Tuncay, Şefik'ten daha kısaydı, o da Şefik gibi kaslarını şişirmekle uğraşmış olsa da Şefik'le yarışabilecek durumda değildi. Şefik gibi kaz tüyü bir mont, denim pantolon ve spor ayakkabı giymişti. Biz beysbol kepinin arkasındaki kayışını sıkıp başının üstüne gevşekçe yerleştirmişti.
Feride sanki onlardan kaçarcasına son bir kez bakkala bakıp, "Mutlaka görüşelim Çetin'cim," dedikten sonra Şenay'la hızlı adımlarla uzaklaşırken, Çetin elindeki torbalarla bakkala dönmeye karar verdi ama içeri giren iki iri kıyım zaten dışarı çıkıyordu. Çetin iri yarı olan adamın montunda kalın bir zarf yerleştirdiğini gördü. İçinde ne olduğunu anlaması için dahi olmasına gerek yoktu. Bakkala dönen Çetin başıyla çıkanları işaret ederek, "Bunlar kim Dursun abi?" dedi.
"Mahallenun itleri gendilerine cakal diyular," dedi Dursun anlında biriken ter damlalarını koluyla silerek.
Çetin çatık kaşlarla, "E Yaman'a söylemediniz mi bunları? Yaman sokak köpeklerini çok severdi. Mutlaka oynardı onlarla."
Bakkal karamsar ve üzgün bir tavırla, "Soyleyecektuk da zaman mı kaldı be çociğum... Zaten yedular Yaman'umida..." diyerek sustu.
"Sence onlar mı öldürdü?" Çetin uzaklaşan adamların ardından bakarken.
Dursun arkalarından nefretle bakarak, "Mahallenun haracinu topaylar... Okula uyuşturucu sataylar... Ferude'yu bile dehdit etmişlerdu."
"Tehdit mi ettiler?" dedi Çetin omzu üzerinden Dursun'a bakarak.
Dursun başını sallayarak, "He Ferude öğretmen ya. Bu hapçı Altuğ'u şikayet etmuş polise. Altuğ da onu dehtit etmuş."
"Mahalleye ne oldu be Dursun abi?" dedi Çetin iç çekerek.
Dursun arkasındaki raflardan bir sigara paketi alıp, açtı, bir sigara dalını dudaklarının arasına sıkıştırarak, "Kurtlar gidinca Çakallar bastu," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...