Çetin eve geldiğinde Emre çoktan uyumuştu. En azından yatakları gelmiş, Sandalyelerdeki ve kamp kampetlerindeki geçici yataktan kurtulmuşlardı. Çetin kendisine bir rakı hazırlarken kapı çaldı. Çetin kapının üs çaprazına konmuş, mini kameranın görüntüsüne cep telefonundan bakıp, Glock'unu belinin arkasına yerleştirerek sokak kapısını açtı. Karşısında kendi boyundan biraz uzun, esmer atletik ve yakışıklı bir adam vardı. İnce top sakalı dikkatle kesilmiş olan adam ütülü, siyah bir takım elbise, yüksek yakalı beyaz bir gömlek giymişti. Sol omzunda bir laptop çantası asılıydı. Çetin gözlerini kısıp, tebessümle, "Erdem Küçükıslıkçı sanırım," dedi elini uzatarak. Uzatılan eli şaşkınca sıkan Erdem hızla düşünerek, "Plaka mı, telefon mu?" dedi. Çetin'i hayatında hiç görmemişti. Sabahtan beri Yaman'ın evine gelmeyi planlıyordu, sadece o zaman Çetin'i görmüştü. Çetin'in ismini bilmesinin bu durumda iki olasılığı vardı. Yaman'ın cep telefonu kayıtları veya Çetin'in arabasının plakasını araştırması. Her ikisi de doğru yerdeki doğru kişi olduğunu gösteriyordu.
"Plaka," dedi Çetin omuzlarını silkerek. "Yaman'ın telefonunu daha getirmediler."
Erdem'in yüzünden derin bir hüzün tınısı gelip geçti, "Başınız sağ olsun Çetin Bey," dedi saygıyla. Bu sırada karşı komşularından reggie müziği yankılanarak gelemeye başlamıştı. Erdem merakla omzu üzerinden ardını kontrol etmeden edemedi.
Çetin başıyla hafifçe onu selamlayarak, "Vatan sağ olsun... Bilgi İşlem işini hakkıyla yapıyorsunuz sanırım," dediğinde Erdem'in kendisine ismiyle hitap ettiğini fark etmişti.
Erdem tebessüm ve tevazu ile, "Elimden geldiğince," diye cevap verince Çetin, "Peki bu ziyaretinizi neye borçluyuz? Sabahtan beri gelip gelmemek konusunda kararsız gibiydiniz."
Erdem gülerek, "Bordo berelilerin iyi eğitim aldığını duymuştum ama..." derken Çetin takdirle başını sallayarak, "Dosya mı, hareketler mi?" diye sorduğunda Erdem ellerini iki yana açarak, "Dosya elbette," dediğinde ikisi de keyifle güldü. Ama Çetin başını iki yana sallayarak, "Korkarım neden bahsettiğinizi anlamıyorum," dediğinde Erdem üstü kapalı mesajı anladığını belirtmek için başını hafifçe sallayarak, "Ben anlıyorum," derken omuz çantasını Çetin'e uzattı.
Çetin çantayı alıp, fermuarını açarken merakla, "Bu nedir?" dedi. Çantadan çıkardığı ince, gri renkli diz üstü bilgisayarına bakarak tek kaşını kaldırmıştı.
Erdem başıyla bilgisayarı göstererek, "Rahmetli Yaman Bey'in ekibinden Deniz Bey getirmişti. Şifreli olduğu için açamıyorlardı."
"İkisine de ait değil galiba," dedi Çetin. Erdem omuz silkerek, "Son model bir Macbook Air mi? Polis maaşıyla zor. Zaten kullanıcısı Mahmut Sami Güngör'müş. Geçenlerde yapılan bir baskında öldürülmüş."
"Peki neden Deniz Bey'e götürmediniz?"
"Deniz Bey dün akşam şehit edildi."
İç çeken, Çetin, Erdem'e içeri girmesini işaret ederek, "Peki emniyete neden götürmediniz?" diye sordu. Erdem ayakkabılarını çıkartırken omuz silkerek, "Getirirken iki kişiydiler; Yaman Bey ve Deniz Bey. Onlardan biri haricinde kimseye haber vermeyecektim," dedi.
Çetin ona gelen bir misafire uygun bir şekilde hoş geldiniz tavrıyla salona davet ederek, "Neden ben?" diye sorduğunda Erdem cevaben gülümseyerek, "Kan bağı," dedi.
Çekik gözlü adam oldukça garipti, Çetin sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissetmişti. Yine aynı gariplikteki bir frekansta Çetin'le anlaşmışlardı. En azından Çetin böyle olduğunu düşünüp, bunu denemeye karar vermişti. Erdem'in imalı konuşmasını doğru anladığını düşünerek, "Aileye mi, vatana mı?" dediğinde Erdem gülümseyerek, "Vatana tabii, yapma, kayıtlarına sızmam on iki saatimi aldı. Ve kolum kadar bir dosyanız var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...