Esra Kaya gergince saatine bakıp, çevresini kontrol etti. Geldiği bina dik bir yokuştaydı. Karanlık basmamış olsaydı yokuşun ucunda Boğaz'ın eşsin parçalarından bir şerit görünüyor olacaktı. Şimdiyse muğlak bir iki ışıktan başka bir şey yoktu. Arabalar ardı ardına bu dik yokuşa park etmiş, insanlar çoktan evlerine girmişlerdi. Bir sokak lambasının altında bekleyen uzun boylu, güzel kadının önünde dörtlülerini yakarak gri bir sedan durdu. İçinde Sinan Cihanoğlu indi. Uzun boylu geniş omuzlu, yakışıklı sayılabilecek olan adam kaşe bir mont, denim pantolon ve aslında takım elbise altına giyilebilecek türden bir gömlek giymişti. Montun altından bir ceket ara ara görünüyordu. Havanın soğukluğuna bakan esmer adama arabasından kaşkolünü alıp boynuna sararken, "Ne oldu Komiserim, beni mi özledin?" dedi. Arabasını kilitleyerek Esra'nın yanına yılışık bir sırıtışla yürürken Esra üşümekten sıkılmış, çatık kaşlarla, "Neden cenazede değildin?" dedi.
Sinan ellerini pantolonunun cebine soktuğunda belindeki tabanca kılıfı ve kılıfa takılı otomatik tabanca göründü. "Yaman Baş Komiserle birbirimizden pek hoşlanmazdık, üzülmüş gibi rol yapmaya da gerek yok diye düşünmüştüm..." derken Esra başını eğerek kaşlarının altından ona öfkeyle bakmaya başladı. Bunu fark eden Sinan ellerini teslim olurcasına kaldırıp, "Tamam bana öyle bakma, nöbetteydim," dedikten sonra etrafına bakarak, "Bir şey diyeceğim; duygularını bana açmak için burayı mı seçtin?" dedi gülerek. Esra'yla tanıştıklarından beri ona açık açık asılmaktan geri duramıyordu.
Esra tuttuğu nefesi bırakıp, "Sana karşı duygularımı öğrenmek istemezsin Sinan..." diye homurdandığında Sinan acı acı gülerek, "Evet muhtemelen istemem... O zaman neden buradayız Esra?" dedi az gözlemlenen bir ciddiyetle.
"Burası İsmet'in kayıtlı adresi," dedi Esra başıyla yanındaki dört katlı, eski apartmanı göstererek.
"İsmet abi mi çağırdı?" dedi Sinan, neden burada olduklarını anlamamıştı.
Esra dalgınca saçlarını geriye doğru atarak, "Hayır, bak biraz karmaşık durum... İsmet ağabey, bana İçişleri için çalıştığını, bizi görev gücüne tavsiye edenin kendisi olduğunu söylemişti ve..." derken nasıl anlatacağını bilemediği için duraksadı.
Kaşları çatılan Sinan montunun önünü kapatıp, kollarını göğsü önünde çaprazlayarak "...ve sen ne yaptın?" diye sormadan edemedi.
Esra utançla, "Yaman'ı izleyip ona rapor verecektim," dedi. Bu bir polisin, diğer bir polise aslında İçişleri Bakanlığının Muhbiri olduğunu söylediği, eşi benzeri olmayan bir durumdu. Bu yüzden Sinan öfkeyle, "Dalga mı geçiyorsun? Senin baban Emniyet Müdürü zaten!" diye çıkıştı. Sonra sesinin kontrolsüzce yükseldiğini fark ederek küfredip, etrafını kontrol etti. Kimsenin onları görüp, duymadığından emin olmak istiyordu.
Esra buna umursamadan isyankar bir tavırla, "Konu da bu, babam beni Yozgat'a gönderiyor, görev gücü dağıtılacak," dedi bir çırpıda.
Sinan bir elini beline koyarken, diğerini yüzü üzerinden geçirdi, "Çünkü İsmet'te bizim gibi kovulmak üzereydi ve İçişleriyle filan çalışmıyordu..." dedi iç çekerek.
"Evet, bizi görev gücüne seçen ve bize ikinci bir şans veren Yaman'mış. Bu durumda içimizdeki köstebekte İsmet'ti..." dedi Esra.
Sinan gerilmişti, ellerini beline koyarak, "Yaman'ı o öldürmüş olabilir mi?" dedi apartmana sanki oradan biri camı açıp, aşağıya kurşun yağdıracakmış gibi bakarken.
Esra da apartmana bakıp, "Sebebi o olabilir ama sormadan bilemeyiz..." dedikten sonra Sinan'ın yüzüne, gözlerine bakarak, "Dinle... benim günahım birini çok sevmekti," dedi. Sonra utançla alt dudağını ısırıp sokağın sonundaki karanlığa bakarak, "Bir akşam onda kalmıştım, ben uyurken kimliğimi çaldı ve o kimlikle emniyet deposundan bir kilo esrar araklarken yakalandı..."
"Bunu bana neden anlatıyorsun?" dedi Sinan merak ve endişeyle Esra'ya bakarken.
"Çünkü bu aptallığım beni Yozgat'a gönderecek ama arkamda temizlemediğim bir pislik bırakmak istemiyorum."
Sinan gözlerini kısarak, "Ben bu yüzden çağırdın, güvenecek biri lazımdı." Esra cevaben sadece başını sallayıp omuzlarını silktiğinde Sinan iç çekerek, "Benim birini öldürdüğümden şüpheleniyorlar, kimse bir şey ispatlayamadı ama yine de kıçıma tekmeyi basacaklardı," dedi Sinan. Sonra belindeki Sig Sauer'i aldı, silahın üst kısmını yarıya kadar çekip haznesinin dolu olduğundan emin olup, "Başka kimseyi çağırdın mı?" diye sordu.
Esra başını iki yana sallayarak, "Bilgisayarcı ve Alkoliği mi? Delirdin mi sen?" dedi alaycı bir gülümseyişle.
Apartman kapısı açıktı, iki polis içeri girip merdivenlerden sessizce ikinci kata kadar çıktılar. Ahşap kapılı dairenin önüne geldiklerinde Esra montunun cebinden uzun bir deri çanta çıkardı. Sinan ona merakla bakarken Esra paketten çıkardığı maymuncuk setiyle kapıyı kurcalamaya başladı. "Sürprizlerle dolusunuz Esra Hanım..." diye fısıldadı Sinan silahını kapıya doğrultarak.
"İşini ciddiye alan bir babam var..." dedi. Esra kapıyı kurcalarken. Bu sırada kaşları çatıldı, normalde maymuncuklar kapı açmak altı, belki yeni dakika süren bir işlemdir. Zira kapının içindeki pirinç, anahtarın şekline göre içeri girip çıkan parçaları törpülemek gerekir. Ancak ondan sonra uzun telli aparatları sokarak kilit milini çevirerek açabilirdiniz. İşte bu pirinç parçalar çoktan aşınmıştı. Esra dikkatle anahtar deliğine baktığında taze, ışıkla parlayan çizikleri gördü. "Bu kapı açılmış," diyerek, uzun, sivri maymuncu parçalarını oraya yerleştirdi ve kolayca kapıyı açtı. Maymuncuk setini kapıda bırakıp 9mm Beretta'sını ve el fenerini çekti. Eski, bakımsız sokak kapısı gıcırdayarak açıldığında Esra ve onu koruyan Sinan içeri girdiler. Ellerindeki led el fenerlerinin beyaz, soğuk ve ışıkları karanlığı bir mızrak gibi deliyordu. Ev havasız ve dağınıktı. Bir hırsızın yaptığı dağınıklıktan çok yıllarca bekar kalmış, savruk bir adamın dağınıklığıydı. İçerisi tütün, alkol, yıkanmayan çamaşırların karışımı gibi kokuyordu. Esra arkasından gelen Sinan'a mutfağı gösterdi, Sinan başını sallayarak açısını değiştirdiğinde Esra sertçe dönerek mutfağı kontrol etti. Raflarda bir tane bile temiz mutfak eşyası yoktu hepsi tezgahta veya lavabodaydı. Esra tiksintiyle yüzünü ekşiterek başını iki yana salladı.
Salon, mutfaktan daha iyi bir halde değildi, toz içindeydi, koltukların üzerine pantolonlar, gömlekler, sehpaların üzerine plastik tabaklar, gazete ve dergiler yığılıydı.
Esra Salonu kontrol ederken Sinan antreyi kontrol altında tutuyordu, böylece banyo veya yatak odasından gelip kimse onları habersiz yakalayamazdı. Sinan dar bir açıdan gördüğü şeye fenerini çevirdi, "Lanet olsun," diye mırıldanarak yatak odasına doğru yürüdü. Esra merakla onun peşinden salondan çıktığında Sinan yatak odasına girmişti. İsmet buradaydı, sırt üstü yatağına düşmüştü, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Anlında büyük bir delik vardı, düştüğü yerde kanı tüm yatağa yayılmıştı. Düşmeden önce vurulduğu için serpinti tüm yatak ve duvardaydı. Yatağın kenarında ağzı açık, içindekiler yere saçılmış bir valiz duruyordu. Sinan valizi ayağıyla iterek, valizden altı deste Euro döküldü. Sinan homurdanarak silahını kılıfına koyarken, "Bu kadar değerli ne satmış olabilir ki?" diye homurdandı. Aynı anda cep telefonu çalmaya başladı. Cep telefonunu çıkartan uzun boylu, yakışıklı adam alt komşusu Sinem Teyze ismini görünce kaşlarını çattı. Emekli bir akademisyen olan Sinem Teyze onu sadece evini basan suda, ya da müziği çok açtığında arardı.
"Efendim Sinem Teyze," dedi Sinan gözlerini devirerek. Bu sırada Esra kendi telefonunu çıkarmış, karakolu arıyordu. Yaşlı kadın Sinan'ın hiç alışık olmadığı bir ses tonuyla, "Sinan yavrum, kapıcı güvenlik kameralarından senin kapıyı kurcalayan iki kişi görmüş, polisi aramış, senin telefonun çekmiyormuş, polisler gelince adamlar kaçmış, kapıcı lüks bir arabayla kaçtıklarını söyledi yavrum..." derken Sinan sert bir hareketle Esra'nın cep telefonlu elini tutarak, "Deniz'i ara!" dedi. "Bizi satmış, bizim peşimizdeler!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...