Dükkanının önünden lacivert bir Volkswagen Passat geçerken Niko çayını karıştırıyordu. "Kemal lan..." dedi dalgınca, gözleri tamamen çaya dalmış gibiydi.
"Evet abi?" dedi Kemal ilgiyle.
Niko puslu bir sesle, "Biliyor musun bazı insanlar vardır, farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... Bazen sakarlıklarından, bazen salaklıklarından, bazen cehaletlerinden," dedi neredeyse hırlarcasına bir ses tonuyla. "Bu gerzeklerin yaptıkları hatalar zincirleme olayları tetikler, bilardo gibi, sen bir topa vurursun, o top bir başkasına... ya da bir çığın oluşması gibi..." dedi çay kaşığını yana koyup çayını kaldırarak. "Şu polisin ölmesi de böyle bir şey işte. Bir salak tetiği çekti ve çığ bize doğru geliyor amına koyayım..."
Kemal ona endişeyle bakarak, "Abi ne demek istediğini anlamadı..." derken Niko çay bardağını Kemal'e doğru fırlatarak, "Kim girdi lan Emre'lere!" dedi. Kemal son anda sağa eğilerek çay bardağından kurtuldu. Çay bardağı duvarda parçalandı.
Kemal onu sakinleştirmeye çalışarak, "Abi bizden kimse giremez, hepsi Emre'yi biliyor. Biliyorsun bizden olana dokunmazlar, parmaklarını seviyorlarsa tabi..." diye de ekledi.
Niko öfkeyle kararmıştı, "Oğlum çocuğun babası öldü... bizim sokakta kim yaptı bilmiyoruz, evini soyuyorlar... kim soydu bilmiyoruz, ne sikim bir çeteyiz lan!"
Kemal başını hafifçe yatırıp makul bir açıklamaymış gibi, "Abi başkaları girmişse demek..."
"Lan dana! mahalleye gelen üç yabacı var, Emre'nin amcası ve polisler. Kim girecek bizim mahallede eve! Gireni nasıl görmüyoruz, nasıl duymuyoruz lan!"
"Belki karşı komşusu olan zibidi yapmıştır," dedi Kemal aceleyle.
"Lan o zibidi bizim Hapçı Altuğ'un en iyi müşterisi, kafası hep güzel o çocuğun, bırak evi soymayı kapıyı bile bulamaz..." dedikten sonra derin bir soluk alı masaya baktı, çayını arıyordu. Sonra karşı duvara bakıp gözlerini devirerek, "...da bu işte çok pis kokular var Kemal. Söyle çocuklar uyanık olsunlar, boş dolaşmasınlar," diye homurdandı yeniden çay almaya giderken. Kemal başını çabuk hareketlerle sallayarak kapıya doğru yürüyecekken Niko durup, "Bir de Kemal..." dediğinde Kemal durup ona saygıyla, daha doğrusu bolca korkuyla baktı. "Evet abi?" dedi yumuşak bir sesle.
"Jilet'le Çekiç'in arkasına birilerini tak... Bu cinayetten sonra bunlara bir hal oldu," dedi dalgınca Niko.
"Tabii abi..." dedikten sonra kafasını kaşıyarak, "Abi bişi sorcam," dedi ürkekçe.
"Sor."
"Bu Emre iyi çocukta... buna neden yatırım yapıyoruz?"
Niko derin bir nefes alıp burnundan verdikten sonra, "Lan oğlum babası buraya tayin edildiğinde Emniyet Müdürü onu İstanbul'un en pahalı okuluna yazdırdı. Kendi kontenjanından. Oradaki her öğrencinin ailesi bu mahalleyi üç kez satın alır, sonra sıkılıp yok yere verir, bir daha satın alır... o kadar paraları var. Emre arkadaşlarına o küçük hapları dağıtıp onları müşterimiz yaparsa mahalledeki tüm hapçıların bir yılda kazandığını bir haftada toplar."
Kaşlarını kaldıran Kemal hayranlıkla, "Büyükler ligi yani..." diye fısıldadı.
"Şampiyonlar ligi oğlum, şampiyonlar ligi..."
Çetin oto parçaları satan dükkanın önünden geçerken içerdeki iki kişiye baktı, birini daha önce cenazede görmüştü. Masanın arkasında oturduğuna göre Emre'nin konuştuğu patroncuk oydu, diğeri de bu küçük çetenin teğmenlerinden biri olmalıydı. Ayaktaki, Adidas eşofmanlı adamın yüzünü aklına kazıyarak yeğenin peşinden yürümeye devam etti. Aralarında iki yüz metre kadar vardı. Polar, açık kahve, bol cepli rüzgarlık, bol, yandan cepli bir kargo pantolonu, her zamanki gibi kalın tabanlı tırmanış botları giymişti. Sırtında taşıdığı bol cepli Oakley çantanın yan tarafından çıkardığı kepini takıp, neredeyse burnuna kadar gölgeliğini indirirken jipinin yanında iki genç adam gördü. Biri jipe kasıklarını dayamış, diğeri etrafa bakıyordu. Onları görür görme arabasını çalmaya çalıştıklarını anlamıştı. Elindeki telefonla ilgileniyormuş gibi kaldırıma çıkıp, yürüyüş hızını arttırdı. Başı önde olduğu için yaklaştığı iki genç onun yüzünü görmüyordu. Erketeye yatan Faruk on dokuzundaydı, üç sene önce okuldan atılmıştı, cebinde bir sustalı tutuyordu. Biri işlerine ekşirse, façasını bozma işi ona aitti. Bu yüzden dikkati kendilerine doğru Çetin'e dönmüştü. Çetin başını kaldırdı, ona gülümseyerek, "Genç şu adresi biliyor musun?" diyerek telefonu uzattı. Faruk cebinden sustalısını çıkartırken bir anda tüm görüş alanı telefonla kaplanmıştı. Genç adam aniden ayak bileğinde derin bir acı ve sert bir darbe hisseti. Bu bir anda havalanıp, kafasının yanını Range Rover'ın motor kapağına vurmasıyla aynı anda oldu. Arabanın camıyla kapı arasından ince bir demir şerit sokmaya çalışan Murat arkadaşı aniden arabaya çarpıp, yere yıkılınca şaşkınca yana döndü. Normalde bir arabanın kapısını sadece yarım dakikada açardı ama bu külüstür, garip arabanın kapısı bir türlü açılmıyordu. Buna o kadar konsantre olmuştu ki ne Çetin'in gelişini görmemişti. Çetin'e doğru dönmeye çalışırken aniden başı arkasından yakalandı ve yüzü eski jipin camına sertçe yüzünü vurdu. Murat'ta elindeki metal şeritle Faruk'un yanına yıkıldı. Çetin hızını bile azaltmadan yürümeye devam ederken telefonundaki uygulamayı çalıştırdı. Bu uygulama daha önce hazırladığı bir telefon numarasına bağlanacaktı. Bu numaradan 155'i arayarak ismini vermeden Faruk ve Murat'ı polise ihbar ederek telefonu kapattı. Eninde sonunda sokağından birin çöpleri toplaması gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...