"Bak..." dedi Altuğ top sakalıyla kapanmış dudaklarının etrafını parmaksız eldivenlerinden çıkmış, kalın ve pis parmaklarıyla farkında bile olmadan silerken, "Para kaybetmekten nefret ederim..." Loş apartman içinde bir siluetten fazlası değildi, kısa boylu, tıknaz adam en fazla yirmilerin sonundaydı. Oval yüzüne sanki sonradan yerleştirilmiş burnu oldukça büyüktü. Anlı geniş, saçlarının üst kısmı şimdiden dökülmüştü. Kalın tabanlı, kumaş, spor ayakkabılar, bol kumaş pantolon ve içi muflonlu, kapüşonlu bir süveter giymişti. Omzundan kalçasının yanına gelen kumaş bir çantası vardı. Diğer elinde tuttuğu uzun sustalı bıçak karanlıkta parladığında duvara sıkıştırdığı Feride korkuyla kımıldandı. Altuğ'u sert bir refleksle boştaki eliyle onu ince boğazından tutarak arkasındaki apartman duvarına çarptı. Feride korkudan ölmek üzereydi, boğazına dokunan sustalının keskin ağzını boynunda hissedebiliyordu. Uzun boylu kadın, parlak kıvırcık saçları mavi bir saç bandıyla toplanmıştı. Altuğ dişlerinin arasından tıslarcasına, "Seni orospu beni yeniden mi polise şikayet ettin? Polise her hafta ne kadar para veriyorum biliyor musun sen?" dedi.
Feride korkuyla başını iki yana salladı, gerçekten de onu sabah karakola şikayet etmişti. Hapçı Altuğ okulun yanındaki ara sokakta öğrencilerine bağımlılık yapan her türlü pisliği satardı. Geçen ay öğrencilerinden biri odasında ölü bulunmuş, bir başkası sınıfta kriz geçirmişti. Altuğ öfkeye Feride'yi yeninden duvara vurarak, "Bütün malıma ve parama el koydular! Sadece sen şikayet ettin diye! Seni satsam o kadar etmezsin!" diyerek yeniden onu duvara vurdu. Feride'nin açılan montundan ortaya çıkan bedenine bakıp, "Aslında edebilirsin..." diye mırıldandı keyifle gülümseyerek. Feride dehşet içinde kendini korumak için montunun önünü kapatmaya çalışınca Altuğ hafifçe kaşlarını çatıp, alaycı, yarım bir tebessümle başını iki yana sallayarak, "Çık... Çık... Çık..." dedi ve sustalısını aşağı doğru kaydırdı. Feride'nin giydiği ceket, etek takımın içindeki beyaz gömleğinin ilk düğmesini zorladı, düğme sustalının uyguladığı basınçla koparken, "İki çocuklu bir kadın için çok sağlamsın hocam," Altuğ. "Öğrencilerin ders boyu sesini çıkarmıyorlardır."
Feride ikinci düğmeye geldiğinde ağlayarak, "Yapma lütfen," diye inlediğinde Altuğ gülümseyerek, "Yüzünü kesmemi mi istersin, ya da çocuklarının çıkışını beklerim..." dediğinde Feride alt dudağını ısırıp başını yana çevirdi ve gözlerini kapadı... Altuğ gülerek ikinci düğmesini kesti, önündeki aciz kadının dolgun vücudunu görmek için sabırsızlanıyordu. Saniyenin onda birlik bir anında yan tarafında, apartmanın daha aydınlık sayılabilecek olan girişinde bir hareket görüp bıçağıyla o tarafa döndü ama bir anda gözünde bir flaş patladı.
Çetin apartmana girerken sesleri duymuş, cep telefonunu çıkarıp, flaşı açmıştı. Flaş patladığında darbelere karşı özel kaplaması olan telefonun alt kısmı Altuğ'un sustalı tutan elinin üzerine indi ve tarak kemiklerini, kaslarını ezdi. Eli aşağı inerken diğer kolu kısa boylu adamın boynuna doğru gitti ve açılmış eli soluk borusuna ıslak bir gürültüyle çarptı. Altuğ hiç bir şey göremiyordu, boğazı ezilmiş, soluk almaya çalışıyordu. Öldürülmemek için elini acizce dur manasında kaldırırken diğer elini de belinin arkasındaki 7.65mm tabancaya uzanmak için uzatmıştı. Ancak Çetin pek duracak ya da duraksayacak durumda değildi. Dur manasında uzatılan elin parmaklarını yakaladı, el ayası yukarıya bakacak şekilde çevirdi, elden gelen iç gıcıklayıcı kıkırdak seslerine aldırmadan eli ileri itti. Altuğ inleyerek ayak parmaklarının ucuna kalkarken adamın bacaklarının iç kısmını sertçe tekmeledi. Altuğ yere çökerken tabancasını çekti ama suratında patlayan tekmeyle her şey karardı.
Çetin yerdeki ufak tabancayı belin arkasında kaybedip, bilincini kaybetmiş adamı ensesinden tutup sokağa doğru çekerken Feride dehşet içinde büyümüş gözler ve titreyen ellerle, "Ne yapıyorsun?" dedi bir solukta
Çetin sakin bir tavırla, "Çoktan yapmam gerekeni, evimde birikmiş olan çöpleri atıyorum..." diye homurdandı, sesindeki kararlı, soğuk ifade Feride'yi, Altuğ'un bıçağından daha çok ürkütmüştü.
Altuğ kendine geldiğinde Feride'nin apartmanının arka bahçesindeki, kömürlükte olduğunu anladı. Çocukluğu buralarda saklambaç oynayarak geçmişti, bu yüzden kömürlükleri iyi biliyordu. Bağırsa yakındaki birileri onu belki duyabilir, daha az bir ihtimalle de olsa görürdü ama kimse yardım etmezdi, Çakallar yıllardır mahalleliyi öyle bastırmışlardı ki kimse onlara yardım edecek cesareti kendinden bulamazdı. Muhtemelen onu Çakalların bir kurbanı zannedeceklerdi. Altuğ ve arkadaşları bunu yaparken bir gün kendilerinin de kurban olacağını hiç düşünememişlerdi. İroni dedikleri şey böyle bir şeydi işte.
"Yalvarırım beni öldürme..." diye inledi Altuğ.
"Neden?" dedi Çetin sakince. Sesi o kadar sakin ve soğuktu ki bu sakinlik Altuğ'un korkmasına neden oldu. Niko da bir şeyler yapacağı zaman böyle sakinleşirdi.
"Lütfen..." dedi Altuğ'u kurumuş dudaklarını yalarken. "Hatalıydım bunu anlıyorum şeytana uydum..." derken Çetin duraksamadan sandalyeye bağlı adamın ayak bileğine kalın tabanlı botuyla vurup onu sobaya atacağı bir dal gibi kırdı. Altuğ'un yüzü acı ve şaşkınlıkla çarpıldı. Kısık acı dolu bir çığlıkla bağırmaya kalkarken ağzına kirli bir kaç bezi dolduran Çetin, "Hayır..." dedi. "Şeytana filan uymadın. Bu işin şeytanla uzaktan yakından bir alakası yok. Uyuşturucu satıp, seni önlemeye çalışan bir öğretmene tecavüz etmeye kalktın."
Altuğ terlemiş anlıyla başını sallamaya başladığında Çetin ağzındaki kumaş parçalarını çıkardı. Uyuşturucu satıcısı, "Evet... evet... evet... ben bir pisliğim..." dedi.
"Malları kimden alıyorsun?" dedi Çetin duygusuzca.
Altuğ, "Beni öldürürler..." derken Çetine yalvarırcasına baktı.
Çetin ona sevgi dolu bir tebessümle bakarak, "Evet, seni öldürürler," derken genç adamın omzunu tuttu sert bir hareketle omzunu çıkardı, Altuğ'un yüzü yeniden çarpıldığında, "Ama gördüğün gibi ben öldürmeyeceğim," dedi. "En azından sana zarar verecek, acı çektirecek bir şey kalmayıncaya kadar. Ama bilmem... sanırım dişlerini ufak bir matkapla oymaya başladığımda konuşursun..."
Altuğ'un kan kaplamış gözleri bir anda büyüyerek, "Sa... Sam... Samet, Ruhsuz derler.""
"Nerde bulurum bu Samet'i?"
"İki sokak aşağıda bir Playstation dükkanı var..."
"O da mı Niko'nun adamı?"
"Evet abi..."
"Peki şu para verdiğin polisler?"
"Abi yapma..." dedi Altuğ ağlayarak.
Çetin gülümseyerek, "Diğer ayak bileğin pek işine yaramayacak galiba," dediğinde Altuğ'u aceleci bir tavırla, "Karakoldan Ömer ve Ahmet."
"Polisi onlar mı öldürdü?" dedi Yaman'ı kast ederek.
Altuğ şaşkınca, "Ne?" dedi, sonra başını sallayarak, "Hayır polis öldürmek pis iştir abi devlet adamın üzerine çöker. Niko da öldüreni arıyor..." derken Çetin anladığını ifade etmek için başını salladı ve kolunu Altuğ'un boynuna kolunu doladı. Altuğ boğulmaya başladığında her şey yavaşça karardı. Sabahleyin Altuğ'un bilincini kaybetmiş bedbaht vücudunu uyuşturucu sattığı okulun duvarına asılı halde bulacaklardı. Damarlarında bir daha kolay kolay temizlenemeyeceği kadar eroin vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...