Emniyet Müdürü Mustafa Kaya öfkeyle suç mahalline bakıp, "Benden bir şey mi gizlediniz?" diye sordu. Bir kaç dakika önce Savcıyla suç mahalline gelmiş, oradan Esra'yı alıp, dışarı çıkarmıştı.
Hala elleri artık kurumuş kanla kaplı Esra başını iki yana sallayarak, "Gizlesek bile bilirdin," dedi duygudan uzak bir şekilde. Köşedeki eczaneden reçeteli ilaçlarından almış, iki tanesini içmişti. İlaçlar aşırı ve histerik tepkiler vermesini önlüyor, onları sertçe bastırıyordu.
Mustafa çalan cep telefonuna baktı, sıkkınca, "Tamam araştırın," dedikten sonra, "Ferdi'nin arabasını Sarıyer'de, bir otoparkta bulmuşlar, yirmiden fazla kurşun deliği varmış."
Esra iç çekerek, "Kan?" derken Deniz'in evinden çıkan ambulans görevlilerini izliyordu. Ortalarındaki sedyede bir ceset torbası vardı. Hemen ardından polis yelekli ve şapkalı sivil polisler Deniz'in bilgisayarlarını ambulansın yanına park etmiş bir Doblo'ya götürüyordu.
"Kan yok..." dedi babası ona.
"O zaman yaşıyor?" dedi Esra heyecanla.
"Ne yapacak? İki profesyonel katile boş şarap şişesi mi atacak?" diye tersledi Emniyet Müdürü. "Sadece cesedini bulamamışlardır."
Omuzları çöken Esra, "Moral verdiğin için sağ ol..." diye homurdanınca Emniyet Müdür elindeki teşbihi sertçe çevirerek, "Polisler, inatçı, inançlı, dirayetli insanlardı ama yetenekli ve zeki değillerdir... yani genellikle. Bu yüzden polisiz. Bir polis ne kadar deneyimli olursa olsun sürpriz fırsatını yakalamış olan profesyonellerle başa çıkamaz. Zaten buna gerekte kalmaz, biz organize olabilen yasa güçleriz, bu serserilerle köşe kapmaca oynamayız. Top yekûn gelir, onları ezeriz. Sizin işiniz bu, benim işim de sizi kullanıp, bu şehri ve içindeki masumları korumak. Sana yardım etmek değil."
Esra ağlamaklı bir tavırla, "Baba beni neden sevmiyorsun?" dedi iç çekerek.
Mustafa ayağa kalkarak, "Annen gibi aptalsın," diye homurdandı yaşlı adam.
"Bu yüzden mi?" dedi Esra gözlerini kısarak.
"Hayır, aptal olduğun için seni sevdiğimi hiç anlamadın," dedi Mustafa kaşlarını çatarak.
"Ama..." dedi Esra şaşkınca ona bakarak.
Mustafa omuzlarını silkerek, "Ama ne... illa söylemem mi lazımdı," derken korumalarına arabasını çalıştırmasını işaret etti.
Ellerine bakan Esra, "Eh fena olmazdı," diye homurdandı.
Sabaha karşı dört gibi Çetin'in gözleri bir sustalıyla yarışacak kadar hızlı açıldı ve kampetinden fırladı. Emre odasında amcasının ona sandalyelerden yaptığı yatakta uyuyordu. Sabaha kadar aralıksız uyuyacaktı, Çetin'in yemeğine kattığı uyku ilacı bunu garantiye alıyordu. Çetin kampetten hızla kalkıp plastik kutularından birini açtı. İçinden MP5K çıkardı. MP5K'lar MP5'lerle aynı mekanizmaya sahip, kısa otomatik savunma silahlarıydı. Çetin silahını hızla kurup, kapıya yöneldiğinde kapı güçlü ve kendinden emin bir şekilde çalındı. Çetin dişlerini sıkarak içinden küfretti, duyduğu ayak seslerini duyarak uyanmıştı, merdivenlerde en az dört kişi vardı. Elindeki L şeklindeki ufak periskobu kapının gözetleme deliğine koyarken kapıya çoktan MP5K'sını dayamıştı. Periskopta Emniyet Müdürü Mustafa Kaya'nın sıkkın yüzünü görünce, "Bu gün hiç bitmeyecek mi?" diye homurdandı.
Mustafa Kaya ile gelmiş iki koruma mutfakta çay içiyor, biri sokak kapsının dışında duruyordu. Apartmanın dışında bir ekip arabası, sokağın başında ve sonun da iki araç daha... Sokağı lanet olası bir kale çevirmişlerdi. Çetin yeni demlediği çatı Mustafa verirken, Emniyet Müdürü, "Emre uyuyor mu?"
"Sabaha kadar uyanmaz," dedi Çetin.
Söyleme şeklindeki kesinlik Mustafa'yı şüphelendirmişti, tek kaşını kaldırınca Çetin omuz silkerek, "Yemeğine uyku hapı attım."
"Manyak mısın oğlum sen?" dedi Mustafa kaşlarını çatarak.
Çetin cep telefonunu çıkartıp, Emre'nin çantasından çıkardığı hapların fotoğraflarını Mustafa gösterdi. "Emre'de miydi?"
"Çantasındaydı."
"Nereden bulmuş?"
"Sormadım, telefonuna izleme programı kurdum, çantasına da verici taktım."
Mustafa telefonu geri vererek, "Sizden bir iki tane daha olsa İstanbul'u temizlerdim..." diye homurdandı.
"Yaman'ı bu yüzden mi çağırmıştın?" dedi Çetin.
Mustafa başını sallayarak, "Bon bir senede yaptığımız tüm operasyonlar açığa çıktı, muhbirlerimizi, gizli olarak sızdırdığımız tüm sivil polisleri kaybettik."
"Siz de kanser olduğunu düşünüp, ameliyat için cerrah çağırdınız."
"Yaman'dan daha iyi bir cerrah var mıydı?" dedi Mustafa.
Çetin omuz silkerek, "Ben de onu seçerdim... peki ne oldu?"
Mustafa keyifsizce, "Görev Gücü oluşturduk. Hepsini Yaman seçti."
"Temiz, yeni elemanlar mı?" dedi Çetin gülümseyerek, "Hayır kovulmak üzere, ümitsiz vakalar," dedi Emniyet Müdürü. Çetin'in şaşkınca kaşları kalktığında, "Kimse onlardan şüphelenmeyecekti," dedi.
"Biri dili geçmiş zaman kullanmaya başladığında hep dikkatimi çekmiştir."
"Ekip tek tek öldürüldü."
"Peki neden buradasın?"
"Korumalar biz olayı çözünceye kadar sizi..." derken Çetin elini kaldırıp, "Burayı aramışlardı, bizi öldürmek isteseler zaten şimdiye kadar denerlerdi," dedi.
Mustafa tek kaşını kaldırıp, "Elbette bu mobilyaları açıklıyor," diye homurdandı. Çetin omzunu silkerek, "Korumaları gerçi çekersen ben de rahatça hareket edebilirim," dedi.
Mustafa gözlerini kısarak, "Ya Emre?"
"On beş yaşında ve uyuşturucu satacak kadar cüretli. Biraz hırpalanmak onu kendine de getirir," dedi Çetin oturduğu kampette sırtını duvara vererek.
Mustafa dudaklarını burkarak, "Nasıl istersen," diyerek ayağa kalktı, "O zaman korumaları çekiyoruz..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...