aileden kalanlar...

1K 94 3
                                    

Emre devrilmiş yemek masasını kaldırmıştı, üzerini silerken telefonu homurdanarak titredi. Akıllı telefonunu alan genç adam Zeynep isimli birinden mesaj geldiğini görünce heyecanla telefonu açtı.

"İyi misin?" diye sormuştu kız ona. Emre bir süre tuşlara baktıktan sonra, "Değilim..." diye cevap verdi. Bir yanda eve, bir yandan elindeki cep telefonuna bakıyordu. Heyecan ve sabırsızlıkla parmaklarını telefona vurarak bekledi, Zeynep onun için önemliydi, çok önemli.

"Anlıyorum, başın sağ olsun... Okuldakiler söyledi," dedi kız cevaben.

"Dostlar sağ olsun... sadece o değil..." diye yazdı Emre etrafına yine bakarak.

"Nasıl sadece?"

"Biri evimize girmiş"

"Aman tanrım! Ne? Nasıl?"

"Bilmiyorum her şey dağılmış."

"Hırsız mı?"

"Başka ne olabilir ki... tabii herkes cenazede olunca..."

"Ne aşağılık varlıklar... inanamıyorum"

"Evet gerçekten öyleler..." diye yazarken kapı açıldı, Çetin elinde bakkal poşetleriyle içeri girdi. Emre'ye, "Paşam iyi ki evi topla dedik ya..." dedi göz kırparak. Emre telefonunu yanındaki masaya bırakıp Çetin'e yardım etmeye koyuldu. Çetin mutfağı neredeyse tamamen toparlamıştı, yemek yapmaya odaklanmışken Emre salona geri dönmüştü. Çetin Mutfaktan çıkıp, "Bir saate hazır olur yeğen, ben duşa giriyorum," dedi.

Emre, "Amca onun için termosifonu yakman lazım," dediğinde Çetin gülümseyerek, "Ben alışığım," dedi sadece. Emre'nin kaşları hayretle kalktı, nasıl bir insan soğuk musluk suyuyla duş almaya alışık olabilirdi ki?

Bu sırada kapı çaldı, Emre kapının gözetleme deliğinden baktı, iki polis memurunu ellerindeki karton kutularla görünce yavaşça kapıyı açtı. Mahcup tavırlı polisler baş sağlığı dileyerek babasından kalan eşyaları Emre'ye teslim ettiler.

Kollarındaki tonlarca ağırlıkla Emre sessizce salona geri döndü, kutuları açıp, içindekileri çıkarmaya başladı. Dosyalar, takvimler, ajandalar, kalemler, başarı şiltleri... genç adam babasından kalan eşyaları alırken gözü ufak, ahşap bir kutuya takıldı. Bu kutuyu da daha önce görmüştü. Üzerinde, derin ama basit şekillerin işlendiği kutunun, bakır, kanca şeklindeki kilidini açtığında duraksadı, çenesi büzüştü, dudakları titredi. Ahşap kutunun içinde iki alyans vardı; biri diğerinin içine girebilecek kadar küçük, diğeri neredeyse tükenecek kadar çizik dolu. Ufak olan alyans annesinindi, annesi beş yıl kadar önce kanserden ölmüştü, son nefesini verirken babası dağlarda operasyondaydı. Yüzüğünü nadiren çıkardığı için babasının yüzü çizik içindeydi.

Amcası duştan çıkmıştı, üzerine sadece bir tişört ve denim pantolon giymiş Çetin, "Kim geldi Emre?" dedi.

"Babamın iş arkadaşları, eşyalarını getirmişler," dedi boğuk bir sesle. Çetin onu ağlarken görmesin diye arkasını dönmemişti.

Yanına gelen Çetin yarı ciddi bir sesle, "Bizi güçlü yapan şey nedir biliyor musun Emre?"

"Sert durmak ve ağlamamak?" dedi Emre burnunu çekerek.

Çetin gülümseyerek elini yeğeninin omzuna koyup, "Evdesin, burada o kanunlar yoktur. Sadece ahmaklar evlerinde sert gibi görünüp ağlamaz. Önemli olan tüm acılarına rağmen ilerleyebilmektir. İnan bana kurtlar bile ağlar..." dedikten sonra Emre'nin sıkı sıkı tuttuğu ahşap kutuyu uzanıp ondan aldı, kutuyu elinde çevirerek, ona dalgınca bakarak, altındaki koyu lekeyi göstererek, "Bu babanın kanı. Annen için bu kutuyu kendisi oymuştu."

"Ciddi misin?" dedi Emre gözlerini koluyla silerek.

"Hiç şaka yaptığımı gördün mü?" dedi tek kaşını kaldırarak.

"Hiç ciddi olduğunu görmedim ki?" diye yakındı Emre.

Çetin omuz silkerek, "Hepimizin bir kaç küçük kusuru var işte," diye mırıldanıp. Kutuyu ona verdiğinde, "Yaman'ı sadece iki kez öyle heyecanlı görmüştüm," diyerek mutfağa doğru yürüdü. Emre merakla, "İkincisi?" dediğinde Çetin durum başını yavaşça çevirdi, yüzünün yarısı, kısmen görünürken, "İkincisinde kucağında sen vardın..." dedi. Emre ahşap kutuya bakıp yutkunduktan sonra yavaş yavaş gülümsedi, küçük, tebessümden biraz daha büyük bir gülümsemeydi ama üzerine tüm ailesini taşıyordu işte...

BORDO BERELİ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin