Niko ince sigarasını dudaklarının arasına yerleştirip, benzinli çakmağıyla yaktı, nefesiyle karışmış sigara dumanını soğuk havaya bırakıp, "Şu amca nereden çıktı?" dedi ellerini cebine sokarak. Emre'nin kankası Sedat, Niko'nun yanında durup eldivenli ellerine hohlayarak, "Bilmem abi o da şaşırmıştı," dedi saygılı bir ifadeyle. Niko kendisiyle nadiren konuşurdu, bu Sedat için gurur duyulacak bir şeydi. Niko mahalle çocukları ve gençlerinin süper kahramanı gibi bir şeydi. Kimseden çekinmez, kimseden korkmazdı, kimse ona yamuk yapamazdı.
Niko yere tükürerek, "Bu hiç hoşuma gitmedi," diye homurdandı.
Bu sırada sokağın başından sokaktakilerin pek görmeye alışık olmadığı lacivert, kırmızı ışıklar görünmeye başladığında Sedat şaşkınca, "Oha polisler," dedi. Üç polis arabası sokağa girmişti. İlk girdiği noktada durdu, ikinci ilerleyerek Emre'nin evinde, üçüncüsü ise durmadan ilerleyip sokağın sonuna ilerledi. Sedat dehşetle, "Ne oluyor abi ben en son ilk okul birdeyken buradan polis geçmişti?" dedi bir solukta.
Niko gözlerini öfkeyle kısarak, "O zaman kimse bu sokakta polis öldürmemişti," diye hırladı. Sedat onu ilk kez bu kadar kızgın görüyordu. İkisi de dönerek sokağın sonuna doğru yürümeye başladıklarında apartmana giren kızıl saçlı güzel kadını ikisi de görmedi.
Kapı çalındığında Çetin çatık kaşlarla neredeyse boş olan buzdolabına bakıyordu. Yatakları, kanepeleri ve yastıkları atmak zorundaydılar. Kullanılmayacak kadar parçalanmışlardı, Çetin onları koridora toparlamıştı. Emre için altı sandalyeyi birleştirip, onları plastik inşaat kelepçeleriyle sabitleyip, üzerine battaniyeleri katlayarak bir yatak yapmıştı. Emre biraz şüpheyle bunu denemiş, yatak işe yarayınca şaşkınlık ve saygıyla amcasına bakmıştı.
Çetin kapıyı açarken, her zaman ki gibi her şeyle karşılaşmaya hazırdı, ama kapının ardından çıkan parlak kızıl saçlı kadınla karşılaşmaya hazır değildi. Mavi gözlü kadın saçlarını uygun bordo bir ruj sürmüş, bordo rujuna uygun, bordo, boğazlı bir kazak, ve koyu kahve bir mont giymişti. Denim pantolonu uzun ve biçimli bedenini daha da çekici göstermek için yapılmıştı. Nubuk, topuklu çizmeleriyle kapıdan bir adım kadar geride duruyordu. Çetin içinden güzel kadının komşusu olması için dua ederken en fazla yirmilerinin sonundaki genç kadın prova edilmiş, ölçülü ve sıcak bir gülümsemeyle, "Merhaba, Ben Canan Şebnem," dedi elindeki kartviziti uzatarak. "Gerçek Gazetesi Muhabiriyim."
Kartı alan Çetin kadın arkasından gelen saldırgan bir ninja ordusu göremeyince kartvizite bakarak, "Online gazete mi?" diye sormadan edemedi.
Canan o sırada Çetin'i ve arkasındaki koridordaki garip manzarayı gözden geçirerek, "Biliyor musunuz?" diye sordu. Bir adam neden yataklarını ve yastıklarını keserdi ki? Kanepe yastıklarını bile parçalamıştı.
Çetin gülümseyerek, "Mağaramda taşları birbirine vurup ateş yakmaya çalışırken bir kaç haberinize bakmıştım," dediğinde Canan, "Onu kast etmemiştim özür dilerim," dedi daha da sempatik bir tavırla -sanki bu mümkün olabilirmiş gibi- mükemmel yüzüne yerleştirdiği mahcup ve çekici bir tebessümle. "Baştan başlayalım mı? Öncelikle başınız sağ olsun..." dediğinde, "Vatan sağ olsun," dedi Çetin beklenmedik bir ciddiyetle, sanki yüzünden bir gölge geçip gitmişti. Canan henüz gençti ama dikkatli bir gözlem gücü oldukça iyiydi. Bu onu oldukça tedirgin etse de onu kaçıracak kadar büyük ya da keskin bir uyarı değildi. "Onun ani ve acı ölümü hakkında bir şeyler soracaktım."
Çetin'in gözlerinden yeninden bir ifade belirdi, yarım bir gülümseyişle, "Ne yazık ki konu hakkında bir şey bilmiyoruz. Eminim Emniyet Müdürlüğü zamanı gelince açıklama yapacaktır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BORDO BERELİ SERİSİ
Teen FictionBazı insanlar farkında bile olmadan büyük hatalar yapar... bu zincirleme olayları tetikler, tıpkı bir çığın oluşması gibi. Polis Baş Komiseri Yaman Gökdemir'in öldürülmesi de işte tam olarak böyle bir olaydı. Çünkü ardında bıraktığı kardeşi ona saki...