Matthew dayı" diyerek heyecanla genç markinin yanına koşan Jones
" Gördünmü, gördünmü , nasıl Siyah inci' yi artık James olmadanda idare edebiliyorum " diyerek neşeyle çitlerden atlayıp kendisini izleyen kalabalığa koşturdu.
Genç adam gururla kendisine koşturan çocuğun başında elini gezdirerek saçlarını karıştırıp gülümseyerek yanıtladı
" Aferim benim adamım sen mükemmel bir asker olmayı başaracaksın " diyerek çocuğu omuzladığı gibi kendilerine meraklı gözlerle bakan diğerlerinin yanına yöneldi.
İkizlerden en haylaz olanı ise adamın paltosunu çekiştirerek işaret ettiği yere genç adamı sürüklemeye çalışıyordu.
" Hadi ama geç kalmayalım bugün Casi' nin doğum günü,babamın ona aldığı atı eve götürmemiz gerekli,hem ben çok acıktım Matthew dayı " diyerek muhatabını iri masum gözlerle etkilemeye çalışıyordu.
Sevimli halleri ile adamı etkilemeyi başarmış bir halde muzipce kıkırdadı
" Hem bugün leydi Nessie ' de gelecek" diyerek genç adamın yüzünün aldığı hali inceledi
" Biliyormusun " diyerek muhatabına gizli bir devlet sırrını açıklayacakmış gibi yaklaşıp fısıltıyla konuştu
"Casi bana bir sır verdi"
" Neymiş o sır" diyerek merakla kendine eğilen markiye
" Leydi Nessie iskoç kahramanlardan hoşlanıyormuş, iri cüsseli savaşçı tanrılar gibi olanlardan " diyerek kahkahayı bastı.
Kendisiyle dalga geçtiğini anlayan çocuğu yakalamak için bir hamle yapan marki elinden kaçırdığı yaramazı kovalamaya başladı.
" Sen görürsün iskoç kahramanları yakalayınca o canavarlardan birine seni yem olarak vereceğim " diyerek yakalamaya çalıştığı çocuğun arkasından ormanlık alana koşturdu.
Ormanın seyrek ağaçlarla süslediği göletin yanına yaklaştığında
küçük çocuğun donmuş bir halde bir noktaya baktığını görüp adımlarını hızlandırdı.
" Karl neler oluyor "diye yaklaşıp çocuğun odaklandığı yere göz gezdirdiğinde yerde cansız bir halde yatan yaralı adamı fark etti.
Hemen eliyle arkasına itelediği çocuğu yabancı dan uzaklaştırırken ilerde kendilerine kahkaha ile gülen James' e seslendi.
" James hemen buraya gelmelisin"
"Jones ! Alex' i bul hemen arabayı buraya getirsin " derken bir yandan yerde yatan yaralı adama yaklaşıp bileğini tutarak yaralı adamda yaşam belirtisi aradı,biraz kıpırdatınca toprağın üzerinde biriken pelteleşmiş kan yığınını gördü.Parmaklarının altında atan cılız nabız atışlarını hissettiğinde vakit kaybetmeden yaralı adamı bir hamlede omuzlayıp kendilerine doğru gelmekte olan arabaya doğru yöneldi.
Araba yanlarında durduğunda merakla omuzladığı adama bakan gözlere ikaz ederek
" Orada saf saf bakmayın yardım edin adam hala yaşıyor " diye söylenerek arabaya yaralı adamı oturtmaya çalışan markinin kızgın sesiyle kendilerine gelen Alex ve James hemen yardım için atıldılar.
Merakına yenik düşen korkudan bir süredir konuşmayan ikizlerin en haylazı herkesin merak ettiği soruyu genç adama sordu
" Matthew dayı neden yaralanmış "
" Bilmiyorum adamım ama ciddi bir şekilde yaralanmış bu zamana kadar ölmemesi mucize hemen dr. Anderson' u bulmamız gerek " diyerek dalgınca arabanın koltuğunda boylu boyuna uzanmış yaralı adama baktı
" Acaba kim "diye düşündü içinden hayduta benzer bir yanı yoktu özellikle Britanya'nın bu son dönemlerdeki karışık halini düşünerek sessizce mırıldandı
" Bir düelloda yaralanmış olabilir miydi? Sonrası bunun imkansız olacağını düşünürken "Adamın buralardan olmadığı kesin " diyerek kendisi gibi yaralıyı soruşturan gözlerle inceleyen yaşlı adama baktı.
" Sana tanıdık biri gibi geldimi James "
Yaşlı adam yaralıdan gözlerini ayırmadan cevapladı markiyi olumsuzca başını sallayarak " Daha önce hiç gördüğümü zannetmiyorum efendim "
Araba malikanenin bahçe kapısında büyük bir gürültüyle durduğunda giriş kapısındaki hizmetçiler bahçeye doğru koşuşturup meraklı gözlerle arabadaki kargaşayı izlerken salon penceresinden etrafı izleyerek kahvesini yudumlayan Brandon ' da meraklı seyire kendini kaptırmıştı.
Matthew ve çocukların heyecanla kendisine işaret ettiklerini görünce elindeki mecmuayı hızla sehpaya atıp dışarıya yöneldi.
Tam kapı önünde iki adamın taşıdığı yaralı adamı görünce
" Sakın bana bir düelloya daha karıştığını söyleme Mat,bu defa elimden ucuz kurtulamazsın " diyerek gürlediği esnada yaralı adamı koltuğa uzatan marki sıkıntıyla dişlerini sıkıp yumruklarını bir yere geçirmemek için direndi arkadan konuşulanları dinleyen ikizlerin en haylazı, babasının sinirli halinden zerre kadar korku duymadan hemen babasının yanına koşturarak konuşmaya başladı.
" Baba Matthew dayı ile beraber bulduk, Alex Dr. Andersonu getirmeye gitti " dediğinde dük olayları hızlı kavrayan zekası sayesinde olayın aslını anlamıştı.
Matthew' e yinede sinirli bir bakış attıktan sonra yabancı adamın yanına doğru ilerleyip durumunu gözden geçirdi.
Aslında dük bugün planladığı sürpriz doğum gününün berbat olacağı endişesi ile genç markiye azarlayan bakışlarla bakmıştı,yoksa kendisi de muhtaç birine yardımı esirgemeyecek kadar onurlu bir adamdı.Elinde sıcak su ile içeri koşuşturan hizmetçilere yana çekilip yer açtıktan sonra markiye dönüp
" Neler oluyor? Anlatmayacak mısın ? " diyerek salondaki şöminenin yanındaki bardan kendine sert bir iskoc viskisi doldurup markiyede içermisin diyerek elindeki kadehi gösterdi.
Marki hiç düşünmeden dükün elindeki kadehi bir dikişte bitirip tekrar kadehe içki doldurmak için bara yönelirken anlatmaya başladı.
" Koşu yolunun oradaki ormanlıkta çocuklarla dolaşırken bulduk ,kim ,ne bilmiyorum umarım kendine gelirde bizde hep beraber hikayeyi ögreniriz " diye umursamaz bir edayla içkisini yudumlarken doktor da telaş halinde içeri girmişti.
Hafif ve hızlı bir referansla içeridekileri selamlayıp yaralının yanına doğru yöneldi. Bir süre sonra kendisini merakla izleyen düke dönerek
" Efendim yarayı dikmek gerek daha rahat bir yere taşımalıyız " dediğinde çoktan yaralı adam bir üst kattaki misafir odalarından birine taşınmıştı.
Uzunca bir bekleyişin sonunda doktor odadan çıkıp yorgun ve bitik bir halde kendisini merakla bekleyen kalabalığın yanına geldiğinde Casandra elinde kocaman bir fincan çay ve otlu çörek dolu tepsiyi Dr. Anderson'un önüne doğru itekleyip
" Dr. Anderson yaralıyla uğraşmaktan yemeğe yetişemediniz lütfen size yemek hazırlanana kadar bunlardan atıştırın " diye gülümsedi yaşlı adama
Dr. Anderson memnuniyet dolu bir yüz haliyle genç kıza gülümseyip çay fincanına uzandı.
" Bir fincan çaya hiç de hayır diyemiyeceğim ,teşekkürler " diyerek çayını yudumlayıp düke yaralının durumu hakkında bilgi verme işine girişti.
Cebinden çıkarıp düke uzattığı bronşu genç marki gördüğünde hızla yerinden kalkıp bir hamlede bronşu doktorun elinden kaptığında iki adamda şaşkınlıkla markiye bakıyorlardı.
Marki kekeleyerek adama irileşmiş gözlerle bronşu göstererek
" B-bubunu nerden buldunuz bay Anderson? " dedi
Doktor sakinlikle
" Yaralının üzerindekileri çıkarırken üzerinden düştü " diye yanıtladı.
Marki yine aynı heyecanla düke dönüp
" Brandon eğer bu bronşu bulmuş yada çalmış değilse başımız büyük belada demektir " diyerek bronsu duke uzattı.
" Bu bronş gizli bir tarikatı simgeliyor, vatikan kaynaklı bir tarikat ama askeri alt yapısı var büyük olasılıkla istihbarat servisi " diyerek masaya bıraktığı kadehe uzandı.
Sert içkiden bir yudum daha aldıktan sonra konuşmaya devam etti.
" Şimdi oturup bu adamın ya ölmemesi için yada bu tarikatka bir bağlantısı olmaması için dua edelim " diyerek kadehinin dibindeki son içkiyide yudumlayıp kapıya yöneldiğinde dükün bariton sert sesi odada yankılandı.
" Matthew seni çalışma odamda bekliyorum "
Genç marki başına gelecekleri tahmin ettiğinden puflayarak malikanenin sol kanadında bulunan çalışma odasının yolunu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kitap
FantasyYakışıklı Weldinburg Dükü , Wt.Brandon Weldinburg karısına ikizi kadar benzeyen genç kızı görünce kısa bir şok geçirmişti ...deliler gibi sevdigi karısının yasını tutarken karşısına Casandra çıkmıştı.......uzun bir matemden sonra duygularını yenide...