22.bölum

1.2K 36 0
                                    

“Amanda ”
“Amandaaaa” diye merdivenleri üçer beşer çıkmaya çalışırken  çarptığı nesneye bir küfür fırlatıp sendelediği basamakta dengesini korumaya çalıştı,sıkı sıkı tuttuğu trabzanlardan elini kurtarıp son basamağı adımlamıştı ki arkasındaki sesle duraksadı.
“ Sarayda böyle deliler gibi bağırıp koşturamazsınız leydim ,hem dikkatli olmazsanız  daha kötü şeyler olabilir “ diyen sese büyülenmiş gibi öylece bakıp kalmıştı Cecilla
“ Aman tanrım sanırım,rahip  Edmord’un cennet diye anlattığı masala geçiş yaptım bu bu melek yada dur bu bir aziz olabilir mi?” diyen iç sesini  azarlayarak susturmaya çalışırken o aziz gibi yaratık kendine doğru gelmeye başlamıştı çoktan
“ Karanlık bir girdap gibi bakan gözlerle gördüğü her şeyi içine çekebilir bu gözler “ diye mırıldanmaya devam ederken yabancı çoktan karşısında hala derin siyahlıkları ile genç kıza bakmaktaydı.

“ Şeyy kusura bakmayın biraz acelem vardı”diyerek zar zor ağzından çıkardığı kelimeleri kekelememek için cılız bir sesle söylemişti.
“Karşısında Clean’nın kütüphanesinde zorla okutmaya çalıştığı yunan mitolojisinde anlatılan  tanrılar gibi biri dururken bırak konuşmayı şu an nefes alması bile mucizeydi.
Daha fazla bu duruma dayanabileceğini zannetmiyordu biraz daha bakmaya devam ederse şuracıkta son nefesini verebilirdi”.

“ Be- benim gitmem gerek “ diyerek hızla koridorda koşmaya başladığında genc delikanlının karşısında kekelediği için kendisine lanetler yağdırdı.
“ Şapşal gibi davrandin Ceci ,ne vardı sanki kekeleyecek “ diye kendini azarlarken hala o gözlerin ve büyülü sesin etkisinden kurtulamamıştı.
Sarayın misafirlerine  ayrılan bölümündeki en büyük  ferah daireye geçerken yüzü hala ateşler içinde yanmaktaydı.
Elleri ile yanaklarını bastırıp bir iki derin nefes çekip kendi odasına gireceği sırada
“ Anna yine nerelerdeydin,saatlerdir seni arıyorum “ diye azarlayan genç kadının yüzüne anlamsız bakışlarla boş boş baktı.
Amanda kıza iyice yaklaşıp kolundan tuttu
“ Anna Cecilla neler oluyor,bu halin ne ?” diye soran gözlerle hala kızı incelerken buruş buruş olmuş elbisesine suratını buruşturarak baktı.
“Sana bir leydi gibi davranmayı galiba öğretemeyeceğim ,tanrı affetsin ama bir oğlan çocuğundan farkın yok kızım bu ne hal?, yine başını derde sokmadın değil mi ? “ derken  ağlamaklı bir sesle devam etti.
“ Clean’ a söz verdim Anna seni bir leydi gibi yetiştirmek için ,tanrı aşkına artık bu çocukluklarına son ver sosyeteye tanıtılmana iki sezon kaldı, bu ne demek biliyormusun evlilik yapma zamanın geldi ama sen hala küçük bir kız gibi davranıyorsun “ dediğinde
Anna biraz önceki ruh halinden sıyrılmış, annesi kadar çok sevdiği bu melek kadını daha fazla üzmemek için kendisine yeminler ediyordu.
“ Tamam Amanda sana tanrının huzurunda söz veriyorum uslu bir kız olacağım ama bir konuda anlaşalım ben asla evlenmeyeceğim bana  bu konudan bir daha asla bahsetmeyeceksin söz mü “ diyerek genc kadının ellerini tuttu.
“Onca olayın içinden evliliğe mi  taktın kafayı küçük cadı “ diye kendisine sevgi ile bakan kıza sarılıp saçlarına bir öpücük kondurdu.
“ Tamam söz daha önünde iki uzun sezon var,belki o zamana kadar fikrin değişir,ama seni uyarıyorum bu Clean Macgein Forester’ ın büyük yemini unutma eğer uslu bir leydi olmazsan seni kendi belirlediği bir centilmene verecek bu konuda kesin bilgin olsun “ dediğinde gözlerinden  hain bir pırıltı geçti.
Annanın hassas noktasını öğrenmişti,kızı dizginlemenin tek yolu onu bu hassas yönünden yakalayıp sıkıştırmaktı.
İçinden tanrıya özürler sunarken niyetinin kötü olmadığına hem kendini hemde tanrıyı inandırmaya çalışıyordu
“ Yüce meryem adına tanrım başka yola geleceği yok bu kızın “ diye dua ederken kendisine sarılan kadını bu kadar üzdüğü için Anna Cecilla ‘ da çok pişmandı.
Bir süre öylece sarılarak ayakta duran iki kadın birbirlerine sevgi ile bakıp gülümsediler.
“ Hadi bakalım şimdi seni hazırlayalım birazdan Jane ziyaretimize gelecek “ dediğinde Anna sevinçle annesi yerine koyduğu kadının boynuna sarıldı.
“ Anne biliyormusun o kadar mutluyum ki iyiki hayatımdasınız ,bunun için tanrıya ve meryem anaya adak sunacağım, sarayın bahçesinde  muhtesem bir kilise var ,birlikte seninle meryem anaya mum yakalım hatta Jane ‘ de gelsin ama o sarı çiyanı istemiyorum “ diye cırladığında Amanda sarı çiyanın Kate olduğunu anlamıştı.Kızının başkası hakkında böyle yakıştırmaları  kızsada gülmemek için iki dudağını birbirine bastırıp genc kızı yine kızgın bir tonla azarladı
“ Ahhh Ceci daha biraz önce nelerden konuştuk ve sözleştik ,sen benim aklımı koru tanrım “ diyerek boy aynasının yanındaki dolaba yönlendi genç kızın göz rengi ile bir yeşil tonlardaki elbiseyi kızına uzatıp
“Bu akşamki  balo için” diyerek yeşil kabarık elbiseyi yatağın üzerine serdi ,dolaptan çıkardığı diğer elbiseyi göstererek
“ Bunuda o üzerindeki şeyi derhal çıkarıp giyiyorsun,toz toprak içinde köstebek gibi görünüyorsun Anna derhal banyonu yap ve hazırlan “ diye dışarıya yöneldiğinde iki hizmetçi kızda sıcak su dolu küveti çoktan hazırlamışlardı.
Küvetin içine girip sıcak su bütün vücudunu gevşetirken yine aklına derinlerden o ses ve görüntüler takılmıştı.
“ Neden ismini söylemedi ki ,hay aksi şeytan keşke kendi ismini söyleseydi şimdi nasıl soruşturacaktı.o delikanlının kim olduğunu “ iç sesi ile yeniden bir savaşa girmişti ki hizmetci kızın kendisini dürtüklemesi ile daldığı hayallerden uzaklaşıp gerçek dünyaya adım attı,karşısında korkmuş gözlerle bir şeyler söyleyen hizmetçi kızın dediklerini başında anlamadıysa da küvetin içinde uyuyup kaldığını yeni idrak ediyordu.
“ Leydim bağışlayın size bir şey oldu zannettim“ diye kendisinden özür dileyen hizmetci kıza eliyle boşver diyerek geçiştirdi.

Gençlik nasıl bir şeydi  öyle ,kelebek ömrü kadar bir zaman dilimi , hop orada  hop burada çiçekten çiçeğe koşup kanat çırparken birden o hülyalı dünyadan başka bir dünyaya kanat çırpı veriyordu insan , içindeki o kelebeği öldürmeden saklayabilir se  bir yerlerde bir gün yine özgürlüğüne kanat çırpardı içinde beraber büyüttüğü çocukla genç adam çarpılmıştı adeta o koyu çimen yeşili gözlerin içinden başka bir dünyaya dalmış uçsuz bucaksız kırlarda içindeki o pırpır uçuşan kelebekle bir dolaşmıştı yesilliklerin  koyusunda koyu renk buklelerle sınırlanan yüz hatlarını daha fazla inceleyebilmek için eliyle tutup kulaklarının arkasına almasına az kalmıştı genç adam kendini tutmasaydı henüz çocuk sayılabilecek o güzelliği bir serçe gibi avuçlarında tutup kendi beden kafesine kilitleyiverecekti.
“ Hayır o kadar da küçük sayılmazdı,o elbisenin içinde büyümüş bir havası olsada o minik porselen suratindan yaşının küçük olduğunu görebilirdi  her bakan göz” genç adam içinde tomurcuklanan duygulara anlam veremeden karşısında büyülendiği kızın çocuk yaşta olmasından sıkılarak anlamsız bir iç sıkıntısı ile merdivenleri indi hızlıca  
“ Babamlar gelmiş olmalı ,yine geç kaldım “ diye basamakları üçer beşer inerken karşıdan kendisine doğru koşarak gelen kadını bir hamlede kollarına alıp kaldırdı.
“ Karl bebeğim benim görmeyeli daha bir yakışıklı olmuşsun”  diyen kadına öpücükler kondururken arkadan gelen dük homurdanarak ikiliye seslendi
“ Ahh tanrım konu ikiniz olunca bütün görgü kurallarının canı cehenneme” diyerek homurdanan düke genç kadın sevimli bakışlarla karşılık verdi.
“ Hadi ama Brandon ,oğlumu kaç yıldır görmüyorum  görgü kuralları umrumda bile değil” diye tekrardan sarılıp genç adamın kendisini kollarına alıp etrafında döndürmesine  kıkırdayarak eşlik etti.
Bir sure daha mutlulukla coşup kaynaştıktan sonra Karl babasına dönüp saygıyla bir referans verdi.
“ Ekselansları hoşgeldiniz  Paris Versaillese “ diyerek babasını abartılı bir şekilde selamladı.
Genç adamın bu abartılı selamına homurdanarak cevap veren dük daha fazla dayanamayarak
“ Gel buraya hala  haylaz bir oğlan çocuğusun ne zaman büyüyeceksin sen “ derken oğlunu omuzlarından tutup kendine çekti .
Baba oğul kucaklaşırken Casandra da onları sevgi ile izliyordu
İzleyen gözler içinde uzakta bir yerde merdivenin trabzanına tutunmuş düşmemek için direnen bir beden daha vardı.
Gözlerine üşüşüşen yağmur yüklü bulutların gerisinden gördüğü görüntüler flulaşsada o ses kalbini mengene gibi sıkıp içindeki kanı son damlasına kadar beynine akıtmıştı,bütün düşünceleri bir bir silip süpüren o ses boğazında yumru gibi otumuş  nefes alış verişlerini zorluyordu.
Ağzından fısıltı halinde dökülen kelimeler muhatabına ulaşmadan havada karışıp kaybolurken o hala sevdiği adamın ismini dua gibi tekrarlıyordu.
“ BRANDON “
“Leydim “ diye   düşmek üzere olan kadını bir hamlede kollarına alan Brandon  bugünün geçmişi ile kesişen o an olduğundan habersiz Versay sarayının ihtişamlı görselliğinde tıpkı Sandra ile karşılaştıkları ilk sahnenin yıllar sonra ikinci sahnesini oynuyorlardı.
Balo salonunun bahçeye açılan kapısında kollarına yığılan genç kızı hatırladı bir an ,üzerinden yüzyıllar geçmişçesine hafızasının en derin karanlıklarına gömdüğü o anı neden durup dururken yeniden hortlamıştı bu an
Zaman tekrar tekrar dönüp duran bir çark gibi oyuncularına aynı senaryoyu farklı sahnelerde oynatırken dük kollarında yatan kadına seslendi.
“ Leydim açın gözlerinizi “
“ Karl hemen doktor çağırın,leydinin kim olduğunu öğrenin hemen vakit kaybetmeyin “ diyerek etrafına emirler yağdırırken
Casandra da kocasının yanına gelmiş,kocasının kollarında kendinden geçmiş olup bitenden habersiz naif kadını inceliyordu.
“ Amanda “ diye seslenen adam bir hamlede dükün kollarındaki kadını kucaklayıp
“ Neler oluyor karıma ne oldu “ diye gürleyen sesiyle soruştururken
Bradon adamın telaşlı halini sakinleştirmek için yaklaşıp.
“ Sakin olun bayım kötü birşey olmadı,en azından düşüp yaralanabilirdi,hemen odasına taşıyın doktor birazdan burada olur “ dediğinde Clean başıyla dükü onaylayıp odalarına doğru ilerledi.
Giden adamın arkasından
“ İsminiz bayım doktoru yönlendirmem için  isminiz gerekli “ diye seslendi hızlı adımlarla uzaklaşan adam hiç duraksamadan ilerlerken muhatabını cevapladı.
“ Clean Macgein Forester, doktoru  koridorun sonunda sağdan ikinci kapıya yönlendirin bayım “  

  Kitap Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin