Her sabah olduğu gibi bu sabahda uyuşuk bir şekilde okul için hazırlanıyordum. Hiçbir zaman okula heyecanla gittiğimi hatırlamıyorum. Bu sene son senemdi. Son senenin mutluluğu vardı içimde. Ama bu zamana kadar hiç hevesle gitmedim. Tek bir arkadaşım var, derslerimin birkaçı iyi sadece, hocalarla aram iyi değil ama kötü de değil, iki disiplin suçum var. Düşe kalka tüm öğretim yılımı bitirmek üzereyim resmen. Sırada hayatımı belirleyecek daha zor bir kademe vardı, üniversite.
Bir yerde okumuştum "Eğer bir yoldaysan ve o yolu sevmiyorsan, yolun bitmesi için koşma!Koşarsan muhakkak düşersin. Hedefine yara bere içinde ulaşmamalısın. O yolları yavaş yavaş, sabrederek yürümelisin. Hatta o yolda çiçekler yetiştirmelisin..." her defasında düşünürüm bu yazıyı. Kendime şunu sordum, "Neden sürekli koştum?" aynada kendimi süzerek.
Aşağıdan gelen korna sesi ile çantamı alıp odamdan çıktım. Anne ve babamı öperek hemen kapıya çıktım, ayakkabılarımı giyip aşağıya indim. Bu gelen Furkan'dı. Furkan benim tek ve en yakın arkadaşım. Her anımda yanımda olan tek insandı. Yağmurun altında ıslanmamak için koşarak arabaya bindim.
"Ooo, sonunda teşrif edebildiniz Sıla hanım." Ufak bir sırıtma ile bana döndü.
"Çok mu beklettim yoksa?" Kaşlarımı kaldırdım.
"Yok, en az 1 saat falan çok bir şey değil." Kahkaha atmaya başladı. Benimle dalga geçiyordu ve her zaman ki yaptığı şeydi bu.
"Az beklemişsin ya keşke bir kaç saat daha geç gelseydim." Sessizce kıkırdadığımda o da bana bakıp gülüyordu. O sıra çoktan yola koyulmuştuk. Yarım saat sonra da okulun bahçesindeydik. Arabadan indik. Furkan kapıları kilitledikten sonra koşarak yanıma geldi. Hiç konuşmadan ilerliyorduk sınıfa doğru. Sınıfa girdiğimizde ders çoktan başlamıştı. Özür dileyerek yerimize geçtik. Sıram en arka cam kenarıydı. Furkan da hemen yanıma oturdu. Ben montumu yastık biçimine getirip üstüne yattım. Furkan da montunu üstüme örttü. Ona gülümseyip gözlerimi kapattım.
Kalktığım zaman kafamı kaldırmadan telefonu açtım. 5. dersten çıkmış teneffüste olmalıydık.
Kafamı kaldırdığımda gözümün önüne gelen ön kısımlardaki siyah, kısa saçlarımı arkaya doğru attım. Hafif esnedikten sonra sağa doğru döndüm kalkmak için. Yanımda birisi vardı ama bu Furkan değildi. Sınıftan birisi de değildi. Garip olanda bu çocuğu hiç tanımıyor, ilk defa görüyor olmamdı. Kaşlarımı çatıp şaşkın gözlerle ona baktım. Gözleri koyu kahverengi, simsiyah saçları, beyaz teni ve uzun kirpikleri sanki ona ayrı bir hava katmış. Bana gülümsüyordu. Bende öküzün trene baktığı gibi, şaşkın bir yüz ifadesiyle ona bakıyordum. Şu an ki halimi çok merak ediyordum. Ardından kafamı iki yana sallayıp ona tekrar baktım.
"Kimsin?" Kaşlarımı çattım ve bir cevap vermesini beklerken bana göz kırparak yanımdan ayrıldı. Hiçbir şey diyemedim. Öylece arkasından bakakaldım. Sınıfta tek Ayşegül vardı benle birlikte. Ona doğru dönüp kim olduğunu sordum. Bana bilmediğini ilk defa gördüğünü söyledi. Kafamı sallayıp sınıftan çıktım ve Furkan'ın gidebileceği tek yere doğru hızlıca ilerledim.
Gittiğimde tahmin ettiğim gibi spor salonunda basketbol oynuyordu. Oyunun ortasında kolundan çektim ve kapıya doğru sürükledim. Anlam verememiş bir şekilde peşimden geliyordu.
"Çok garip bir şey oldu." Yutkundum.
"Ne oldu, iyi misin?" Kaşlarını çatarak beni hızlı bir şekilde süzdü."İyiyim ben. Bir çocuk, hiç tanımadığım, ilk defa gördüğüm birisi. Yanımda oturmuş ben uyurken. Uyandığımda gördüm ve kimsin diye sordum bana cevap vermeden göz kırparak gitti. Hiçbir şey demedi." Çok telaşlı bir ses ile konuşuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Teen FictionBu zaferle dibe çöküşün hikayesidir. Orası sevinçlerini, üzüntülerini, aşklarını, yorgunluklarını, anılarını ve acılarını sakladıkları yer. Hadi sizde Sıla'nın başına gelenlere ortak olun. Keyifli okumalar!